Fransız rüyasında ne değişti?

Nurşin Ateşoğlu Güney / YTU Siyaset B.ve Uluslararası İLİŞKİLER Bölüm Başkanı
4.06.2016

Dün Londra Avrupalılığı sorguluyordu, bugün Paris memnuniyetsiz-leri polisle bastırıyor, Avrupa ülkeleri ulusal ekonomik çıkarlarını yeniden dillendirmeye başladı, halkın iktisadi fedakârlığının ödülü popüler ve yabancı düşmanı söylemler oluyor, acaba yarın sırada ne var?


Fransız rüyasında ne değişti?
Nurşin Ateşoğlu Güney / YTU Siyaset B.ve Uluslararası İLİŞKİLER Bölüm Başkanı
 
Rêve français (Fransız rüyası) hakikaten de Amerikan rüyasından farklı. Sendikal hareketler, grevler, sokak gösterileri, Fransız sokaklarında ekonomik nedenlerle başlayan ama sosyal ve siyasal huzursuzluğu gözler önüne seren karışıklık dünyanın bu parçasını zaman zaman yokluyor. Yaz aylarının bu ilk günlerinde yine Fransa bu mutat sıcaklık içerisinde çünkü Sosyalist Holland hükümetinin reform yapıyoruz diye Fransa gündemine taşıdığı Fransız Çalışma Yasası’ndaki kimi hususlar çeşitli grupların tepkisini çekti. Paris, Bordeaux, Toulouse, Lyon, Marsilya, Saint Nazaire, Clermont-Ferran gibi şehirlerinde sendikalar ve öğrencilerin desteklediği çeşitli gruplar sokaklarda. Belki de olayları Fransız rüyasının dışına taşıyan Fransa’daki mevcut çalışma koşulları yüzünden çeşitli zorluklar yaşayan, yaşayacak olan insanların kendilerine tanınmış grev ve protesto hakları doğrultusunda sokağa dökülmeleri değil de,  bu protestolar karşısında sosyalist Holland hükümetinin tepkisinin beklenenden sert olmuş olması. Nitekim içinde bulunduğumuz günlerde dünya kamuoyuyla beraber biz de büyük bir şaşkınlıkla Fransız polisinin olaylar karşısında orantısız güç kullanmasını izliyoruz. En çok dikkat çeken husus, Avrupa ve Fransız rüyası konusunda şüpheci olanların hemen işaret ettiği gibi, .insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerin her zaman savunuculuğunu yapan Trans-Atlantik dünyasının, Holland hükümetinin protestocuları polis şiddeti aracılığıyla yıldırılma girişimini sessizlikle karşılaması. Ne diyelim, un example de double standard -bir çifte standart örneği- daha.

Uluslararası ilişkiler sisteminin ve uluslararası toplumun oluşumunda temelde bazı etik değerlerin var olduğunu kabul etmiş günümüz Batı devletleri maalesef kendi çıkarları söz konusu olduğunda sıklıkla çifte standart yaklaşımını benimsiyor. Bugün Fransa’daki olayları izlerken benimseniveren bu çifte standart yaklaşımı, kimine göre ikiyüzlülüğü, tek derdi Fransa’nın ekonomik çıkarlarını korumak olan Holland hükümetine onay verdi. Nitekim Avrupa Futbol Şampiyonası nedeniyle yaklaşık 2 milyon futbolseverin Haziran ayı içinde Fransa’ya gideceği bir dönemde Holland’ın üzerindeki siyasal baskının artacağı düşünülürken, Holland Çalışma Yasası’nın arkasında olduğunu, bu yasanın gerçek bir reform olduğunu, hükümetin geri adım atmayacağını söyleyip duruyor.

Memnuniyetsizlik sarmalı

Peki, Yasa gerçekten de bir reform mu? Aslında Holland hükümeti Fransa’da büyük tartışma yaratan bu yeni yasayı önermek suretiyle ülkede yüzde 10’u bulan işsizlik meselesine çözüm getirmeyi ve bu çözümü de bir an önce görünür hale getirmeyi arzu etti. Ancak bu yeni tasarının kabul görmesi halinde işçi ve işveren ilişkilerinde birçok temel değişikliğin olacağı da kesin. Mesela işçilerin günlük çalışma saatleri 10 saatten 12’ye çıkacak, ayrıca bu yasanın uygulanması halinde işçilerin yarı-zamanlı çalışma halinde haftalık ücretleri düşürülebilecek. Dahası işçilerin fazla mesai yapmaları halinde söz konu bu yasa izin verdiği için işverenler daha az ücret ödeyebilecek. En kötüsü de Holland’ın reform olarak lanse ettiği bu yasa tasarısının geçerli olması halinde bir işçinin sözleşmesiyle ilgili olarak herhangi bir değişiklik talep etmesi durumunda o işçinin sözleşmesi feshedilebilecek. Kısaca genelde Avrupa, özelde Fransa popülizmle halkın mutsuzluğu arasında sıkışmış kalmış durumda. Bir yandan “Avrupa Kalesi” söylemleriyle, Avrupa’dan dışarıya bakarken hâkim olan oryantalist bakış açısıyla ve mülteciler Ege ve Akdeniz’de durdurularak popülizme ön açılıyor; diğer yandan işçi-işveren ilişkilerini radikal bir biçimde değiştirecek tekliflere imza atılıyor, halk sokaklarda polis tarafından kovalanıyor. Sözün özü Avrupa da bir memnuniyetsizlik sarmalı içerisinde ve Paris bu sarmalın dışında değil.

Fransa Cumhurbaşkanı Holand’ın görev süresinin bitmesine bir yıl kala Fransız toplumu içindeki saygınlığının da hızla aşındığı görülüyor. Bugün, Cumhurbaşkanı’nı ülke içinde şiddetle eleştiren bir kesim var. Onlara göre Holland Fransa için elzem olan iktisadi reformları zamanında yapmak konusunda gecikti. Hatırlarsak 2012 senesinde Holland cumhurbaşkanlığı görevine başlarken Fransız halkına önemli bir söz vermişti; ülkede gerekli iktisadi reformlar yapılacak ve sonuçta Fransa ait olduğu yere, birinci lig ülkeler arasındaki yerine kavuşacaktı. Vaatlerden geriye Élysée Sarayı için pek bir şey kalmadı. Fransa’da son yapılan kamuoyu yoklamaları Cumhurbaşkanı Holland’ın beklentilerinin aksine, Fransız halkının ülkedeki iktisadi gidişattan pek memnun olmadığını gösteriyor. 3-4 Mayıs tarihlerinde Fransız Metro News ve LCI televizyonları Fransız sokaklarında bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirdi. Halka soruldu, Fransa’nın iktisadi imajının -iş güvenliği, eğitim ve benzeri konularda- küresel olarak iyileştiği fikrine katılıyorlar mı? Sonuç Fransız sokaklarının memnuniyetsizliğini gurur verici bir unsur, bir demokrasi yansıması gibi görenler için bile düşündürücü. yüzde 85 hayır. Memnuniyetsizlerin oranı başka bir kamuoyu şirketi Elaba’nın anketinde yüzde 87’ye çıkıyor. Diğer bir kamuoyu yoklama şirketi Odoxa’nın verileri ise Holland’ı destekleyenler için kötü bir haber veriyor. Fransız seçmeninin yüzde 76’sı gelecek seçimlerde Fransız Cumhurbaşkanı olarak Holland’ı görmek istemediklerini, onun yerine daha iyi bir sosyalist adayı tercih ettiklerini söylüyor. Açık ifadesiyle, Fransız solu bölünmüş durumda. Nitekim Fransa’daki çalışan kesimin mevcut yasal haklarıyla doğrudan çelişen bu yasa tasarısına ilk tepki Fransız Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan geldi. Konfederasyon, adı geçen yasa tasarısını ret ettiklerini açıklarken Holland’ı da Sosyalist Partili bir Cumhurbaşkanı olarak işçilerin davasına ihanet etmekle suçladı. Fransız siyasi hayatında bu bir ilk; son 30 senede ilk kez bir sosyalist Fransız hükümeti ulusal boyutta tüm sendikaların tepkisini çekiyor.

Başarısızlık hikâyesi

Paris’teki Holland hükümeti iki aşamalı Cumhurbaşkanlığı seçimi için 23 Nisan ve 7 Mayıs 2017 tarihlerini belirledi. Sosyalist Parti ironik ki,  gelecek yıl yapılacak seçimlerde başarılı olmak için umudunu Fransa Cumhurbaşkanı Holland’ın makyaj niteliğindeki iktisadi tedbirlerine bağlamış görünüyor. Durum sadece sokaklardaki protestolar nedeniyle ironik değil. Holland konuşmalarında Fransa’da ekonominin iyiye gittiğini iddia ededursun iktisadi veriler tam aksini söylüyor. En önemli sorun olan işsizliğin ise 2017’den önce düzelmesi beklenmiyor. Söz konusu mevcut iktisadi koşullarda, Cumhurbaşkanı Holland’ın tüm çabalarına rağmen iktidarını sürdürdüğü bu dönem Fransız Cumhuriyet tarihinde bir başarısızlık hikâyesi olarak anılacak. Öyle ki Holland’ın reform olarak sunduğu bu yeni tedbirleri batmakta olan Titanic gemisini kurtarmak için girişilen ümitsiz çabalara benzetenler var. Titanik’de üst kamaralar su almadan önce alt kamaralar suya gömülmüştü.

Haydi olayı Fransa hakkında görüş oluşturmaktan çıkaralım ve bakışımızın odağını Cumhurbaşkanı Holland’ın kaderine odaklayalım. Holland gerçekten de bir kapana sıkışmış görünüyor. Gerçi, bir önceki dönemin Cumhurbaşkanı Sarkozy de 2010 emeklilik yasası önerileriyle sokakları hareketlendirmiş, grev ve protestolar gerçekleşmişti. Ancak, bu dönemin öncekine kıyasla temel bir farkı/özelliği var; Fransız Cumhurbaşkanı Holland sosyalist bir partiden gelmiş bir siyasetçi. Fransa solu sağ popülizmin yükselmesi için koşullar uygunken, halka Fransa’yı anlatabilecek bir sol aday bulduğunu düşünüyordu. Bugün gelinen noktada sol ideolojiyi savunan Fransa’daki sendikalar tarafından Holland reddediliyor ve artık solun temsilcisi olarak istenmiyor. Holland’ın siyasal kaderi çıkmaza girerken, Avrupa solu ve liderleri halk memnuniyetsizliklerinin, iktisadi krizin tortusunun, işsizlik korkusunun mülteciler ve yabancılarla, farklı kültür ve dünyalarla sınandıkça nereye doğru evirileceğinden çok emin değil. Bu nedenle Fransa’yı sallayan olaylar hem Fransız işçi hareketleri geleneğinin parçası hem de farklı. Bu yüzden Avrupa’ya dışarıdan bakanlar soruyor; dün Londra Avrupalılığı sorguluyordu, bugün Paris memnuniyetsizleri polisle bastırıyor, Avrupa ülkeleri ulusal ekonomik çıkarlarını yeniden dillendirmeye başladı, halkın iktisadi fedakârlığının ödülü popüler ve yabancı düşmanı söylemler oluyor, acaba yarın sırada ne var?    

[email protected]