İstense idi İsrail soykırım makinası çok daha erken durdurulabilirdi. Bu nedenle gösterilecek tüm tepkileri İsrail'den daha fazla arkasındaki güçlere yönlendirmek gerekir. Bir an için İsrail bütün yaptıklarından vazgeçse, komşularına saldıran değil, onlarla uyumlu, barış içinde yaşamak isteyen bir devlete dönüşse, İsrail üzerinden bölgede Batı emperyalizminin çıkarları artık daha az sürdürülebileceğinden, Batı emperyalizmi tarafından böyle bir ülke istenmeyecek, saldırgan bir İsrail daha fazla arzu edilecektir.
Prof. Dr. Kudret Bülbül - Siyaset Bilimci / Ankara Medipol Ü.
Mısır'da Şarm el Şeyh'de pek çok ülkenin hükümet ve devlet başkanlarının katılımıyla Mısır, ABD, Türkiye ve Katar devlet başkanları arasında Gazze'nin geleceğine dair iyi niyet beyanı imzalandı. Bu satırlar akşam liderler konuşmalarını sürdürürken yazılmaktadır.
2-3 gün önce yapılan ateşkes anlaşması ve bugünkü iyi niyet beyanı ile Ortadoğu'da Trump'ın ifade ettiği gibi yeni bir şafak mı doğacak? Yoksa yapılan büyük açıklamalara verilen büyük pozlara rağmen Ortadoğu'da yine eski tas eski hamam mı olacak?
Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan'ın katkısı olmasaydı ateşkes imzalanabilir miydi bilemiyorum ama imzacılar arasında Türkiye olmamış olsaydı, taşınan umutlar herhalde çok daha düşük olacaktı. Kuşkusuz Trump'ı da çabaları için tebrik etmek gerekir.
İsrail ateşkese uyacak mı?
Gazze'de soykırımın durdurulması, görece bir barışın sağlanması elbette çok değerli. Ama Ortadoğu'da birçok şeyin gerçekten değişeceğine dair fazla bir nedenimiz var mı? Bu konuda ilk akla gelen soru İsrail'in ateşkese uyup uymayacağı.
Ateşkesin ilk aşaması olarak Hamas ve İsrail arasında esirler bugün karşılıklı olarak takas edildi. Ateşkesin diğer aşamalarına geçilip geçilmeyeceğini, bir barış anlaşmasına dönüşüp dönüşmeyeceğini, İsrail'in ateşkesi bozup bozmayacağını öngörebilmek için ateşkesi mümkün kılan koşullara bakmak gerek. Değilse şimdiye kadarki uygulamalarına bakıldığında, İsrail'i sınırlayan hiçbir kural, kaide, hukuk, ilke, ahlak ve erdemin olmadığı, her zaman her türlü anlaşmayı bozabileceği ortadadır.
Bu anlaşmayı mümkün kılanın, İslam'ın ve insanlığın onurunu kurtaranın öncelikle İsrail'in ve arkasındaki bütün küresel emperyalist güçlerin tüm desteğine rağmen, Gazzelilerin ve Hamas'ın, insanlık üstü direnişi olduğunu teslim etmek gerekir. Tarihin gördüğü birim metrekare başına en fazla düşen bombalara ve en uzun süreli soykırıma rağmen insanların yurtlarını terk etmeyerek destansı direnişlerini sürdürebilmesi sayesinde ancak böyle bir ateşkes anlaşması yapılabilmektedir. Ateşkesin bugün yapılmasını mümkün kılan koşullardan başlıcaları ise şu şekilde ifade edilebilir.
İnsanlık vicdanının ayağa kalkarak, başta İsrail'e ve soykırıma destek veren ülke halklarının da tepkisiyle soykırımın artık Batı Emperyalizmi için bile şimdilik sürdürülemez bir noktaya gelmesi ve soykırıma ara verme zaruretinin doğması.
Mavi Marmara'dan başlayarak, Gazze'ye yönelik kuşatmayı yarmaya, açlıkla boğuşmakta olan Gazzelilere yardım götürmeye yönelik küresel yardım filolarının tüm dünyada oluşturduğu farkındalık.
Türkiye'nin de içinde yer aldığı Arap ve Müslüman ülkelerin ABD/Trump üzerinde yürüttüğü diplomasi ya da baskı. Kuşkusuz bunlara başkaları da eklenebilir.
Bu koşullar kısa vadede değişecek gibi görünmediğinden İsrail'in ateşkesten vazgeçmesi şimdilik zor görünüyor. Ama orta ve uzun vadede İsrail'in kuruluşundan bugüne sürdürdüğü yayılmacı ve soykırımcı politikalarından vazgeçeceğini öngörmek ise safdillikten başka bir şey değildir.
İsrail sadece İsrail midir, soykırımları sadece İsrail ile açıklanabilir mi?
Gazze ya da bölge ülkelerinde çözümün başlangıcı öncelikle 'İsrail sorununu' doğru anlamaktan geçer.
İsrail'e dair yanlış analizlerden biri, İsrail'in bağımsız bir aktör olarak okunup sadece İsrail'e karşı politikalar geliştirilmeye çalışılmasıdır. Yahudilerin Avrupa'da uzun yüzyıllar baskı ve zulüm altında yaşadığı doğrudur. Anti-semitizmin esasen bir Avrupa hastalığı olduğu da. Bu durumu Siyonizmin kurucularından Thedor Herlz'in "Yahudi Devleti" kitabından anlamak da mümkündür. Keza Herlz'in kitabı kültürel siyonizmin siyasal siyonizme dönüştürülmesinin tarihi olarak da okunabilir.
Herz'in ifadelerinden de anlaşılacağı gibi Avrupa'da yokluk ve yoksunluk içinde yaşayan, itilip kakılan Yahudilerin öncelikli amacı ezilip kakılmadıkları bir yurt edinebilmektir. Bu yurdun Filistin toprakları olarak belirlenmesi İngiliz emperyalist aklının bir ürünüdür. Bu ürünün somut yansımasını Balfour deklaralarasyonunda görmek mümkündür
İsrail'in gerek kuruluşu gerek yayılması ve gerekse bugünkü politikaları sadece İsrail ile açıklanamaz. Bu durumun somut ifadesi önceki ABD başkanı Biden'in "Olmasaydı yaratırdık" sözünden de anlaşılabilir. Doğuşu, gelişmesi ve bugünkü politikaları itibarıyla ilk başlarda İngiltere, bugün için başta ABD olmak üzere İsrail'i Batı emperyalizminin ileri karakolu olarak okumak ve geliştirilecek stratejileri, gösterilecek tepkileri bu çerçevede belirlemek gerekir. Geleneksel zamanlardaki "kutsal haçlı ittifakı anlayışı bugün itibarıyla Batı emperyalizmi içerisinde devam etmektedir. Batı emperyalizmi, İslam topraklarının ortasında ürettiği İsrail üzerinden, bir taraftan tarih boyunca bünyesinde bir sorun olarak gördüğü Yahudilerden kurtulmakta, diğer taraftan başta petrol gerekçesiyle Ortadoğu ülkelerine rahatlıkla müdahale imkânı bulabilmekte, asırlarca Osmanlı/İslam-Batı karşıtlığını, ürettiği bu çatışma üzerinden aşarak İsrail-İslam çatışmasına dönüştürerek kendisini hakem rolü statüsüne yükseltebilmektedir. Yüzyıl önce güneş batmayan imparatorluk zamanında Osmanlı Coğrafyasının da, Hint alt kıtasının da, Afrika ülkelerinin de temel düşmanı İngiltere/Batı iken parçala, böl, yönet ve yeni düşmanlar oluştur siyaseti ile bütün bu coğrafyalarda Batı (Ağırlıklı olarak İngiltere ve ABD) artık bir tehdit olmaktan çıkmış, tersine yeni oluşturulan/gösterilen tehditlerle arabulucu, sığınılacak, oluşturulan tehditlerle kendisinden yoğun bir biçimde silah alınacak, himayesine girilecek bir statüye yükselmiştir.
Gazze'de süreç nereye evrilir? Ya da hikâye sadece Gazze'nin mi hikayesidir?
Gazze başta olmak üzere bölgede istikrar için aşağıdaki unsurlara dikkat çekmek gerekir:
Öncelikle İsrail'i sadece bağımsız bir aktör olarak değil, aynı zamanda Batı emperyalizminin ileri bir karakolu olarak görmek ve bu nedenle İsrail saldırganlığı sonrasında geliştirilecek her türlü tepkide Batı Emperyalizminin de zarar göreceği tepkiler geliştirmek gerekir. Benzer konularda olduğu gibi İsrail konusunda da İsrail'i bağımsız bir aktör olarak görüp tüm tepkileri sadece İsrail'e yöneltmek Batı'yı ve on yıllardır sürdürdüğü yukarıdaki stratejiyi güçlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. İsrail konusunda ilk fark edilmesi gereken, ne zaman sıkışsa sınırsız, ilkesiz ve ahlaksız her türlü İsrail'e desteğinde görüldüğü gibi, İsrail'i Batı emperyalizminin dışında bağımsız bir aktör olarak görmemektir. Son Gazze soykırımında olduğu gibi, her saldırganlığında İsrail'i geçici olarak durduran genellikle Batı emperyalizmi olmuştur. İstense idi İsrail soykırım makinası çok daha erken durdurulabilirdi. Bu nedenle gösterilecek tüm tepkileri İsrail'den daha fazla arkasındaki güçlere yönlendirmek gerekir. Bir an için İsrail bütün yaptıklarından vazgeçse, komşularına saldıran değil, onlarla uyumlu, barış içinde yaşamak isteyen bir devlete dönüşse, İsrail üzerinden bölgede Batı emperyalizminin çıkarları artık daha az sürdürülebileceğinden, Batı emperyalizmi tarafından böyle bir ülke istenmeyecek, saldırgan bir İsrail daha fazla arzu edilecektir.
İsrail konusunda varılan hiçbir anlaşmayı nihai bir anlaşma olarak görmeyip hızlı beklentilere girilmemelidir. İsrail konusunda düşülen ikinci hata İsrail ile çatışan ülkelerin İsrail ile yapılan her türlü anlaşmayı nihai bir çözüm gibi görmeleri, yaptıkları anlaşmalarla artık çatışmaların geride kalacağı beklentisidir. Oysa gerek Siyonist Yahudilerin arzı mevut idealleri ve gerekse Batı emperyalizmin teşvikleri sonucu, şu ana kadar neredeyse hiçbir BM kararına uymayan İsrail yaptığı bütün anlaşmaları nihai bir sonuç olarak değil bir süreç olarak görmektedir. Nitekim kendisi de bir dönem İsrail-Filistin görüşmelerine katılan, Politik psikolog Vamık Volkan'ın "Divan'daki Düşmanlar" kitabında, İsrail ve Filistin görüşmelerine katılan APA (Amerikan Psychological Association) kolaylaştırıcı ekibinin de İsraillilerin bu görüşmeleri bir süreç, Filistinlilerin ise somut ve nihai bir sonuca ulaşma şeklinde gördüğüne dair gözlemlerine dikkat çekilmektedir.
Varılan anlaşmayı nihai bir sonuç olarak görüp sorunların geride kalmasını beklemek insanca/Müslümanca bir tutumdur. Normal bir insan/Müslüman sürekli sürdürülebilir bir kötülük zihniyetine sahip olamaz, varılan her türlü anlaşmayı bir sonraki kötülüğe kadar bir ara form olarak göremez. Ama karşıdaki zihniyetin Siyonizme ve Batı emperyalizmine ait bir zihniyet olduğunu sürekli olarak akılda tutmak gerekir.
İsrail'e komşu ve İsrail'in yayılma coğrafyasındaki ülkeler İsrail'in 3İ stratejisi konusunda daima uyanık olmaları gerekir.
İsrail yayılma/işgal stratejisi bağlamında hedef coğrafyasındaki ülkelerde kurulduğundan beri İstikrarsızlaştırma, İslamsızlaştırma ve bu iki politikasının sonucu olarak İnsansızlanştırma siyaseti izlemektedir.Böylelikle İsrail'in hedef coğrafyası boşaltılmakta ve/veya İsrail için yumuşatılmaktadır. Türkiye de dahil bölge ülkelerindeki pek çok sorunun, terör faaliyetlerinin kaynağında İsrail'in bu 3İ stratejisini de görmek gerekir.
İsrail ile çatışma halindeki ülkelerin öncelikle kendileri için yönetilebilir bir siyasal sisteme sahip olması gerekir.
Gerek yukarıda bahsedilen İsrail'in 3İ stratejine karşı koyabilmek ve gerekse kendi ülkelerinin ve milletlerinin çıkarlarını daha iyi savunabilmeleri için bölge ülkelerinin kendileri için yönetilebilir bir siyasal sisteme sahip olmaları beklenir. Meclis aritmetikleri ile oynanarak, ordu ya da yargı kışkırtılarak, ekonomik ve bürokratik yapı ile oynanarak küresel emperyalizmin daha rahat amaçlarına ulaşabildiği, onlar için daha rahat yönetilebilir bir siyasal sisteme değil. (Türkiye'nin önceki siyasal sistemi, Irak'ın, Lübnan'ın bugünkü siyasal sistemleri ortadadır).
Gazze meselesi sadece Gazze meselesi degildir, küresel emperyalizme karşı her daim küresel adalet koalisyonu çerçevesinde hareket edilmelidir.
Batı emperyalizminin bakıldığında doğrudan işgal yerine, Irak'ın işgalinde de olduğu gibi, Özgürlük koalisyonu adı altında küresel işgal koalisyonları ile politikalarını yürüttükleri görülmektedir. Gerek bugün için ağırlıklı olarak cari olan Batı emperyalizmi ve gerekse gelecekteki Doğu, Kuzey, Güney emperyalizmlerine karşı Müslüman ve mazlum coğrafyalar küresel adalet koalisyonları ekseninde güç birlikleri yapmalıdırlar. Böyle bir koalisyon sadece İsrail tehdidi için değil, hızla yaklaşan ve hatta öncü savaşlarına girdiğimiz 3. Dünya Savaşı için de çok acil bir gerekliliktir.
Gazze özelinde belirtmek gerekirse, İsrail'in her türlü işgal ve soykırım politikaları karşısında sadece İsrail'e değil, arkasındaki Batı emperyalizmine de tepki gösterilip onlara da bedel ödetildiği, İsrail ile yapılan anlaşmalarda hızlı beklentiye girilmeyip bir sonraki sürecin düşünüldüğü, bölge ülkelerinin kendileri için daha fazla yönetilebilir siyasal sistemlere sahip olduğu, başta bölge ülkeleri olmak üzere sağ duyulu ülkeler, uluslararası toplum ve küresel insanlık Gazze'ye daha fazla sahip çıktığı oranda Gazze'nin geleceği aydınlıktır. Faşizmin bir türü olarak İtalyan Faşizmine, Alman Nazizmine paralel İsrail Siyonizminin ve İsrail'e destek Batı emperyalizminin iki yıldır Gazze'de uyguladığı politikaların insanlık için nasıl bir tehdit oluşturduğuna ve Siyonist yalanlara dair küresel düzeyde yeterince bir farkındalık oluştuğu için, soykırıma karşı insanlık ailesiyle birlikte umutvar olmak için yeterince nedenlere sahibiz.
İsmet Özel'e atıfla bitirirsek Gazze'nin de herkesin de kurtuluşu, Siyonizmden, soykırımdan, işgalden ve hiçbir ilke, değer, kural, anlaşma, ahlak, erdem tanımadan dünyanın gittikçe daha kötü bir dünya olmasından kurtuluşu, herkesin hikayenin kendi hikayesi olduğunu fark etmesi ve sahiplenmesi oranında mümkündür.