Fremdschamen

Fırat Erez / Yazar
30.07.2016

Biz çatışan tarafların çatışırken farketmedikleri ama Murat Belge’nin dört gün sonra yazı yazarken farkettiği bir kırılma noktası sayesinde, halkın aslında zaten akamete uğramış bir darbeyi engellemek için sokağa çıktığını anlıyoruz. Yani beyhude bir iştir direniş. Halk sokağa dökülüp direnmese de darbe çökecektir. Murat Belge utanmıyor. Biz utanıyoruz.


Fremdschamen

Diğer birçokları gibi muhtemelen sadece Almancada tek kelimeyle ifade edilen bir kavram fremdschämen; “Başkası adına utanmak”...

15 Temmuz gecesinden bu yana bu his, sevinç, zafer, gurur, rahatlama gibi diğerlerinin yanında giderek yükseliyor ve her geçen gün daha fazla batıyor.

Yabancısı değilim aslında.

Çok da uzak olmayan bir geçmişte, 2013’ün aynı aylarında da çökmüştü bu kabus.

Hemen hemen bütün sosyal çevrem bir toplumsal hezeyan içinde, birbirlerine ve kendilerine yalanlar söyleyerek sokaklara aktıklarında,

Gezi olaylarında...

Bir parçası olup büyüttükleri, içten içe “daha çok ölüm olsa da daha çok insan bize katılsa, nihayet şu AKP’den de Tayyip’ten de kurtulsak” dedikten hemen sonra, polisin önüne sürülen çocukların ölü bedenlerinin üzerlerinde, argümanları ve vicdan aklamalarıyla tepinirlerken...

İçine riyalarını sakladıkları göz yaşartıcı gazın sisinde küfür kıyamet debelenirlerken, üstenciliklerini sürekli sızdırarak “halk” taklidi yapıp devrimci rolü oynadıklarında.

“Ölüyorum sandım”larında.

Gözleri açılır sanmıştım

Hemen arkasından gelen Mısır darbesinde cuntanın halka uyguladığı şiddeti görür, Gezi ile karşılaştırır ve bu sayede gözleri açılır sanmış ama fena halde yanılmıştım, hatırlıyorum.

O günden bu yana giderek yalanlarına daha fazla gömüldüler ve hatalarının üzerinde sonsuzmuş gibi görünen bir kuluçkaya yattılar.

Samimi Müslümanlarla başlayıp Ak Parti ile devam eden, oradan ülkenin bütün önemli kurumlarının bütün kilit noktalarına sızdığını aslında tam olarak yeni farkettiğimiz bir örgütün, FETÖ’nün servis ettiği bütün yalanlara dört elle sarıldılar.

Bir ahtapota benzeyen örgütün medyadaki devşirme, sızdırılmış  ya da düştüğü denizde kurtulmak için ona sarılmış aydınlarının, kurgusu ilk bakışta çöken argüman çorbalarıyla beslediler kendilerini.

Tutarsızlığı, yalanı, çarpıtmayı görmediler ve sırf bu amaçla kurulmuş gazete ve sitelerin varlıklarını, algı operasyonlarını da görmezden gelirken, giderek daha çok zehirlendiler.

Çünkü hem siyaseten ve hem de ahlâken batıktılar ve herkesi de kendi çukurlarında görmek istiyorlardı.

Siyasi payandaları da eksik değildi.

Aynı yalanlar sadece o güne kadar saygı duyup inandıkları “aydın”larca alınıp kullanılmıyor, muhalefetteki hemen her örgütünün, Ak Parti karşısındaki dipsiz argüman boşluğunu da dolduruyordu.

Kendilerine “sol” derken aslında sağın en ucuna savrulduklarını farketmediler.

Elitizmlerinin ve kendilerini neredeyse bir halk düşmanı haline getirmiş İslamofobilerinin üzerine, kendine bir alan hakimiyeti kurmaktan başka derdi artık kalmamış bir avuç savaş ağasının güdümündeki HDP/PKK’yı, umut belleyerek örttüler.

Tokadı yediler

Onun kurnaz sözcüsünün sığ esprilerini yere göğe koyamayarak, çaldığı sazın sesi ve biri diğerini tutmaz sözlerinin peşinde ilerlediler, beyhude bir savaş için ölüme sürüklediği gençleri de sağanak yalanlarını da görmek istemediler.

Ve 15 Temmuz gecesi tokadı yediler.

Gerçek olanca gücüyle yüzlerine çarptı, savruldular ve sustular.

Zira bu kez olan biten tevil edilebilecek gibi değildi ama neyse ki yardımlarına hükümet yetişti ve OHAL ilan etti.

Şimdi Hasan Cemal gibiler, Ak Parti’nin 2002’de iktidara gelirkenki kampanya vaatlerinden olan ve geldikten de 45 gün sonra yerine getirdiği “OHAL’i kaldırmak” sözünü, yeniden uygulanacak olana bu koşullarda biraz olsun su-i zanla yaklaşmayı gerektirdiğini asla akıllarına getirmeyerek, durumu olabildiğince sömürecekler.

Örneğin aralarından Özgür Mumcu gibi birisi, darbe tokadıyla girdiği ani sağduyu şokundayken çıkıp;

“Daha olağanüstü bir hal var mı? Elbette olağanüstü hal ilan edilecek. Önemli olan bunun anayasaya ve uluslararası hukuka uygun olarak uygulanması” dediğinde linç edecek ve ezberlerine sarılıp, savruldukları yerde kuluçkalarını sürdürecekler.

Ama bu kadarla kalmayacak.

Hasan Cemal gibi gülüp geçemeyeceğiniz, sizi “başkası adına utanma”nın en dibine ittirecek başka birileri çıkacak.

“Demokrasi için toplanmadılar”

Murat Belge, yukarıda anılan proje haber sitelerin başta gelenlerinden birinde, T24’de, “Olgular ve Mugalata” başlıklı bir yazı yazacak ve diyecek ki; “Darbe girişiminin önlenmesi halkın sokaklara, meydanlara akması sonucunda oldu...

Herkesin üstünde ittifak eder gibi konuştuğu konu bu. Oysa bu doğru değil.

Darbe başarısız oldu, başarısız olduğu anlaşıldı; halk bundan sonra sokağa döküldü.”

Darbecilere direnenlerden 241 kişinin öldürüldüğünü, 1537 kişinin yaralandığını, köprüde kitleyi tarayan darbecileri, köprü ayağı üstüne çıkıp avlanan sniper’ı, tankların ezdiklerini, garnizon nizamiyelerine yığılarak tanklara geçit vermeyenleri, uçaklar kalkmasın diye ekinini yakanları, yollardaki tankların egzozlarını tıkayarak durduranları, önlerine araçlarını çekenleri, 16 yaşındaki oğluyla birlikte öldürülen Erol Olçak’ı ve daha nicelerini atlayarak, “olgular”ı görmezden gelerek ve “mugalata”nın en dibini bularak yazacak.

Ve utanmayacak.

Onun yerine biz utanacağız.

O ise olgularını sıralayacak;

“Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu yerde halkı sokağa çağırması doğru bir davranıştı” diyecek.

“Halkın meydanları doldurması geleceği çok etkileyecek” diyecek ve 12 Eylül sessizliğini/tepkisizliğini hatırlattıktan sonra, tam da hatasını sızdırarak ekleyecek;

“Türkiye büyük bir sosyolojik dönüşüm mü geçirdi de, bu yeni olayda saydığım ve asıl sayamadığım bütün bu kurumlarda bulunan insanlar darbeyi kınadılar? Böyle bir dönüşüm olduğu kanısında değilim.”

“Kanısında değil” ve devam ediyor;

“Halkın da “demokrasiyi savunmak” için meydanlarda toplandığı herkes tarafından belirtildi.

Bu da, doğru değil.

Halk demokrasiyi değil, AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın iktidarının devam etmesini istediği için meydanlarda toplandı.

Tayyip Erdoğan’ın iktidarı ise “demokratik” falan değil.

“İdam isteriz” diye yorulmadan bağıran insanların da “demokratik değerler” adına sokağa çıktıklarını düşünmek abes olur.”

Belli ki Murat Belge’den artık, demokrasiyi savunmanın onun yaptığı gibi bir soyut düzlem üzerinde afaki gevezelikler yuvarlamak olmadığını, aksine tam da halkın seçtiğine sahip çıkması olduğunu, yani “AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın iktidarının devam etmesini istediği” şeklinde açıkladığı “şey”in ta kendisi olduğunu anlamasını beklemek boşuna.

Ve zaten de 12 Eylül’ün karşısına dikilemeyenlerin “Ah bir dikilselerdi nasıl da demokrasi savunurlardı” hayalinin yerine, gerçekten darbeye direnen kalabalıklar “İdam isteriz” diye bağırmaktalar.

Antidemokratikliklerini anlamaya bu yetmez mi? Daha ne olsun?

Ne de olsa Belge’nin, o insanların tanklar karşısına silahsız geçip ezildikleri, tarandıkları, avlandıkları olgusuyla işi yok.

O bunu bir “mugalata” sanıyor (sanıyor olmalı). Bitmiyor.

Darbenin başarısızlığının nerede başladığını da araştırıyor Belge, sonradan ortaya çıkan bilgiler

ışığında;

“Darbe girişimi, öyle anlaşılıyor ki, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na yapılan müdahalenin akamete uğramasıyla inişe geçmiştir.” diyor.

Başka kırılma noktalarını da seçebilirdi belki.

Darbenin istihbaratının MİT’e ulaşmasıyla askeri hareketliliğe konulan yasağı.

Bu yasakla açığa çıktıklarını farkedip erken harekete geçen darbecilerin organizasyon

kayıplarını.

Genel Kurmay Başkanı’nın darbe metnini imzalamayı reddedişini.

GKB yaverinin telefonda kandırmaya çalıştığı Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun karşı çıkışlarını.

Erdoğan’a gönderilen ölüm timinin tuzağa düşmesini.

Darbeyi reddeden ve engellemek için elinden geleni yapan kimi subay, ast subayları.

Ve fakat halkı değil.

Onlar olmaz.

Onlar darbenin karşısında çıplak elleriyle direnmiş ve tankları durdurmuş olamazlar. Onlar AKP’liler çünkü.

Fazla bir önemi yok.

Darbe halksız yenilmiş olmalı ve bunun için geriye doğru gidip olay örgüsünden bir kırılma anı seçmek yeterli oluyor.

Murat Belge de Özel Kuvvetler Komutanlığı direnişini seçiyor ve

“Çatışan tarafların da, çatışma sırasında farkına varmadıkları stratejik dönüm noktası bu.” diyor.

Böylece biz çatışan tarafların çatışırken farketmedikleri ama Belge’nin dört gün sonra yazı yazarken farkettiği bir kırılma noktası sayesinde, halkın aslında zaten akamete uğramış bir darbeyi engellemek için sokağa çıktığını anlıyoruz.

Yani gereksiz, beyhude bir iştir direniş.

Halk sokağa dökülüp direnmese de darbe çökecektir.

Murat Belge utanmıyor.

Biz utanıyoruz.

- Bahse konu yazı için link; http://t24.com.tr/yazarlar/murat-belge/olgular-ve-mugalata,15061

[email protected]