Gazze açlıktan ölüyor

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü
23.08.2025

Ekim 2023'ten bu yana Gazze'nin sağlık, su ve sanitasyon altyapısının yüzde 80'inden fazlası askeri operasyonlar nedeniyle yok oldu ya da zarar gördü; bu durum çocuk felci gibi bulaşıcı hastalıkların yayılması için elverişli koşullar ortaya çıkarıyor. “Gazze'nin Sessiz Tehdidi” belgeselinde UNICEF için çalışan, Filistinli fedakâr bir baba ve büyükbaba olan Dr. Younis, Gazze'deki savaşın ortasında 600.000 çocuğu çocuk felcine karşı aşılamak için hayatını tehlikeye atıyor.


Gazze açlıktan ölüyor

Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü

Öfke ve çaresizliğin en gerçek hâlini 7 Temmuz 2025'te Gazze'de kayıt altına aldık. Eğer bu fotoğrafa sadece "bireysel bir acı" olarak bakarsak, hepimiz kaybederiz. Bu insanlık onurunun sınandığı an ortak çaresizliğimizin kanıtıdır.

İsrail çok açık şekilde, herkesin gözü önünde soykırım gerçekleştiriyor. Batı, haberleri duymadığını iddia edemez; "Biz bilmiyorduk" diyemezler. Teknoloji çağındayız ve bu, tarihin ilk canlı yayın (livestream) soykırımı.

İsrail uyguladığı "kolektif cezalandırma" yöntemleri; yoğun hava saldırıları, ablukalar, altyapıya yönelik hedeflemeler ve sivil nüfusu doğrudan etkileyen kısıtlamalarla belirli bir strateji izliyor. Filistinli silahlı grupların sivillerin arasında saklandığına dair -kanıt olmamasına rağmen- sözde gerekçeyle geniş alanlarda yıkım gerçekleştiriyor ve yaşamsal kaynaklara erişimi engelliyor. Bu uygulamalarla hem fiziksel hem de psikolojik baskı yaratıyor; enerji, su, sağlık hizmetleri ve gıda tedarikini keserek sivil yaşamı sürdürülemez hâle getiriyor. Süregelen şiddet ve belirsizlik yerinden edilmeye, travmaya ve insani krizlerin derinleşmesine yol açıyor.

İsrail ablukası, iki milyondan fazla insanı hayatta kalma mücadelesi vermeye zorluyor. 2 Mart'tan bu yana İsrail, tüm geçiş noktalarını kapatarak gıda tedarikini neredeyse tamamen kesti. UNICEF'e göre yeni doğanların tüketebileceği mama sütü ve anne sütü bile abluka nedeniyle Gazze'ye ulaştırılamadı.

Birleşmiş Milletler verilerine göre 13 Temmuz itibarıyla 875 Filistinli yiyecek ararken hayatını kaybetti: 201'i yardım yollarında, geriye kalanı dağıtım noktalarında öldü. Son rakamlar ölü sayısının 1.000'in üzerinde olduğunu gösteriyor; enaz 6.000 kişi de yaralandı. Ayrıca İsrail ordusu, 20 Temmuz'da yayınlanan yeni bir toplu tahliye emrinin ardından yaklaşık milyonlarca kişiyi zorla yerinden etti ve Filistin nüfusunu Gazze topraklarının yüzde 12'sinden daha az bir alana hapsetti. Dünya Gıda Programı, mevcut koşulların operasyonları "imkânsız" hâle getirdiği uyarısını yaptı. Sivil toplum kuruluşları da "sivilleri aç bırakarak savaş yöntemi uygulamak bir savaş suçudur" diye vurguladı. Ama sonuç yok.

Geçen hafta art arda iki belgesel izledim: Al Jazeera İç Yapımlar ekibinin hazırladığı "Sednaya Hakkında Ne Biliyorsun" ve "Gazze'nin Sessiz Tehdidi". Her iki yapım da aynı hakikati dile getiriyordu. Gazze'deki ablukanın yarattığı tehditlerle Sednaya Hapishanesi'nin taş duvarları arasından yükselen işkence çığlıkları, insanlığın en temel değerlerinin güç politikaları uğruna sistematik biçimde yok edilmesini gözler önüne seriyordu. İnsanların sistematik olarak susturulması, aç bırakılması, dışlanması ve nihayetinde yok sayılması...

Sednaya ve Gazze: Farklı yöntemler, aynı mantık

UNICEF için çalışan, Filistinli fedakâr bir baba ve büyükbaba olan Dr. Younis, Gazze'deki savaşın ortasında 600.000 çocuğu çocuk felcine karşı aşılamak için hayatını tehlikeye atıyor. Aktif bir savaş bölgesinde aşı dağıtımı, insani yardım çalışanlarının karşılaştığı en karmaşık ve acil zorluklardan biri; olağanüstü beceri, cesaret ve dayanıklılık gerektiriyor. Ekim 2023'ten bu yana Gazze'nin sağlık, su ve sanitasyon altyapısının yüzde 80'inden fazlası askeri operasyonlar nedeniyle yok oldu ya da zarar gördü; bu durum çocuk felci gibi bulaşıcı hastalıkların yayılması için elverişli koşullar yaratıyor.

Belgeselde Dr. Younis şöyle diyor: "Şükürler olsun ki bu kampanyanın bir parçasıyım. Hayatınızda gurur duyabileceğiniz bir şey yapın; örneğin çocukların hayatını kurtarmak gibi."

"Gazze'nin Sessiz Tehdidi"nde, soğuk zincir aşılarının lojistik ve güvenlik engellerine rağmen çocuklara ulaştırıldığı o zor anlara yer veriliyor. Bir çocuğun bile aşısız kalması, tüm çocukları riske atacağı için canla başla çalışıyorlar. Bu nedenle kampanya yalnızca bir aşı kampanyası olmaktan çıkıyor; çok daha geniş bir sorumluluk meselesi halini alıyor.

Filistinli yazar Susan Abulhawa bir röportajında, "Filistinliler, terk edildiklerinin; insan hakları ve uluslararası hukuktan bahseden dünyanın yalan söylediğinin; bu kavramların sadece Batılılar için geçerli olduğunun çok farkındalar" diyor. Haksız değil!

Esad'ın işkence zindanı

Sednaya Hapishanesi Suriye'nin başkenti Şam'ın kuzeyinde bulunuyor. İnsan hakları gözlemcileri, 2011'de başlayan Suriye iç savaşından bu yana burada 30.000 tutuklunun öldürüldüğünü tahmin ediyor. Birçoğu da işkence gördü.

Belgeselde, 8 Aralık'ta 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesinin ardından Sednaya Hapishanesi'ndeki tutuklu ve kayıpların aileleri yakınlarının izini sürmeye çalışıyor. Hapishanede uygulanan pratikler münferit kötü muamelelerin ötesinde. İşkence yöntemleri ve idamlar, rejimin muhalifleri susturma, toplumda caydırıcılık tesis etme ve muhalefetin hafızasını silme amacıyla düzenlenmiş bir stratejinin parçaları.

Tanık anlatıları, tıbbi kayıtlar ve sızdırılmış belgeler, Sednaya'da yaşananların izini sürerken aynı zamanda cezaevinin işleyiş mantığını da gözler önüne seriyor: tutuklular kayboluyor, cesetler gizlice elden çıkarılıyor veya toplu mezarlara gömülüyor; geride kalan aileler ise cevap ve hesap talep ettikçe sindiriliyor. Bu süreç, yalnızca bireyleri öldürmekle kalmıyor; kayıp kişilerin kimliklerini, hikâyelerini ve toplumsal bağlarını da sistematik biçimde yok ediyor.

Böylece sonraki nesiller, kimlerin kaybolduğunu, nerede gömüldüğünü ve ne olduğunu bilmeden büyüyor. Buradaki bireysel trajedi, toplumsal belleğin yok edilmesi, kolektif hesap sorma imkânının engellenmesi ile devam ediyor.

Uluslararası hukuk ve insan hakları perspektifinden bakıldığında Sednaya örneği, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında ciddi bir delil. Ancak belgeselde vurgulanan bir başka acı gerçek, uluslararası mekanizmaların böyle sistematik suçlara karşı yeterince hızlı ve etkili yanıt verememesi.

Sessizlik ve uluslararası siyasetin ikiyüzlülüğü

Her iki belgeselde benim gördüğüm şu: Devletler zulmü meşrulaştırmak için hukuksal ve politik söylemler üretiyor. "Askeri hedef", "güvenlik gerekçesi", "meşru müdafaa" gibi ifadeler, uygulanan şiddetin vicdani ve hukuki sorgulanmasını zayıflatmak için kullanılıyor. Oysa insan hakları normları, sivil nüfusun korunmasını, ayrım gözetmeksizin temel ihtiyaçlara erişimin sağlanmasını ve işkence gibi insanlığa karşı suçların kesinlikle yasaklanmasını öngörmüyor mu? Bu ilkelerin pratikte nasıl aşındığını görmek, yalnızca mağdurlar açısından değil, küresel normların güvenilirliği bakımından da kaygı verici.

Dünyanın tepkisindeki tutarsızlık ve çoğu zaman sessizlik, çıkar ve ittifaklarla açıklanabilir. Güçlü devletlerin stratejik çıkarları, mağdurlara yönelik acil müdahaleleri engelleyebiliyor ya da geciktirebiliyor. Hukukun ve insan haklarının evrensel ilkeleri pratikte işlemediğinde, sessizlik zulmün sürmesine katkı sağlıyor.

Sednaya'da yıllarca duyulmayan çığlıklar, yalnızca Suriye toplumunun değil, küresel toplumun vicdanında da bir eksiklik bırakıyor. Gazze'de ise insani yardımın engellenmesi ve yaşam kaynaklarının kısıtlanması, uluslararası aktörlerin yerinegetirmediği yükümlülüklerin ağır sonuçlarını ortaya koyuyor.

Kendime notlar

* SESSİZLİK SUÇ ORTAKLIĞIDIR.