Garibin sazı koynunda gerek

Mustafa Çiftçi / Yazar
17.07.2020

Saz çalarak para kazanamayınca öğlenleri kebap yeme lüksü de kalmadı. Simit ile ayranı öğün edip yiyordu. O günlerde pek zayıfladı Peyami. Meğer bir porsiyon kebap hatrına ayaktaymış. Bir bayram öncesi memlekete giden Peyami bir daha gelmedi. Arayıp soracağım ama irtibat bilgisi yok bende. O zaman fark ettik ki Peyami ile irtibatı ancak o isterse kurabiliyoruz.


Garibin sazı koynunda gerek

Mustafa Çiftçi / Yazar

Ankara’da fakülte okumak Cumhuriyet’in kibirli ve inatçı oğluyla baş etmeye çalışmaktır. Cumhuriyet’in şımarık kızı İzmir’se kibirli oğlu da Ankara’dır. Peyami de Ankara’ya fakülte okumaya gelmişti. Babasının askerde komutanının ismi Peyami imiş de adı oradan gelirmiş. Yoksa yazar Peyami Safa ile bir alakası yok. Zaten Peyami’nin de pek çok şeyle alakası yoktu. Derslere gitmez, gitse dinlemez, ancak elinde bir saz fakülte bahçesinde saz çalar, gelen geçen üç beş kuruş verir. Onunla kendine kebap alırdı. “Öğle yemeğini sıkı yersem akşam acıkmıyorum. Kahvaltı için zaten uyanamıyorum. Tek öğünle ayaktayım ben.” derdi. Kimse de karışmazdı zaten. İstersen hepten aç kal kimsenin umrunda olmaz. Hem gariban hem öğrenci olmak yetmiyormuş gibi bir de Ankara’nın memur yüzü ile muhatap olursunuz sık sık. Mesela Peyami saz çalarken müstahdemler gelir. “Burada çalmak yasak.” derler. “Ne yasağı kim koymuş bu yasağı?” der başlarsın çekişmeye. Sonra anlarsın ki yasak masak yok. Buraya öğrenci gelince ortalık kirleniyor. Temizlemek de müstahdem ve temizlikçi kısmına zor geliyor.

Peyami inatçı memur kısmıyla baş edemedi. Kaldırımda çalmaya başladı. Bu sefer de okul polisi ve zabıta karıştı. Peyami çaresiz dekanla görüşmek ve durumu anlatmak istedi. Ama dekan hanım üç ay randevu vermedi ve Peyami koynunda sazı üç ay sefil oldu. Anası ve babası çoktan toprak olduğundan bir tek abisi vardı şu yalan dünyada. Abisi de Antalya’da bir otelde garsondu. “Aldığı ile ancak evini geçindiriyor abim. Benim ona faydam yok bari zararım olmasın.” derdi Peyami.

Halinden habersiz gülmek

Saz çalarak para kazanamayınca öğlenleri kebap yeme lüksü de kalmadı. Simit ile ayranı öğün edip yiyordu. O günlerde pek zayıfladı Peyami. Meğer bir porsiyon kebap hatrına ayaktaymış.

Bir bayram öncesi memlekete giden Peyami bir daha gelmedi. Arayıp soracağım ama irtibat bilgisi yok bende. O zaman fark ettik ki Peyami ile irtibatı ancak o isterse kurabiliyoruz. Ortada bir sır olduğundan değil Peyami’ye olan alakamızın zayıflığından hiç irtibat bilgisi yok elimizde. Bayram tatiline de hesaba katarsan Peyami yirmi günden fazla kayboldu. Sonra bir sabah çıktı geldi. Saçlar üç numara olmuş. Avurtları birbirine geçmiş. Zayıflamış, kararmıştı. “Nerdesin sen aslanım.” dedik. Meğer memlekette rutin bir kontrolde asker kaçağı çıkmış. Fakülteden tecil kağıdı gitmemiş anlaşılan. Almış nezarete atmışlar. Bir de traş etmişler. Fakülteden kağıt gelinceye kadar nezarettekilere saz çalmış. Polisler kendi öğünlerine onu da ortak etmişler. “Onlarla devre muhabbetim var artık benim.” diyor gülüyordu Peyami. Ama gülerken sararmış dişlerinin onu daha da perişan gösterdiğini bilmeden gülüyordu. İnsanın kendi halinden habersiz gülmesi ne acıklı oluyor.

Askerlik işi fakülteden gelen kağıtla hallolunca Peyami’nin kampüste saz çalmak için dekandan izin istemekten başka çaresi yoktu. Birlikte kapısında bekledik. Dekan hanım uzunca bir zaman randevu vermedi. Sonunda bir gün randevu alabildik. İçeri girdik. Dekan hanım pek meşgul görünüyordu. “Çabuk söyleyin ne söyleyecekseniz.” dedi. Peyami, “Saz çalmama müsaade edilsin.” deyince. Dekan hanım şaşırdı. “Kim müsaade etmiyormuş ki zaten?”dedi. Sonradan iş anlaşıldı. Bizim saz çalmamıza dekan hanımın itirazı yok. Ama temizlikçiler sekreter hanımı ayarlamışlar ve bize randevu aldırmıyorlar. Yani dekan hanımın olandan bitenden hiç haberi yok. Hatta saz dinlemekten hoşnutmuş. Neyse iş tatlıya bağlandı. Dekan hanım kahve söyledi. Bir sıkıntınız olursa bana gelin hemen diye de tembihledi. Biz pek mutlu olduk ve Peyami’nin sazı eşliğinde epeyce türkü söyledik o gün.

Ankara’nın ayazı

Saz sefamız pek uzun sürmedi. Peyami’nin abisini işten çıkarmışlar. Memleketten para gelmeyince Peyami sadece saz çalarak kazandığıyla geçinmek zorunda kaldı. Ev kirasını ödeyemeyince öğrenci evinden çıkardılar. “Bizim yanımıza gel.” dedik. Bizim evde kalıyordu. Ancak pek neşesi yoktu. Çünkü sonbahar gelmişti ve gerisi kış olacaktı. Kampüste açık havada çalacak zamanları tükeniyordu Ankara’nın. Beraberce saz çalacak bir yer aradık. Türkü barlara sorduk. Gece geç saatlere kadar çalarsan olur dediler. Ve Peyami artık türkü barda çalmaya başladı. Sabaha karşı eve geliyordu. Biz derse gitmek için hazırlanırken Peyami derin uykuda oluyordu. Hal böyle olunca dersleri tümden boşladı. O günlerde abisi nereden duymuşsa türkü barda çaldığını öğrenmiş. Peyami’ye çok kızdı. O fakülte bitmezse ben sana sorarım diyerek epeyce sert çıktı Peyami’ye. Aslında abisi haklıydı da Peyami para gelmeyince okulu nasıl bitirecekti bu soruya cevap yoktu. Peyami abisinin kızmasına aldırmadan türkü barlarda çalmaya devam etti. Ama çok sürdüremedi bu işi. Ankara’nın ayazı Peyami’yi yatağa düşürdü. Doktora götürdük. Kesin istirahat dedi. Peyami yattı kaldı. Öğrenci evinde hasta bakımı ne zor oluyormuş öğrendik. Evde olsa hiç mesele olmayacak nice ayrıntı öğrenci evinde kocaman bir dert oluyordu. Mesela çok terliyordu Peyami ve ılık bir duş alsa iyi olur deniyordu. Ama bizim sıcak su sağlayacak mekanizma arızalıydı. Ancak ‘ketıl’ ile su ısıtıp duş ihtiyacımızı gideriyorduk. Ama ‘ketıl’ ile ısıtılan su ihtiyacı karşılamıyor ki sadece rezil olmaya yetiyor.

Peyami’yi güç bela ayağa kaldırdık. Ama benim aklımda bir iş var. Diyorum ki Peyami sağda solda çalmayı bıraksın. Biz ona burs bulalım. Fakülteyi bitirsin. Sonra elinde sazı ile ne yaparsa yapsın. Bu fikrimi ev arkadaşlarıma açtım. Peyami’den ev kirası ve diğer masraflar için para almamaya karar verdik. Dekan hanımla konuştuk. Ücretsiz yemek kartı çıkardık Peyami için. Öğle yemeklerini de fakültede yiyecekti. Ve babamın Ankara’daki ahbaplarını dolaştım. Durumu anlattım. Onlar da ellerini ceplerine daldırdılar Allah ne verdiyse Peyami’ye burs sağladılar. Böylece sonbaharı ve kışı atlattık. Bahara doğru Peyami tekrar kampüste saz çalmaya başladı. Ve bu arada dersleri de bir kıvama gelmişti. Abisi de yeni bir işe girmiş Peyami’ye para göndermeye başlamıştı. Peyami baharda kampüste saz çalarak bitirdi fakülteyi. Şimdi avukattır kendisi. “Sazı duvara astık duruşma salonuna daldık gidiyoruz bakalım.” der gülüşürüz. Bize mayhoş hatıralar bırakmıştır Peyami’nin hikayesi vesselam...

[email protected]