Fırat’ın batısındaki ‘kilit taşı’ Afrin

Yrd. Doç. Dr. Bora Bayraktar / İstanbul Kültür Üniversitesi
8.07.2017

Stratejik açıdan bakıldığında Afrin’in PYD’den arındırılmasının Türkiye’nin uzun vadeli bölgesel çıkarlarına büyük katkı yapacağı muhakkak. Afrin vilayetinin PYD’den arındırılması 2015 ve 2016 yılları boyunca gündemde tutulan, Irak sınırından Akdeniz’e uzanan PYD koridoru projesinin tamamen çöküşü anlamına da geliyor.


Fırat’ın batısındaki  ‘kilit taşı’ Afrin

Türkiye’nin 24 Ağustos 2016’da başlattığı kuzey Suriye harekatının kritik dönemeci Afrin. Hatay-Gaziantep-Kilis üçgenin arasındaki bu bölge Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki terörle mücadelesinde kilit taşı durumuna geldi. Fırat Kalkanı ile Türkiye’nin terörden arındırarak Özgür Suriye Ordusu’nu yerleştirdiği Cerablus-El Bab-Azez bandını İdlib’ten ayıran, terör örgütünün üs olarak kullandığı, Türkiye’ye terörist, canlı bomba sızdırdığı, eleman yetiştirdiği, Amanos Dağları’ndaki terör faaliyetlerini besleyen bir nokta Afrin. Son dönemde burada yaşanan askeri hareketlilik, bölgeye yapılan zırhlı sevkiyatı, Azez civarına inen obüsler buna mukabil sosyal medyada terör örgütü destekçilerinin yürüttüğü “Türkiye elini Afrin’den çek” kampanyası, ABD’nin PYD-YPG ile ilişkilerini yöneten ama asıl görevi DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilciliği olan Brett McGurk’un temasları, Afrin operasyonunun ufukta göründüğünün işaretleri olarak kabul edilebilir. Peki Türkiye’nin bu harekata gerçekten ihtiyacı var mı? Türk Silahlı Kuvvetleri bu operasyonu başarıyla tamamlayabilir mi?

Sınır güvenliği

Afrin yukarıda belirtildiği üzere terör örgütü PKK ve onun Suriye’deki unsurlarıyla mücadelede son derece önemli. Eğer Afrin PYD’den temizlenir ve buradaki nüfus örgüte destek vermekten uzaklaştırılabilirse Türkiye Reyhanlı’dan Kilis’e kadar olan yaklaşık 120 kilometrelik bir hattı daha güvence altına almış olacak. Fırat Kalkanı ile temizlenen Karkamış’a kadar olan sınır hattı da eklendiğinde 240 kilometre kadar bir çizgide terör örgütünün Türkiye ile teması kesilmiş olacak. Bu Türkiye’nin güvenliği, terör örgütünün eylem gücünün kırılması ve moral kaybı açısından son derece önemli. Geçtiğimiz günlerde Hatay sınırında yakalanan beş canlı bomba, Gaziantep’te patlayıcılarla ele geçirilen 8 terörist bu sınırın kontrolünün ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Elbette ki sınır kontrolü tek başına yeterli değil. Bu bölgelerin askeri eğitim ve propaganda faaliyetleri için üs olarak kullanılmasının engellenmesi, bölge halkının örgütün insan kaynağı ve lojistik merkezi olarak çalışmasının durdurulması da Türkiye’nin öncelikleri arasında sayılabilir.

İşin bir başka boyutu Fırat Kalkanı bölgesindeki huzur ve istikrarın sağlanması. Kilis’in hemen güneyindeki Azez kenti YPG tarafından sık sık hedef alınıyor. Buradaki ÖSO mevzileri taciz ediliyor. Bu gerilim Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü önünde engel teşkil ediyor. Burada bir güvenli kuşak oluşturmak isteyen Türkiye açısından Afrin meselesinin çözülmesi ihtiyacı giderek kendini hissettiriyor. Sadece temas noktalarının değil tüm Afrin vilayetinin kontrolünün sağlanması, buranın terör örgütü için bir güvenli bölge konumundan çıkarılması büyük önem taşıyor. Bu açıdan başarılı bir Afrin operasyonu Türkiye’ye nefes aldıracak, dikkatini Fırat’ın doğusuna vermesini mümkün kılacak bir girişim olabilir.

Stratejik açıdan bakıldığında da Afrin’in PYD’den arındırılmasının Türkiye’nin uzun vadeli bölgesel çıkarlarına büyük katkı yapacağı muhakkak. Afrin vilayetinin PYD’den arındırılması 2015 ve 2016 yılları boyunca gündemde tutulan, Irak sınırından Akdeniz’e uzanan PYD koridoru projesinin de tamamen çöküşü anlamına da geliyor. Bu karar verilir ve başarıya ulaşılırsa Fırat Kalkanı harekatının kesin olarak hedefine ulaşması sonucunu doğuracak. Böylece Türkiye’nin Arap dünyası ile bağı kopmamış olacak. Türkiye Suriye’de etkinliğini sürdürebilecek. Günün birinde Suriye’de istikrar yeniden sağlandığında Gaziantep-Halep ticareti ve etkileşimi yeniden kurulabilecek. Türkiye enerji transit yollarından bütünüyle uzaklaşmamış olacak.

Suriye içi dengeler

Afrin konusu Türkiye’nin güvenliği için olduğu kadar Suriye içi dengelerin, Astana ve Cenevre süreçlerinde yürütülen pazarlıkların şekillenmesi, yeni Suriye yönetiminin oluşturulması konusunda da önemli.  Cerablus-Azez-El Bab kuşağının Afrin üzerinden İdlib ile muhalefet çatısı altında birleşmesi, bu üç bölgenin ülkesel bütünlüğünün sağlanması, lojistik hatların kurulması, gündelik hayatın sivilleşmesi ve normalleşmesi, burada bir siyasi blok oluşturulması Suriye muhalefetinin masadaki pazarlık gücünü de artıracaktır. Esad rejiminin karşısına eli daha güçlü oturacak olan muhalifler, Türkiye’nin desteği ve üçlü mutabakatın(Türkiye-İran-Rusya) getirdiği iklim sayesinde Suriye’de güçlü bir siyasi oluşum sağlayabilir.

Burada sükunetin sağlanması, ilgisini Irak sınırına, Suriye’nin merkezine ve doğusuna, Irak-Ürdün sınırına vermek isteyen Rusya ve Suriye yönetimine de alan açacaktır. Türkiye güney sınırında bir tampon bölgeye kavuşurken Şam ve Moskova ABD destekli, ağırlığını PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) daha güneye inmesinin önünü kesebilecek böylece Irak-Ürdün sınırlarını güvence altına alabileceklerdir. Bu Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut hattını açık tutmayı hedefleyen İran’ın da işine gelebileceği için Afrin operasyonunun diplomatik açıdan önünün açılmaya başladığını düşünmek mümkün.

Bilindiği üzere 18 Haziran’da Amerikan f/A-18 uçağının Tabka’nın güneyinde PYD/YPG’yi savunurken bir Suriye jetini düşürmesi Moskova’nın PYD ile ilişkilerini yeniden değerlendirmesine neden oldu. Ruslar giderek ABD ile yekvücut olan PYD’nin bedel ödemesi için Afrin konusunda Türkiye’ye sorun çıkarmayacak gibi görünüyor. Türkiye’nin bölgede denetim sağlaması bir ölçüde Rusya’yı da rahatlatacak. ABD’nin sırtına da yeni bir baskı yükleyecek. Türkiye’nin böyle bir harekat yapması PYD’yi rahatsız edecek, örgütün ABD ile ilişkilerini sıkıntıya sokacak.

Rakka’da PYD’yi bir kurtarıcı olarak göstermeye çalışan, bu örgütü “DEAŞ’la mücadelede en etkili güç” söylemini Batı medyasında dolaşıma sokan Amerikan yönetimini bu açıdan da zorlayacak bir hamle. ABD’nin Afrin operasyonuna sıcak bakmayacağını söylemek için uzman olmaya gerek yok.

Operasyonun başarı şansı

Ancak böyle bir operasyonun başarı şansı ABD’nin tavrından ziyade Rusya-Türkiye mutabakatının devamına, operasyon hedeflerinin doğru belirlenmesine dayanıyor. Bölgeyi ve savaşı yakından takip edenler için olası bir Afrin operasyonunda önceliğin Tel Rifat kasabası olacağını söylemek güç değil. Yaklaşık sekiz ay önce kasabanın çevresinde üç aşamalı savunma hatları kurulduğu, 30 kilometrelik hendekler kazıldığı ifade edilmişti. Türkiye’nin obüslerle ve tank atışlarıyla buradaki hedefleri yumuşatması, hava bombardımanı ile kara birliklerine yol açma eğilimine girmesi operasyonun doğal seyri olacaktır. Tel Rifat’ın hemen batısından geçen, Halep’ten kuzeye doğru ilerleyen ve Azez’den dirsek yaparak Afrin’e dönen 214 sayılı otoyolun kontrol altına alınması PYD/YPG’nin lojistik hattının tamamen kesilmesi anlamına geliyor. Deyr El Cimal-Minaq askeri üssü arasındaki yolun TSK ve ÖSO denetimine alınması harekatın asgari hedefi olacak gibi görünüyor. Bu başarılırsa Afrin kent merkezi ve çevre yerleşim birimleri tıpkı El Bab operasyonunda olduğu gibi zamana yayılarak gerçekleştirilebilir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerek Türkiye içinde terörle mücadele operasyonlarında gerekse Dabık ve Bab’da başarıyla yürüttüğü meskun mahal çatışmalarında görüldüğü gibi ciddi bir birikimi bulunuyor. Burada kilit nokta yerel halkın terör örgütünden ayrıştırılması ve onların kazanılmasıdır. Operasyonun en zor ve kritik kısmı bu olacaktır.

Operasyonla ilgili beklentileri sınırlı tutmak, bir takvime bağlamamak kamuoyu baskısını azaltacağı için başta dikkat edilmesi gereken hususlardır. Eğer Moskova ile Ankara arasında Afrin konusunda kesin bir mutabakat sağlanır ve bu mutabakat hedeflere ulaşıncaya dek muhafaza edilebilirse Türk Silahlı Kuvvetleri ve ona müzahir grupların sahada başarı kazanması kuvvetli bir ihtimaldir.

[email protected]