Filistin’deki Osmanlı varlığı

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
16.12.2017

Karlofça anlaşmasıyla Osmanlı Devleti’nin merkezinde yaşanan değişimlerin taşraya yansımasının bir örneği olarak Abdelkader Steih’in çizdiği Osmanlı Kudüs’üne dair bu portre bugünkü durumu da kavramamıza yarayacak birçok ipucu sunuyor.


Filistin’deki Osmanlı varlığı

ABD Başkanı Trump’ın İsrail’deki ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşınması kararıyla, İslam dünyasının kalbine İkinci Büyük Savaş sonrası, savaşta yaşa-nan trajedilerin bir bedeli olarak sokulmuş İsrail’in işgali altındaki Müslüman toprakların kaderi, Kudüs özelinde yeniden gündemimizin baş köşesine oturdu.

Elbette Kudüs şehri ve çevresi tarih boyunca Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın önem atfettiği en önemli kutsal mekanları barındırması sebebiyle ta-rihin mihveri bir konumdadır. Papalığın düzenlenmesine öncü olduğu Ortaçağ’daki Haçlı Seferleri’nin görünür sebebi sözgelimi Hıristiyanların Kudüs’ü ele geçirmek istemesidir. Selahaddin Eyyubi’nin yeniden fethine kadar da olsa Hıristiyanlar ellerinde tutabilmişlerdir Kudüs’ü.

1516’daki Mercidabık Zaferi sonrası Osmanlı topraklarına dahil olan Kudüs ve Filistin’in kaderi ile Türk milletinin kaderinin Birinci Büyük Sa-vaş’ın Filistin cephesindeki üçüncü Gazze muharebesinin kaybedilmesi sonrası fiziken koptuğunu ama Kudüs’le milletimiz arasındaki gönül ve inanç bağının ise ebediyyen kopmayacak şekilde sapassağlam yerinde durduğunu biliyoruz.

Yaklaşık 400 yıl boyunca Osmanlı devletinin idaresi altındaki Kudüs’ün tarihinden önemli bir dönemi, Karlofça Anlaşması sonrası Osmanlı’nın ye-ni şartlara intibak etme çabalarının Kudüs sancağı etrafındaki şekillenmelerini bize aktarıyor Abdülkader Steih kitabında.

Karlofça ve sonrası

1700 ila 1757 arasında Kudüs Sancağı’ndaki gayrımülsimlerin ve onların dini mekanlarının giderek uluslararası diplomasinin nasıl bir parçası haline dönüşerek dış müdahalelere zemin hazırladığını ortaya koyan Steih, Osmanlı Devleti’nin bu duruma gösterdiği tepkiyi, bölgeye yabancı güçlerin Osman-lı’nın Kudüs’teki varlığı ve meşruluğunu tartışmak için bir fırsata dönüştürdüklerini de vurguluyor.

Filistinli bir araştırmacı olan Abdelkader Steih, özellikle 1690 tarihinde Fransa’ya tanınan imtiyazı takviye eden Karlofça Anlaşması’yla Batılı ülke-lerin ve özellikle de Fransa’nın desteğini arkasında bulan Katolik Kilisesi temsilcilerinin Hıristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresini ele geçirerek Hıristiyan-lar arasındaki gerilimin de tırmanmasına sebep olduğunu belirtiyor. Ortaya çıkan Katolik-Ortodoks çatışmasın başlarda Katolikler’den yana eğilim göste-ren devlet, 1756’da Hıristiyan cemaatler arasında uyguladığı eski taksimata dönmek zorunda kaldı.

Abdelkader Steih, Osmanlı Devleti’nin Karlofça Anlaşması sonrası Osmanlı devletinin gerek Hac seferlerinin güvenliğini sağlama, gerekse idareyi güçlendirme yolunda bölgedeki ıslahatlarının kapsamlı değişiklikler olmadığını, ama bazı yenilikler de içerdiğini belirterek modern Kudüs şehrinin tarihine damga vuracak yeni ailelerin ve şahısların tarih sahnesine çıkmasına elverdiğini ifade ediyor.

Karlofça anlaşmasıyla Osmanlı Devleti’nin merkezinde yaşanan değişimlerin taşraya yansımasının bir örneği olarak Abdelkader Steih’in çizdiği Os-manlı Kudüs’üne dair bu portre bugünkü durumu da kavramamıza yarayacak birçok ipucu sunuyor. Özellikle bölgeye yabancı güçlerin müdahalesinin dini cemaatler ve onların temsilcilerinin kışkırttığı olaylar etrafında gelişmesi bugünkü durumu da açıklayıcı bir not olarak kaydedilmeli.

Özal’ın siyaseti ve toplumsal dönüşüm

Türkiye’de liberal-muhfazakar siyaset geleneğini ve bu geleneğin belki de son büyük temsilcisi Turgut Özal’ın siyasi ve ekonomik fikirlerini ele alan M. Zeki Duman, Özal’ın merkez sağ etrafında kurguladığı liberal-muhafazakar siyasanın Cumhuriyet rejiminin üzerinde yükseldiği laik, Batıcı, ulusal, hukuki, rasyonel ve pozitivist dünya görüşü yerine, serbest piyasa, dışa açık büyüme, teknolojik değişim gibi ekonomik değerleri geçirmeye çalıştığını vurguluyor. Elbette Turgut Özal’ın oluşturduğu bu yeni siyasal zeminin toplumsal zeminlerde etkili hale dönüşen yeni modernlik tasavvurlarımızı da belirlediğini ifade etmek mümkün. Türkiye’de Liberal-Muhafazakar Siyaset ve Özal, M. Z. Duman, Liberte
 
Din zemininde uygarlıkların tasnifi
 
Kültür ve medeniyetin oluşumunda dinin önemli roller üstlendiği fikrinden hareket eden merhum eğitimci, şair, yazar M. Akif İnan, İslam dışındaki bütün din ve uygarlıkların öz itibariyle insanoğlunun zihni ve ruhsal spekülasyonu olmak dolayısıyla yakınsadıklarını belirtiyor kitabında. Bütün bu uygarlıkların insanoğlunun yetenekleri itibariyle sınırlı ve zıddıyla kaim oluşumlar olarak görülebileceklerini kaydeden İnan, insanları Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar olarak ikiye ayırdığımız gibi uygarlıkları da buna uygun bir biçimde İslami olan ya da olmayan şeklinde düşünebileceğimizi vurguluyor. Din ve Uygarlık, M. Akif İnan, İz Yayıncılık, 2017

 

@uzakkoku