Filistin'de kalıcı çözümün yol haritası

Muhammed Hüseyin Mercan/ Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
9.02.2024

Kalıcı bir çözüme yönelik müzakerelerin başlamasında İsrail'in Filistin topraklarındaki agresif yayılmacılığını bitirmesi, Doğu Kudüs'ün demografik yapısını dönüştürme stratejisinden rücu etmesi ve Mescid-i Aksa'nın statüsünü değiştirmeye yönelik mütecaviz girişimleri sonlandırması öncelikli başlıklar arasında yer almaktadır. Garantörlük mekanizmasının başlatılması halinde bu misyonu üstlenecek tüm yapıların, mezkûr başlıklara odaklanması ve İsrail'e gerekli adımları atması için ciddi baskılar yapması gerekmektedir.


Filistin'de kalıcı çözümün yol haritası

Aksa Tufanı Operasyonu'nun başladığı 7 Ekim'den bu yana tüm dünya eş zamanlı olarak Gazze'de iki duruma şahitlik etmektedir: Direnişin ablukadan kaynaklanan kısıtlı imkânlara rağmen işgal devleti unsurlarına verdirdiği büyük tahribat ve Siyonist yönetimin gerçekleştirdiği soykırım. Dört ayı aşkın süredir devam eden saldırılar nedeniyle hayatını kaybeden sivillerin sayısının günden güne arttığı ve Gazze'deki binaların yüzde 40'ından fazlasının yıkıldığı bir vasatta, sürecin nasıl sonuçlanacağı ya da bir ateşkesin sağlanıp sağlanamayacağı hususu uluslararası arenada tüm tarafların cevabını aradığı soruların başında gelmektedir. Son günlerde ABD, Mısır ve Katar'ın ortak inisiyatifiyle başlayan ateşkesin sağlanmasına yönelik müzakere süreci gündemi yoğun bir şekilde meşgul ederken bir yandan da bu girişimin kalıcı bir barışın tesisine kapı aralayıp aralamayacağı da ayrı bir tartışma konusudur. Bu çerçevede Netanyahu Hükümetinin agresif yayılmacı politikasından taviz vermeyen tutumu, Filistin ve işgalci İsrail devleti arasında yakın ve orta vadede kalıcı bir çözümün sağlanmasını olanaksız kılmaktadır.

Aylardır yaşanan insanlık dramı nedeniyle tüm gözler Gazze'ye odaklansa da aslında mevcut krize dair çıkış yolunun sadece Gazze'den geçmediği göz ardı edilmemelidir. Kassam Tugayları öncülüğündeki direniş gruplarının temel önceliği İsrail işgalini sonlandırmak, Kudüs'ü özgürleştirmek ve Filistinlilerin kendi topraklarında hiçbir baskıya maruz kalmaksızın yaşayabildiği tam bağımsız Filistin devletini kurmaktır. Bu nedenle işgal devletinin Gazze'ye yönelik saldırı ve katliamlarının sonlandırılması için çaba gösteren ya da Filistin-İsrail çatışmasına kalıcı bir barış önerisi sunmak isteyen tüm tarafların sadece Gazze merkezli düşünmemesi ve sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için sahadaki gerçekliği kavrayarak aksiyon alması gerekmektedir.

Sürdürülebilir ateşkes ihtimali

Gazze'deki durumun gidişatı, uluslararası kamuoyundan yükselen tepkiler ve saldırıların durdurulmasına yönelik artan beklentiler, ateşkes arayışını ivmelendirdi. Bu kapsamda 29 Ocak'ta Paris'te bir araya gelen İsrail, ABD, Mısır ve Katar yetkilileri ateşkesin çerçevesini belirleyerek ilgili öneriyi Hamas'a ilettiler. Hamas'ın cevabının beklendiği bu zaman zarfında Tel Aviv yönetimi katliamlarına devam ederken bir taraftan da Gazze'de güvenli bölge olarak nitelenen Refah'a müdahale edileceğinin sinyallerini verdi. Başlangıçta Siyonist yönetim kara harekâtının Gazze'nin kuzeyiyle sınırlı kalacağını ifade etmişti. Fakat İsrail'in Gazze'nin tümünü kapsayacak şekilde bir saldırı stratejisini hayata geçirmesi, mevcut krize çözüm bulunmasını engellerken aynı zamanda Hamas'ı ateşkes konusunda daha detaylı düşünerek karar almaya sevk etti.

Siyonist Netanyahu Hükümeti ve Hamas'ın ateşkes konusundaki öncelikleri doğrultusunda sürdürülebilir bir ateşkesin ne kadar mümkün olduğu derinlemesine tartışılması gereken bir husustur. Mevcut göstergeler dikkatli şekilde incelendiğinde her iki taraf için de ateşkes hem mutlak bir çıkar yol hem de muhtemel riskler nedeniyle kolaylıkla kabul edilecek bir seçenek değildir. İsrail'in ateşkes konusunda ikircikli bir tutuma sahip olması bunun önemli işaretlerinden biridir. Aynı zamanda Hamas'ın ateşkes sürecine dair endişeleri ya da Gazze'deki diğer direniş unsurlarının tercihleri de ateşkes fikrinin ne düzeyde olgunlaşabileceğine dair soru işaretlerini akıllara getirmektedir.

Geride bıraktığımız Salı günü, Hamas ateşkese olumlu yanıt verdiğini duyurarak süreçteki beklentilerini hem müzakereyi yürüten aktörlere hem de uluslararası kamuoyuna ilan etti. Hamas'ın yaklaşımı ateşkesin kademeli bir şekilde yürütülmesi ve kendisini garanti altına alacak bir çerçevenin oluşturulması yönündeydi. İşgal devletinin daha önce verdiği sözlerin neredeyse hiçbirini yerine getirmediği ve defalarca kez BM kararlarını ve uluslararası hukuki normları yok saydığı düşünüldüğünde Hamas tarafından Gazze'ye yönelik benzer saldırıların önünü kesecek bir anlaşma metni sunulması oldukça makul bir durumdur. Nitekim Türkiye, Katar, Mısır, Rusya ve BM'nin garantörlüğünde bir ateşkes isteyen Hamas, süreci zorlaştırsa dahi daha az kırılganlığa sahip bir mutabakat oluşturmayı hedeflemektedir.

Sorunun neden çözülemediği ortada

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Hamas'ın cevabının bazı kısımlarını gerçekçi bulmasa dahi en azından müzakere sürecini devam ettirebilmek adına Hamas'ın yaklaşımını olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Aslında Blinken'ın yaklaşımı, Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın uzun yıllardır niçin çözülemediğinin de somut bir örneğidir. Nitekim Gazze'de güvenli bölge oluşturmaya çalışan, tüm esirlerin serbest bırakılması karşılığında birkaç aylığına saldırıların durdurulacağına dair muğlak bir söz veren ya da Hamas'ın kat'i surette yer almadığı bir Filistin siyasallığından bahseden İsrail'in tutumu, ABD tarafından gerçekçi bir zeminde değerlendirilirken kendi topraklarında işgalin ve zulmün bitmesini isteyen ve bunun için mücadele eden Hamas'ın ateşkese dair şartları ise gerçekçi olmamakla nitelendirilmektedir. Sadece bu yaklaşım bile Gazze'de ateşkes ihtimalini büyük oranda zayıflatmakta ve işgal devletinin Gazze'yi ilhak etmek amacıyla yürüttüğü saldırgan stratejiyi devam ettirmesi için bir zemin hazırlamaktadır.

Hamas; Gazze'deki tüm Siyonist unsurlarının geri çekilmesi, ablukanın sona erdirilmesi ve esirlerin tedrici bir şekilde serbest bırakılması koşuluyla ateşkesin tarafı olacağını belirtmektedir. Gazze'de son dört aydaki katliamların yanı sıra Siyonist yönetimin abluka eliyle uzun yıllardır uyguladığı sistematik yok etme politikası göz önünde bulundurulduğunda, Hamas'ın kapsamlı bir öneriyle gelmesinden daha doğal bir durum elbette söz konusu olamaz. Lakin Hamas'ın taleplerinin İsrail tarafından makul karşılanmaması ve ABD'nin de benzer bir tutumu benimsediğinin görülmesi, sürdürülebilir bir ateşkesin ilanı konusunda kat edilmesi gereken daha çok mesafe olduğunun habercidir.

Gazze'yi ne bekliyor?

Siyonist yönetimin saldırıların odağını Gazze'nin Refah bölgesine kaydıracağına dair işaretler, mevcut durumun daha da kötüleşeceği anlamına gelirken bir taraftan da Netanyahu hükümetinin başlangıçtaki hedeflerini gerçekleştirmeden saldırıları bitirmeye istekli olmadığını göstermektedir. Kassam öncülüğündeki Gazze direnişinin askeri ve teknik kapasitesinin yanında üst düzey bir stratejiyle ortaya koyduğu kararlı mücadele, Tel Aviv yönetimini gelecekte 7 Ekim benzeri büyük meydan okumalarla karşı karşıya kalma ihtimali nedeniyle ciddi şekilde endişeye sürüklemektedir. Netanyahu ve diğer üst düzey yetkililerin Hamas'ı bitirmeye yönelik tüm mesajlarının altında yatan temel saik, Aksa Tufanı'nın yol açtığı psikolojik kırılma sonrası oluşan korkudur. Bundan ötürü, işgal devletinin Gazze'deki süreçte uluslararası kamuoyunun beklentisini karşılayacak bir ateşkese onay vereceği olanak dâhilinde gözükmemektedir. İsrailli siyasi ve askeri otoritelerin açıklamalarında kalıcı bir ateşkesten ziyade 'mola' seçeneğinin öne çıkması, yukarıda zikredilen hususun bir yansımasıdır.

Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'in soykırım suçuyla yargılanması için açtığı davanın yankılarının devam ettiği ve uluslararası alanda İsrail karşıtlığının yükseldiği bir dönemde, Tel Aviv'in yönetiminin Gazze'den radikal bir şekilde çekilmesi uluslararası kamuoyunca daha fazla sorgulanmasına yol açacaktır. Bu nedenle uluslararası alanda oluşan yeni durumun gayet farkında olan Netanyahu hükümeti, ana akım Batılı devletlerin verdiği destekle tüm tepkileri bastırmaya çalışmakta ve Gazze direnişini ortadan kaldırmak için her türlü adımı atmaktan imtina etmemektedir. Son günlerde işgal devleti ordusunun özellikle Gazze'deki sivillerin sığındığı bölgelere daha fazla saldırması ve kara harekatının Refah bölgesini de kapsayacağını yüksek sesle dillendirmesi, İsrail'in tüm baskılara rağmen şansını sonuna kadar denemeye kararlı olduğunun göstergesidir.

Başkan Joe Biden başta olmak üzere birçok ABD'li yetkili, İsrail ordusunun Refah'a saldırmasının doğuracağı olumsuz sonuçlar nedeniyle Netanyahu hükümetini uyarmaya başladı. Çok sayıda sivilin hayatını kaybedeceğini belirten Biden, Tel Aviv'in bu kararını gözden geçirmesi gerektiğini vurgularken bir taraftan da Gazze'de oluşan mevcut durumu normalleştirmekten de geri durmamaktadır. Bugüne kadar yaptığı tüm katliamları ve hukuk ihlallerini kanıksatmayı başaran Siyonist yönetim, Gazze'deki saldırıların şiddetini daha da artırarak daha fazla sivil katliamı yoluyla Gazze'deki direnci kırmayı amaçlamaktadır. Kassam Tugayları ve diğer direniş gruplarının dört ayı aşkın süredir devam eden saldırılara rağmen hala sahanın kontrolünü elinde tuttukları göz önünde bulundurulduğunda Netanyahu ve savaş kabinesi için önceliğin, operasyonları genişleterek Hamas'ı bitirme söylemi üzerinden Gazze'yi Filistinliler için yaşanamayacak bir yer haline dönüştürmek olduğu görülecektir.

Hamas ve diğer direniş gruplarının yegâne hedefinin ablukayı sonlandırmak olmadığı bilindiğinden, İsrail'in saldırgan tutumuna karşı Gazze direnişinin pozisyonunu muhafaza ederek güçlü bir iradeyle mücadeleyi sürdüreceğini tahmin etmek de zor olmasa gerektir. Bu bağlamda kalıcı bir çözüme yönelik müzakerelerin başlamasında İsrail'in Filistin topraklarındaki agresif yayılmacılığını bitirmesi, Doğu Kudüs'ün demografik yapısını dönüştürme stratejisinden rücu etmesi ve Mescid-i Aksa'nın statüsünü değiştirmeye yönelik mütecaviz girişimleri sonlandırması öncelikli başlıklar arasında yer almaktadır. Uluslararası aktörlerin özellikle de müzakere sürecini yürüten devletler ve garantörlük mekanizmasının başlatılması halinde bu misyonu üstlenecek tüm yapıların, mezkûr başlıklara odaklanması ve İsrail'e gerekli adımları atması için ciddi baskılar yapması gerekmektedir. Aksi takdirde, Filistin direnişinin kararlı bir şekilde yoluna devam edeceği ve işgal sona erene dek mücadeleden vazgeçmeyeceği bilinmelidir. Ayrıca gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husus ise yakın ve orta vadede İsrail'in kalıcı barışın tesisi için gereken şartlar konusunda olumlu adım atacağı yönünde hiçbir emarenin bulunmadığıdır. Bu durum ise Gazze'de yaşanan dramın sona ermesi bir yana benzerlerinin de gelecekte yaşanabileceğinin habercisi niteliğindedir.

[email protected]