Gayrinizami harbi yargılama

Cüneyd Altıparmak / Hukukçu
8.01.2021

Gayrinizami harp ile mücadele için ihtiyaç olan şey “güçlü bir ekonomi”, “dayanaklı bir savunma sistemi” vb hususlar değildir. İhtiyaç duyulan tek şey, temel hak ve özgürlükler noktasında tekemmül etmiş bir adalet sistemi ve bu adalet sisteminin dağıttığı adaletten emin olan milletin, bu meseleye sahip çıkması ve kendi başına çorap örenlere karşı durmasıdır. Siyasal, ırksal veya dinsel nedenlerle, ölümleri gerçekleştirenler, planlayanlar, yer alanlar, destekleyen, kolaylaştıranlar, zemin hazırlayanlar, teşvik edenler birer faildir ve bu fail olma durumları her zaman devam edecektir. Bu konudaki ilkeler şimdi değil, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra konmuştur.


Gayrinizami harbi yargılama

“…o yiğitler, o her birisi kaplan örneği şahinler,

o ceren gibi atlara bindiler de başlarını aldılar gittiler…”

Yaşar Kemal

Bir önceki yazımızda, gayrinizami harp konseptinin ortaya konulmasını ve tahkim edilmiş biçimde “yeniden” gündeme gelmesine değinmiştik. Özellikle ABD’nin “Ulusal Savunma Stratejisi Gayrinizami Harp Özeti 2020” (ABD Strateji Özeti) belgesine dair hukuki bir değerlendirme yapmış ve bu tip girişimlerin bir hukuki müeyyidesinin olduğunu ve bunun ülkelerin gündemin olması gerektiğine vurgu yapmıştık. Pek tabii bu ilan, birçok “karşı” harp girişimlerini doğurabileceği gibi, hali hazırda bu yola baş vuran diğer ülkeleri de tarz değiştirmeye itecektir. Bu yönüyle bakınca karşımızda geriye ve ileriye dönük boyutları olan bir sorun görüyoruz.

Savaş ve özellikle gayrinizami harp uygulamaları hangi ülkeden gelirse gelsin, karşı konulması gereken bir husustur. Ülkelerin “eşit” ve “egemen” oldukları içselleştirilmelidir. Ulusal çıkar odağında, bir başka ülkenin “mahvolmasına neden olacak” adımlar atılması hukuki ve ahlaki açıdan büyük bir problemdir. Kimse bu duruma sırt dönemez, kulak tıkayamaz. Biz bir önceki yazımızın devamı mahiyetinde olan bu yazımızda, biraz da konunun geriye dönük bir boyutunun olduğuna dikkat çekmek ve bu boyuta hukuki anlamda bir kapsam çizmek istiyoruz.

Artacak etki

Karşılaşılan durum, millete ve milli varlığa yönelmiş/yönelecek bir teşebbüs ise bunun muhasebesini sadece ileriye dönük tutmak yeterli olmaz. Bu teşebbüs aynı zamanda “önemli bir suçtur”. Bir devleti zayıflatmak için yürütülen eylemler, faili belirsiz bir çok suç, cinayet, ekonomik darbe vb. demektir. Bu eylemler niteliği itibarıyla “insanlığı” yoğun ve kesintisiz biçimde tehdit ediyorsa burada muhasebenin, yargılamanın geriye doğru da yapılması gerekir. Bu nokta önemlidir. Süregelen bir ihlalin, bir anından sonrasını engellemek kadar mühim olan, geçmişteki ağını çözmek ve ifşa etmektir.

Bu bağlamda, nasıl bir “meydan okumaya” maruz kaldığımız iyi anlamamız gerekiyor. Sıradan olmayan bu durum ister istemez bizi düşünmeye ve hukuk içinde kalarak adımlar atmaya itiyor. “ABD Strateji Özetine” detaylı biçimde bakarsak, aşağıdaki vurguların bizi düşünceye sevk etmemesi anormal olacaktır:

“ABD, Amerikan çıkarlarını sürdürmek ve kalıcı stratejik üstünlük sağlamak amacıyla küresel bir rekabet içindedir. Bakanlığın gayrinizami harp yaklaşımı, belirli devlet dışı aktörlerle mücadeleyi sürdürürken olası devlet düşmanlarına karşı rekabet ve çatışmayı tüm yönleriyle ele alabilmek için değişmelidir.”

“Gayrinizami harpte konvansiyonel olmayan harp, istikrar sağlama, yabancı dahili savunma, terörle mücadele ve kontrgerilla gibi özel misyon taktikleri de kullanılmaktadır. Askeri enformasyon destek operasyonları, siber operasyonlar, tehdit ağları ile mücadele, finans kaynaklı tehditlerle mücadele, sivil-askeri operasyonlar ve güvenlik işbirliği gibi ilgili faaliyetler de enformasyon ortamını ve rekabet ve çatışmanın diğer nüfus odaklı alanlarını şekillendirmektedir”

“Geleneksel muharebe gücümüzü yaratıcı bir şekilde proaktif, dinamik ve alışılmışın dışında gayrinizami harp yaklaşımları ile birleştirmeliyiz”

“Gayrinizami harbin sürekli ve kalıcı karakteri, Bakanlığın gayrinizami harbi kuvvet geliştirme ve tasarımının verimli ve etkili bir parçası olarak kurumsallaştırmasını gerektirir”.

“Bakanlık, gayrinizami harbi kalıcı ve temel bir savaş biçimi olarak benimseyecektir”

Geçmişe dair itiraf

Metinde geçen “şimdi ve sonrasında” ne yapılacağını ortaya koyan ifadelerin yanında, adeta geçmişte yapılanların “üstü kapalı” biçimde itiraf edildiğini görmekteyiz:

“ABD’nin geçmişteki gayrinizami harp yaklaşımları döngüsel nitelikte olmuş ve büyük güç rekabetinde nükleer ve konvansiyonel caydırıcılığa ek olarak gayrinizami harbin proaktif bir şekilde koşulları ABD’nin lehine dönüştürdüğü gerçeğini göz ardı etmiştir.”

“Gayrinizami harp tarihimizden sayısız ders çıkardık.”

“Bakanlığı büyük güç rekabetine doğru yeniden yönlendirirken, geçmişte yaptığımız gibi gayrinizami harbi sürdürme konusunda iyi bilenmiş yeteneğimizi bir yana bırakma lüksüne sahip değiliz.”

İşin mazisine dair bir ne yapıldığını tasnif ve tarif eden bu ifadeler, geçmişte birçok savaşın gayrinizami harp taktiklerle kazanıldığını, bunun bir gelenek olduğunu, bu uygulamanın geçmişinden birçok örnek alındığını, bunun için geçmiştekinden daha güçlü bir şekilde bunu uygulamak gerektiğini ve tüm bunların ABD açısından özümsendiğini adeta bir “davranış biçimi” haline geldiğini gösteriyor. İşin özü bu tablo, ABD’nin başta olmak üzere diğer ülkelerin gayrinizami harp girişimlerinin boyutunun ve şeklinin ne olursa olsun, “hukuk açısından” geriye dönük de değerlendirilmesinin gerektiğini resmediyor.

Zamanaşımı işlemeyen suçlar

Zamanaşımı, bir suçun işlenmesinden sonra belirli süre içinde yargılama yapılıp, ceza verilmesini ve hükmün infaz edilmesini içeren hukuki bir kavramdır. Böylece bir kimse, suç işlemiş olsa bile, zamanaşımına uğrayan eylemi için ceza almaz, ona bu konuda ceza verilemez, verilse bile infaz edilemez. Ancak bunun istisnaları vardır. “İnsanlığa karşı suç” bunların en önemlisidir. Türk Ceza Kanununun 77. maddesine göre siyasi, felsefi, ırki ve dini düşüncelerle toplumun bir kesimine karşı, bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenen suçlar, “insanlığa karşı suçlar” olarak kabul edilmektedir. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aynı fikirdedir. Mahkemeye göre insanlığa karşı işlenen bir fiil, evrensel hukuk kurallarına göre suç ise böyle bir suç iç hukukta düzenlenmese bile, o kişi veya kişiler her zaman yargılanabilir, cezalandırılabilir. Bu tip durumlarda söz konusu eylemler için zamanaşımı söz konusu olmayacaktır.

Birleşmiş Milletler’in 1968 tarihli “Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşmesi” uyarınca, hangi tarihte işlenmiş olursa olsun, insanlığa karşı suçlar yönünden zamanaşımı süresi uygulanmaz. Bu sözleşmeye göre, insanlığa karşı suçları teşvik eden, katılan devlet yetkilileri, özel şahıslar ve bu suçların işlenmesine hoşgörü gösteren kamu görevlileri yönünden de aynı durum geçerlidir. Bu kimselerin eylemleri nedeniyle de zamanaşımı uygulanmaz. Bu noktada tanımlanan durum, ülkenin iç hukukunda bu konuda düzenleme olup olmamasından bağışıktır. Yani siyasal, ırksal veya dinsel nedenlerle, ölümleri gerçekleştirenler, planlayanlar, yer alanlar, destekleyen, kolaylaştıranlar, zemin hazırlayanlar, teşvik edenler birer faildir ve bu fail olma durumları her zaman devam edecektir. Bu konudaki ilkeler şimdi değil, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra konmuştur. Bunun bir çok uygulaması vardır. Daha çok nizami savaşlardaki ihlaller noktasında gündeme gelmiştir. Şimdi adaletin meydan okuması ve bunu gayrinizami alana taşıması ve belki de bir çok konuyu resen ele almasının vakti gelmiştir. Belirtmek isteriz ki 1968 tarihli bu sözleşme hükümleri Anayasamıza göre (m.90) iç hukuk hükmündedir. Başkaca bir metne gerek kalmaksızın ülkemiz için ve hatta tüm dünya için doğrudan uygulanma kabiliyetine sahiptir.

Ne yapılabilir?

Karşı koyma ve hazırlık olma kadar, meseleyi geçmişe taşıma da mühimdir. Ancak böylece bu gayrinizami harp girişimlerinin uzantılarının, günümüzle olan bağlantıları çözülebilir. Bu konuda ciddi bir araştırma gerekir. Bu bağlamda bir komisyon, çalışma grubu oluşturulabilir. Ülkeye yönelen açık tehditlerin bertaraf edilmesi kadar önemli olan şey, bu konuda geçmiş boyutunun tam ve eksiksiz ele alınmasıdır. Bu sadece hukukun alanı değildir. Siyaset, uluslararası ilişkiler, toplum bilimi ve diğer disiplinlerin ortak çalışması ile bir araştırma yürütmek gerekir.

Bundan sonra yargılama yapılması, faillerin belirlenmesi, mağdur olanların tazminatlarının gündeme getirilmesi söz konusu olabilecektir. Yine bu konuların, diğer ülkelerdeki benzer durumları görmek ve işbirliği içinde ortak yargılamalar, soruşturmalar yürütmek meseleyi çok farklı bir noktaya taşıyacaktır. Zira bir model olarak üretildiği görülen taktiklerin, birbirinden pek de farklı olmadığı bilinmektedir. Bunun için kolayca irtibatlandırılması ve sonunda meselenin uluslararası yargıya taşınması mümkün olacaktır.

Son olarak, bunun için ihtiyaç olan şey “güçlü bir ekonomi”, “dayanaklı bir savunma sistemi” vb hususlar değildir. Bunun için ihtiyaç duyulan tek şey, temel hak ve özgürlükler noktasında tekemmül etmiş bir adalet sistemi ve bu adalet sisteminin dağıttığı adaletten emin olan milletin, bu meseleye sahip çıkması ve kendi başına çorap örenlere karşı durmasıdır. İyi adalet, arkasında ona inanmış bir millet olunca tezahür eder. En güçlü devlet bile inanmış bir grup insan önünde dize gelir.

Türkiye’nin bu noktada, tüm ülkelere gayrinizami harbe karşı koyma ve geçmişi ile hesaplaşma adına önemli bir rol model olabilmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu ülke İslam ve Roma hukuku gibi iki önemli hukuk mecrasının birleşip, parlak dönemini yaşadığı noktadır. Türkiye’nin kendi içindeki sorunlu alanları çözüp, bu noktadan dünyaya söyleyebileceği ve söylemesi gereken çok şey vardır. Burada belirttiğimiz hususların “ilkesel” olarak bir devlete kendini ait hissedenlerin; bir milletin parçası olanların ve aynı coğrafyaya “vatan” diyenlerin ortak tavrı ve hareket noktası olması gerektiğini düşünüyoruz. Zira bu nedenle kaybedilen değerler bu milletin ortak mirasıdır. Bu gemi içindekilere aittir. Bu gemidekilerin ortak mücadelesi gemiye zarar vermek isteyenlere yönelmek zorundadır. Yoksa her biri ayrı ayrı bir harp unsuru olacak ve kaybeden milletin bizatihi kendisi olacaktır!

[email protected]