Fransa'da felsefe yapmanın mahiyeti

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
19.12.2020

Amerikalı felsefeci Gary Gutting, kıta felsefesinin çok özel ve önemli bir tezahürü addettiği 1960’lardan 1990’lara dek Fransa’da gelişen külliyatı irdelediği ‘İmkansızı Düşünmek’ isimli çalışmasında söz konusu dönemde Fransa’da felsefe yapmanın mahiyetini sorguluyor.


Fransa'da felsefe yapmanın mahiyeti

Modern felsefede açıklayıcı ve tasnif edici olduğu düşünülen “rasyonalist-empirisist”, “kıta felsefesi-analitik felsefe” gibi klişe ayırım ve nitelemeler vardır. Bilginin kaynağı ile ilgili rasyonalist-empirisist ayrımı bir yana, kıta felsefesi ve analitik felsefe nitelemesinin eski önemini giderek yitirdiği bir dönüşüm de yaşandı son 50 yıllık felsefi çabalar esnasında. Analitik filozofların genelde “belirleyici kanıt türleri” de diyebileceğimiz sıradan deneyimin açık hakikatlerine yaptıkları vurgu felsefelerinin netlik ve titizliğini artırırken kıta filozoflarının ise başka türden standartlara önem atfettiklerini görürüz: Kavramsal yeniliğin özgün ve tutarlı oluşu, hermenötik sezginin algılanışı, fenomenolojik tanımın katılığı, siyasi içgüdülerin sağlamlığı vb. bunlar arasında ilk elde sayılabilir. Zaman zaman kıta felsefesi ile analitik felsefeler arasında çeşitli kıyaslamaların yapıldığını da görürüz, ancak kıta felsefesini oluşturan çeşitliliğin kendi içinde taşıdığı farklar o kadar çoktur ki bu tür kıyaslamalar çoğu kez belirsiz genellemelerden öteye geçemez.

Kıta felsefesinin çok özel ve önemli bir tezahürü addettiği 1960’lardan 1990’lara dek Fransa’da gelişen külliyatı irdelediği çalışmasında Amerikalı felsefeci Gary Gutting sözkonusu dönemde Fransa’da felsefe yapmanın mahiyetini sorguluyor. Bu felsefenin başardıkları kadar İngiltere-ABD gibi Anglofon ülkelerde ağırlık taşıyan analitik felsefeden farklılıklarını ortaya çıkarmaya çalışıyor. 1960’larda öne çıkan Michel Foucault, Gilles Deleuze ve Jacques Derrida’nın nasıl bir eğitim düzeni ve kültürel ortam sayesinde yetiştiğini tartışan Gutting, onların 1960’lı ve 70’li yıllarda kendi felsefi projelerini nasıl formüle ettiklerini de ayrıntılı bir şekilde irdeliyor. Foucault, Deleuze ve Derrida’nın özellikle hocaları Hyppolite tarafından yapılmış Hegel tefsirlerine etkilenerek bu yorumların kalbinde yer eden “değerli olana uyma ve tehlikeli olandan kaçınma arzusu”nun kendi felsefelerinin birincil motivasyon kaynağı olduğunu kaydeden Gutting, Heidegger’in bu filozoflar üzerindeki etkisinin önemli ancak ezici bir güç olmaktan uzak olduğunu vurguluyor.

Sartre, Nietzsche gibi filozofları da adı geçen üçlü üzerinde etkili olanlar arasında sayılması gerektiğine kani Gutting. Ancak, Sartre’ın görüşlerinin daha sonraki eleştirileri öngördüğü veya bunlarla yakınlaştığı iddialarına karşı çıkan Gutting, mezkûr üçlünün Nietzsche’yi okumada benimsedikleri tavır farklılıklarının onların temel felsefi duruşlarını nasıl etkilediğini de araştırıyor.

Etik canlanma

Gutting kitabının diğer bölümlerinde tartışmaya 1980 ve 90’larda Emmanuel Levinas, Jean-Luc Marion, Alain Badiou gibi filozoları da dahil ederek Derrida ve Foucault’nun eserlerindeki etik canlanmayı, din ve fenomenoloji konularındaki tartışmaları ele alıyor. “İmkansızı düşünmek” ile ilgili olduğunu düşündüğü yakın dönem Fransız felsefesinin başarısının kendi belirsizliğiyle sınırlandığını formüle edebilmek için özel bir gayret sarf eden Gutting, ayrıca onu Anglofon analitik felsefe ile kıyaslayarak önemini ve başarısını değerlendiriyor. ABD’nin tersine Fransa’da filozofların akademi dışındaki tartışmalara da katkıda bulunan kamu aydınları olarak bilindiğine dikkat çeken Gutting, Amerikalı filozoflarınsa siyaset ve genel kültür tartışmalarındaki rollerinin epey kısıtlı olduğunu vurguluyor. Kitabı Türkçeleştiren Mukadder Erkan’ın anlatılanlara hakimiyeti ve kelime tercihleri neticesinde ortaya rahat anlaşılan ve akıcı bir metin çıktığını da vurgulayalım.

@uzakkoku

Çağdaş İslamcı söylem kanaat söylemi mi?

2007’de vefat eden Ulus Baker, Türkiye’de Spinoza, Tarde, Deleuze ve Virilio gibi isimlerin eserlerinin okunuşu ve yaygınlaşmasına katkısı büyük bir isim. Deleuze ve Guattari’nin rizomatik kavrayışı, Spinoza’nın yorumsamacı teolojisi, Virilio’nun hız ve hareket, kanaat toplumu kavram ve anlayışlarının Baker’in kendi eserlerinde ilk göründüğü yer sayılabilir onun yüksek lisans tezi olarak hazırladığı kitap. İslamcılığa ilişkin kullanılan kavramların hemen hepsine bir şekilde şüpheyle yaklaşan Baker’in tezi İslamcı söylemin kanaat diline nasıl dönüştüğü sorguluyor. Kitabın aslının sosyoloji yüksek lisans tezi olması ise indekse bile yansımış. Konu İslamcı söylem lakin, ele alınan isimler indeksinde İslamcı olarak bilinenlere rastlamak neredeyse son derece güç!

Siyasal Dilde Huzur Söylemi, Ulus Baker, çev. Onur Eylül Kara, İletişim, 2020

Toplumsal gerçeklik nasıl yorumlanır?

Wittgenstein, Gilbert Ryle ve Claude Lévi-Strauss gibi düşünürlerden yararlanarak kendi antropolojik yaklaşımını geliştiren Clifford Geertz belki de 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir. Din, ideoloji, ritüel, devrim, toplumsal değişim gibi bu yüzyılın büyük problematiklerini “yoğun betimleme” dediği bir yorumsama tekniğiyle ele alan Geertz’in 1973’te bir araya getirdiği makalelerinden oluşuyor kitap. Kültür kavramını da yeniden yorumlayan Geertz’in Endonezya’nın Java bölgesindeki antropolojik gözlemlerine dayanıyor kitabın büyük bölümü. Toplumsal gerçekliğin nasıl kurulduğundan nasıl yorumlanacağına, kültürün bu süreçlerle bağlantısına kadar birçok sorunun yenşiden düşünülmesini gerektiren bir kitap.

Kültürlerin Yorumlanması, Clifford Geertz, Dergah, 2020