Geçmiş ile geleceğin köprüsü

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi
19.03.2022

Roma İmparatorluğu, egemenliği altındaki tüm coğrafyalara hukuku taşımak için muazzam yollar yaptı ve o yolların hepsi de vatandaşlık hukuku üzerinden tekrar Roma'ya çıktılar. Roma'nın yaptığı bu yolların en anıtsal durakları köprülerdir. Orduların bu coğrafyadan İslam'ı tamamen silmek için katılmış olduğu bütün harplerin anasıydı Çanakkale. Harbi kazanmak için bütün imkanlarıyla saldırdılar fakat müminlerin yüreğindeki imana çarpıp geri döndüler. Buradaki ulvi tarihsel mirası “jeopolitik strateji” gibi modern bir kavrama kurban etmekten kurtaracak olan bir yol açıldı şimdi. O yol, bu köprü sayesinde şehitliklerden geçip yüreğimize uzanacak.


Geçmiş ile geleceğin köprüsü

Aralarında uçurum, dere, çukur, yar vb. engel olan iki yakayı birleştiren yapıya köprü denir. Kendiliğinden veya doğal yollarla kavuşamayan iki farklı düzlemi birbirine bağlayan bağdır. Köprü üzerinden üretilen pek çok metafor var dilimizde. Teknik olarak köprü, gidilen yoldaki engelleri aşan yapılardır ama bizim için onun fiziki yapısından öte bir anlamı olmuştur hep ve bundan dolayı da köprü mimarisi son derece ilgi çekicidir. Merakımızın asıl nedeni hayat yolculuğumuzun en kritik aşamasını bir köprü üzerinde göreceğimizdendir. Anadolu'daki geleneksel İslam düşüncesine göre insanlar öldükten sonraki yolculuklarında "kıldan ince kılıçtan keskin" olan Sırat köprüsünün üzerinden geçeceklerdir. Eğer imanları sağlam ve amelleri iyi ise onun üzerinden rüzgar gibi geçecekler ancak eğer münafık ve münkir iseler ayakları kayıp cehenneme düşecekler.

Doğanın parçası gibi

Ataol Behramoğlu, Köprülere Şiirler adlı kitabının girişinde şunları söyler; Köprü beni her zaman etkilemiştir. İnsan eliyle yapılarak iki doğa parçasını birleştirmesi ve böylece kendisinin de o doğanın bir parçası durumuna gelişi. İnsan eliyle yapılmış başka hiçbir şey için bunu düşünmedim. Evler, anıtlar, eşyalar, araçlar, insan eliyle yapılmış akla gelebilecek başka hiçbir şey bana doğanın bir parçasıymış gibi görünmüyor...

Tarihi yapılara ve mimariye özel merakı olan birisi olarak köprülerin gönlümdeki yeri hep başkaydı ve ben de bunu sadece kişisel bir ilgi olduğunu sanırdım. Ancak daha sonra konuyla ilgili literatürü görünce aslında biraz da utanarak fark ettim ki köprüler, herkesin merakını mucip yapılardır. İnsanlar köprülerin üzerinden özellikle geçmek istiyorlar, köprülerin bir ucundan diğerine gidiş gelişleri bir seramoniye dönüştürüyorlar. Niçin? Çünkü kavuşmayı temsil ediyorlar. Daha doğrusu köprü bizim hep hasretini çektiğimiz kavuşmayı başaran yapılardır.

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama ilk kemerli köprünün keşfedilmesi hikayesini çok ilginç bulmuştum. İki beldeyi kavuşturmak için yol inşa eden bir usta/mühendis önüne çıkan geçit vermeyen dağı tünel kazıyarak aşar. Ancak tünelin çıkışı büyük bir uçuruma denk gelir. Uçurum o kadar derin ki viyadükle aşması imkansızdır. Günlerce üzerine kafa yorar, bitime az bir mesafe kalan o yolun tamamı boşa gidecektir. Gece-gündüz hep bir çare bulmaya çalışır. O kadar aklını meşgul eder ki konu adamın rüyalarına girer. Bir gün rüyasında, çamurlu bir alanda elindeki gönye yere düşer. Her iki ucu çamura saplanıp arka tarafı yukarda olacak şekilde dik durunca adamın kafasındaki şimşekler çakar ve uykudan fırlayıp tünelin ucuna koşar. Hikaye bu ya, hemen gerekli alt yapıyı kurup oraya kemerli bir köprü inşa eder. Her ne kadar şair, "bir köprü suda ayaklarını yıkıyor/hep temiz olmalı." dese de bu köprünün ayakları dağın yamacına yapışmış halde duruyor. Onun da "üzerinden gönlü yüce kişiler, şen çocuklar geçiyor" artık. Her köprü kutsal bir azizdir! Kendisine gelen herkese yardım eder ve onları uçurumlardan korur!

Kim bilir belki köprüleri kıskandığımızdan belki de onların sabrına olan hayranlığımızdan hep onlara ilgi duymuşuz.

Tarihçilere göre ilk köprüler ahşaptan yapılmıştı. Ancak daha sonraları yol ile menzil arasındaki metafizik ilişki yolun her bir durağını menzilden daha kıymetli hale getirdi. İslam inancında da önemli olan yolda olmaktır, hedefe varmayı nasip edecek olan Alemlerin Rabbi'dir.

Köprülerin teknik tarihi aslında insanın mekanı dönüştürme serüveni ile başlar. Beniâdem her halükârda bu dünyada bir yolcudur. Doğayı keşfetmek, kendi iç dünyasına girmek, ruh ikizini bulmak, kaybettiğinin izini sürmek ve evrenin sırrına vakıf olmak için hep göç eder durur. Esasında insanı bu dünyada göçebe kılan şey onun kaybettiği kusursuzluğu arama serüvenidir ve bu arayış sınır tanımadığı için önüne gelen her engeli aşmak konusunda harika işler başarmıştır. Köprü bu başarının en somut kazanımlarından birisidir.

Anıtsal bir durak

Roma İmparatorluğu, egemenliği altındaki tüm coğrafyalara hukuku taşımak için muazzam yollar yaptı ve o yolların hepsi de vatandaşlık hukuku üzerinden tekrar Roma'ya çıktılar. Roma'nın yaptığı bu yolların en anıtsal durakları köprülerdir. Pons Aelius (Aelius Köprüsü), Cendere Köprüsü, Band-e Kaisar Köprüsü, Afrin Köprüsü, Kırk Göz Kemeri, Misis Köprüsü, Vaison-la-Romaine Köprüsü vd.

Roma mirasının üzerinde yükselen ve bu kültürün hikmet boyutunu sahiplenerek kendisine muhteşem bir gelecek vizyonu oluşturan Osmanlı İslam medeniyeti de son derece görkemli köprüler inşa etmiştir. Hatta İslam dünyasında köprüler, sadaka-i cariye olarak kabul görmüş ve günümüzde bulundukları coğrafyanın marka sembolleri haline gelmişlerdir. Hem dayanıklılık hem de estetik açıdan hayranlık uyandıran bu yapıların en önemlileri şunlardır: Malabadi Köprüsü, Mostar Köprüsü, Arhavi Çifte Köprü, Edirne Uzun Köprü, Büyükçekmece Köprüsü, Vardıha Köprüsü, Khaju Köprüsü vd.

Köprülerin mimarisinden ve tarihinden bahsetmişken türkülere konu olmuş olanlardan bahsetmezsek eksik olur. Drama Köprüsü, Kara Köprü, On Gözlü Köprü, Kömürhan Köprüsü, Çetin Kaya Köprüsü ve Malabadi Köprüsü gibi birçok köprü dokunaklı türkülere konu olmuş, altı kapkara ve üstü dar geçitli olmalarına sitem eden ezgilerle yad edilmişlerdir..

En hüzünlü türkünün, "Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı"nın yakıldığı ilde; Çanakkale'de dün yeni bir köprü açıldı. Bu köprünün de türkülere konu olacağından kuşku yok. Dahası bu köprü tarihe de konu olacak bir evsaftadır. Öyle ki binyıllardır birbirine hüzünle bakan iki kardeş 18 Mart'ta adeta el ele tutuşup birbirine kenetlendi. Muhteşem bir mazi parlak bir geleceğe yelken açtı. 1915 Çanakkale Köprüsü açıldı. Köprünün devasa teknik detaylarına ve insanı gülümseten hoşluktaki sembolik rakamlarına girmeye hacet yok.

Mühendislik harikası

Bir mühendislik harikası olduğu zaten malum. Burada altı çizilmesi gereken nokta, hizmet aşkı ile siyaset yapanların milletin yüreğindeki tüm romantik hayalleri mucizevi bir şekilde gerçekleştirmeleridir. Bu köprü gibi prestijli projelerin yapılabilmesinin ilk şartı teknik bilgi ve ekonomik güç değildir. Milletin varlığı ve ülkenin geleceği için uykusu kaçan insanlara, bir rüyası olan ve aşk ile çalışan insanlara ihtiyaç vardır evvela.

Bu ülkeyi, sahip olduğu siyasi sınırlardan daha büyük bir coğrafya olarak görmediğiniz sürece bu tür işlerin başarılamadığını yüzyıldır yaşayarak gördük. Bir gelecek zaman aktörü olmanın kilididir bu köprü ve bunun gibi diğer büyük projeler.

Dünyanın en şiddetli savaşının yaşandığı ve Osmanlı İslam ordusunun yaklaşık olarak yüz bin şehit verdiği, mermilerin havada çarpıştığı bir meydan muharebesinin gerçekleştiği bir mekanın kutsallığını tartışmaya hacet yok. Ki bu harp, şairin de dediği gibi "Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer." orduların bu coğrafyadan din-i Mübin'i İslam'ı tamamen silmek için katılmış olduğu bütün harplerin anasıydı. Harbi kazanmak için bütün imkanlarıyla saldırdılar ve her engeli aştılar fakat müminlerin yüreğindeki imana çarpıp geri döndüler. Müslümanlar Allah'ın inayeti ile muvaffak oldular. Buradaki ulvi tarihsel mirası "jeopolitik strateji" gibi modern bir kavrama kurban etmekten kurtaracak olan bir yol açıldı bugün. O yol, bu köprü sayesinde şehitliklerden geçip yüreğimize uzanacak artık...

[email protected]