Geç tanıdık, ama çok sevdik

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
2.04.2022

Ülkemiz, kişi başına yıllık ortalama 6.87 kilogram çay tüketimi ile yeryüzünde çayın en fazla tüketildiği ülke durumundadır. Kahve ile tanışıklıkları çok daha eski dönemlere dayanan Türkler, geç tanıştıkları çayı çok sevmiş ve ona kahveden çok daha yaygın bir tüketim alanı açmışlardır.


Geç tanıdık, ama çok sevdik

Rivâyete göre, MÖ 2737 yılında hizmetçileri tarafından sarayın bahçesinde kaynatılan suyun içine düşen bir yaprağın yaydığı kokudan çok hoşlanan Çin İmparatoru Shen Yung, etrafına güzel bir koku yayan kaynamış suyun tadına da bakmak istemiş ve bu şekilde insanlık çayla tanışmıştı. Bu tarihten itibaren Çin'de her geçen gün daha fazla yaygınlaşan ve bir dönem sonra da gündelik hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelen çay, 17. yüzyılda tıpkı daha önce barut, pusula ve kâğıt gibi birçok maddenin bu coğrafyadan çıktığı serüvene katılmış, dünyaya yayılmaya başlamıştı. 17. yüzyılda başta İngiltere olmak üzere Hollanda ve Fransa gibi Avrupalı ülkeler tarafından da keşfedilen çayın kârlı bir ticaret ürünü olduğunun fark edilmesi, sömürgeci Batılıların bu hoş kokulu içeceğe yatırım yapmalarını ve 18. yüzyılda Assam ve Seylan adalarında çay bahçeleri kurmalarını sağlamıştı. Arkası geldi. Aşağı yukarı bu dönemlerde Amerika'ya da ulaşan çay çok geçmeden gündelik hayat döngüsünün önemli bir parçası oldu ve her geçen gün daha hızlı büyüyen şirketler marifetiyle küresel bir ticaret ve keyif içeceğine dönüştü.

İlk tohumlar

Avrupa ile karşılaştırıldığında görece geç bir döneme karşılık gelen Türkiye'nin çayla tanıştığı tarihlerde, takvimler 18. yüzyılın son çeyreğini gösteriyordu. Japonya'dan getirilen ilk çay tohumları ile Bursa'da kurulan çay bahçelerinden verim alınamayınca sorunu bilimsel bir çerçeveden ele alan yetkililer, çay yetiştiriciliğine ülkenin hangi kesiminin daha uygun olacağına ilişkin araştırmalar yapmaya yöneldiler. Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlîsi Müdür Vekili ve botanikçi Ali Rıza Erten, 1924 yılında TBMM'den Rize'de çay yetiştirilmesini onaylayan bir karar çıkarmaya muvaffak olmuş, böylece ülkemizde ilk profesyonel çay tarımı yapılmaya başlanmıştı. 1947'de kurulan ilk çay fabrikası ile çay üretimimiz hız kazandı ve bu hız sonraki yıllarda da artarak devam etti. Günümüzde dünyanın en önemli çay üreticilerinden biri olan Türkiye'de çayın hemen hemen "millî" diyebileceğimiz güçlü bir anlamı vardır. Günlük hayat içerisinde başka herhangi bir içecek tarafından doldurulması mümkün olmayan sağlam bir yere, sanki binlerce yıllık köklü bir geleneğin uzantısıymış gibi coğrafyamızın en ücra köşelerinde bile adeta bir ritüel edasıyla icra edilen kültürel pratiklere sahiptir. Ülkemiz, kişi başına yıllık ortalama 6.87 kilogram çay tüketimi ile yeryüzünde çayın en fazla tüketildiği ülke durumundadır. Kahve ile tanışıklıkları çok daha eski dönemlere dayanan Türkler, geç tanıştıkları çayı çok sevmiş ve ona kahveden çok daha yaygın bir tüketim alanı açmışlardır.

'Ça' kelimesinden türetilmiş

Çincenin Mandarin lehçesindeki "Ça" kelimesinden türetildiği değerlendirilen ve Yakındoğu coğrafyasında konuşulan dillerde genellikle bu kelimenin söylenişini anıştıran "çay" kelimesiyle ifade edilen çay (camellia sinensis), çaygiller (Theaceae) familyasına mensup çok yıllı bir bitkidir. Yaprak ve tomurcukları ile hayatımızın önemli bir parçası olan "çay"ın kendisinden yapıldığı bu yeşil bitki, nemli iklim koşullarına gereksinim duymaktadır. Anavatanı Güney Asya'dır. Fakat tropik iklimlerde de yetişmekte, yeşil rengini hiç kaybetmemekte ve boyu genellikle 2 metrenin altında olsa da "kendi haline bırakıldığı" vakit 9 metreye kadar ulaşabilmektedir. Ortalama bir asırlık bir ömrü bulunmaktadır. Organik maddeler açısından zengin ve bol yağışlı olan bölgelerde daha iyi yetişir. Çin ve Hindistan coğrafyasında yetiştirilen soğuğa dayanıklı sinensis ile ondan daha hızlı yetişen ve büyük yapraklı olan assamica adlarıyla bilinen iki temel türü bulunmaktadır. Bununla birlikte dünyanın birçok bölgesinde yetiştirilen hibrit türlerin yaygın hale gelmesiyle söz konusu iki tür günümüzde geri planda kalmış gibi görünmektedir. Öte yandan çayın üç türünün bulunduğunu, bunların da tam fermantasyon ile elde edilen "siyah çay," fermantasyona tabî tutulmayan "yeşil çay" ve yarı fermente edilen "oolong çayı" olarak bilinen çay türleri olduğu not edilmelidir.

Yerküre üzerinde çayın en yoğun olarak üretildiği bölgeler ağırlıklı olarak Asya ile daha az yoğunluklu olarak Afrika, Amerika, Avustralya ve Avrupa'dır. Dünyadaki en önemli çay üreticileri ise aynı zamanda ticarî dolaşıma giren toplam çay üretimin dörtte üçünü de karşılayan Çin, Hindistan, Endonezya, Kenya, Sri Lanka, Japonya (yeşil çay üretiminde merkezî bir konumu vardır) ve Türkiye'dir. 2020 yılında gerçekleştirdiği 1,5 tona yakın çay üretimi ile çay liginde en üst sıralarda yer alan ülkemizin özellikle Rize ve Trabzon illerinde (Artvin, Giresun ve Ordu'da da çay üretiminin yapıldığını belirtelim) üretilen çay marka değeri edinmiş durumdadır. Rahatlatıcı, hafif, kaliteli ve sık içime uygun olan bu illerimizin çayı yalnızca ülke içerisinde değil dünya da oldukça rağbet görmektedir. Öte yandan tropikal ve ekvatoral iklimlerde on iki ay boyunca yapılabilen çay tarımının, özellikle takriben 900 bin dekarlık bir sahasının çay yetiştirme alanı olarak öne çıktığı Türkiye ve İran gibi yüksek enlemli ülkelerde yılın yalnızca altı ayı boyunca gerçekleştirilebildiğini de not edelim.

400 kimyasal bileşik

Yapraklarında yoğun miktarda polifenol bileşikler, özellikle de flavonoid türü polifenoller bulunan çayın (400'den fazla kimyasal bileşik ihtiva etmektedir) en önemli özelliklerinin başında kuvvetli bir antioksidan oluşunu zikretmek gerekir. Ayrıca çay, bitkisel kafeinin de ana kaynaklarından biridir. Bir fincan çayın içerisinde, kullanılan yapraklara, demleme biçimine ve süresine göre 14 ila 65 miligram arasında kafein bulunabilmektedir. Psikoaktif bir madde olan kafeinin birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılan metil-ksantin grubuna dâhil olması, doğal olarak çayı da insan sağlığı açısından birçok açıdan faydalı hale getirmektedir. Öte yandan çayın içerisinde, özellikle de kuru çay yapraklarında florid, manganez, krom ve magnezyum gibi muhtelif mineraller ve eser miktarda yağ, karbonhidrat, sodyum, kalsiyum, selenyum, iyot, tiamin, çinko, demir ve B6 vitamini de vardır. Ayrıca yeşil çayda da başka birçok faydalı madde bulunmaktadır. Sözünü ettiğimiz maddelere ilave olarak B9, B12, C ve E vitaminleri ile bakır, fosfor, potasyum, flüorür ve sodyum gibi mineralleri içeriğinde barındıran yeşil çay, başta aort damarı olmak üzere bütün önemli kan dolaşımı hatlarını olumlu yönde etkilemektedir.

Bitkinin yetiştiği toprağın niteliklerine, yaprakların boyutlarına, fermente edilme şekline ve en nihayetinde kullanım biçimine bağlı olarak oranları değişen bu önemli maddelerin suya geçiş sürecinde demleme tarzının önemli olduğu da unutulmamalıdır. Demleme sırasında kullanılan ısı ve çayın ısıya maruz kalma biçimi/sürecindeki farklılıklara bağlı olarak kimyasal maddelerin yapıları değişebilmekte ve bozulabilmektedir. Çayın içeriğinde bulunan faydalı maddelerden doğru bir şekilde istifade edilebilmesi için demleme süreci dikkatle planlanmalı, örneğin siyah çay için 82 ila 100 derecelik ısı aralığında 3 ila 5 dakikalık, yeşil çay için ise 65 ila 82 derecelik ısı aralığında en fazla 3 dakikalık bir demleme süresi belirlenmelidir. Demleme işleminin çayın içeriğini muhafaza edecek şekilde tasarlanması, içecekten en hoş aromanın alınabilmesini de sağlayacaktır.

Bilinci berraklaştırıyor

İnsan sağlığına faydaları konusunda bir kısmı popüler olan tartışmalar bulunan ve yaprakları başta geleneksel Çin tıbbı olmak üzere çeşitli tıp anlayışlarında önemli bir yere sahip olan ve antioksidan niteliği ile dikkat çeken çay, özellikle kafein içeriğine bağlı olarak astım, kronik bronşit, amfizem ve göğüs anjini gibi solunum yolu rahatsızlıklarına iyi gelmekte ve damar rahatsızlıklarının da tedavisinde kullanılmaktadır. Aynı şekilde tansiyon, trigliserit ve kolesterol dengesini düzene sokmakta, antiinflamatuar etkiler sergilemekte, vücut direncini arttıran bağışıklık hücrelerini çoğaltmakta, oksidatif stresi azaltmasının yanında kanın pıhtılaşmasını renksiz kan hücreleri olan trombositlerin topaklanmasını önlemekte, örneğin kolon, mide, meme, özofagus ve akciğer kanserlerine ilişkin riskleri azaltıcı sonuçlar üretmektedir. İlaveten kemik yoğunluğunu düzenleyici etkisinin olduğunu ve kemik mineral yoğunluğunu arttırdığını da belirtelim. Kilo verme sürecine olumlu katkılarla destek olduğu da belirlenen çay, yine kafeine bağlı olarak ve yorgunluğu tetikleyen bir bileşik olan adenozinin etkilerini durdurarak yorgunluğun ortaya çıkışını geciktirmekte, adrenalin ve dopamin artışına zemin hazırlamakta, beyin ve merkezî sinir sistemi üzerinde uyarıcı etki yaparak bilincin berrak kalmasına ve bireyin uyanık kalmasına katkı sağlamaktadır. Çayın bütün bu olumlu etkilerine depresyona karşı mücadele ettiğini ve buna bağlı olarak intihar eğilimlerini ketlediğini de eklemek yerinde olacaktır.

Fazla tüketimi zararlı

Çayın insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine yeşil çayın faydalarını da eklemek gerekir. Damar sertliği ile mücadele eden, kalp-damar risklerinin ortaya çıkışını önleyen, trigliserit ve kolesterol emilimini azaltan, Parkinson riskini azaltma eğilimleri sergileyen, ayrıca antimikrobiyal da olan yeşil çay, ağız sağlığına güçlü bir destek sağlamakta, diş kaybını azaltmakta, ağız kokusunu gidermekte ve diyabet riskini 3'te 1 oranında aşağı çekmektedir. Ayrıca kilo kontrolü konusunda ortaya koyduğu etki de siyah ayın etkilerinden daha fazladır.

Son olarak, çayın olası zararlarına da işaret ederek bitirelim. Öncelikle haddinden fazla tüketilen çay vücuttaki demir emilimini azaltır. Bunu vurgulamak gerekir. Yapılan bilimsel çalışmalar, yeşil ve siyah çaylarda bulunan taninlerin demir ve çinko emilimini azaltabileceğini (örneğin siyah çayın çinko emilimini arttırdığı ve yeşil çayın azalttığı, öte yandan her iki çay türünün de manganez ve bakır emilimini arttırdığı raporlanmıştır) göstermiştir. Aynı şekilde "fazla" miktarda çay tüketimi, kuşkusuz yüksek kafein tüketiminin neden olabileceği birtakım fizyolojik ve psikolojik sorunların (huzursuzluk, uykusuzluk, anksiyete, yüksek tansiyon, baş dönmesi, taşikardi, çarpıntı, kaygı bozukluğu ve en önemlisi de bağımlılık) ortaya çıkmasına da neden olabilir.

[email protected]