George Floyd ve kardeşleri

Dr. Hatice Çolak / Yazar
6.06.2020

Afrika ile ilgili filmlerle ilgili en büyük üzüntüm, yerel yönetmenlerin çektiği bazı festival filmlerini saymazsak, Afrika'daki muazzam kültür ve ahengi anlatan filmlerin çekilmemesi. İzlenmez endişesiyle çekilmeye değer bulunmayan bu filmler, belki de ihtiyacımız olan doğmamış kahramanlar. Milyon dolarlar harcanarak çekilen seyirci garantili aksiyon filmlerinin onda biri kadar Afrika'nın ruhuna yönelik film çekilse, yeter de artar dünyaya oysa.


George Floyd ve kardeşleri

Üniversitedeki en yakın arkadaşım siyahilerden çok korkardı. Bindiği vagonda bir siyahi varsa hemen başka vagona geçer, geçemezse soğuk terler dökerdi bir sonraki durağa kadar. Anadolu’nun bir ilçesinde doğup büyümüş bu kızın siyahilere dair olumlu olumsuz hiçbir yaşanmışlığı yoktu. Korkunun sebebini anlayamıyordum.

Siyahi öğrenciler Bursa’nın küçük bir ilçesindeki evimize gelmeye, tatillerde bizimle kalmaya başladığında ikinci bir şok yaşadım. Komşularımız korkuyor, evlerinin kapılarını içerden kilitliyorlardı.

Bu korkuların sebepleri üzerine çok düşündüm. Irkçı bir millet olmadığımızı sanıyordum. En azından bizim için bir tehdit olmadıkları müddetçe. Biraz deşince korkunun sebebinin, pek çok diğer korkular gibi, ekranlar olduğunu anladım. İnsan bilmediğinden korkar tabii. Yanlış bildiğinden daha çok korkar. Afrikalılarla hiçbir ilişkisi olmayan bu insanlar, sinemalarda o kadar korkunç bir Afrika’ya tanık oluyorlardı ki, bizim melek yüzlü öğrencileri görünce bile mahallemizi gerillalar basmış gibi hissediyorlardı. Onlar için tüm çekik gözlüler Çinli, tüm Afrikalılar suçluydu. Ya da zavallı. Sanki tarihleri kölelikle başlıyormuş gibi, sürekli acıların ve haksızlıkların odağında bir mazlumlar gürûhu olarak görmüyor mu dünya siyahileri?

Siyahi bir çocuk olmak

George Floyd olayının bu kadar büyüyeceğini hiç düşünmemiştim. Tüm dünyayı, hem de şu corona sürecinde evinden çıkaran, kasıp kavuran protestolara katılan pek çok insan, sadece Floyd için değil, filmlerde yüreklerini dağlayan, bin yıldan uzun süredir haksızlığa uğrayan tüm siyahiler için yükseltiyorlar seslerini. Canlarını sadece George Floyd’u öldüren polisin yargılanması için değil, “Yeşil Yol” filmindeki suçsuz yere idam edilen John Coffey için de riske atıyorlar mesela, “Bülbülü öldürmek” filminde suçsuz yere mahkum edilen Tom Robinson için de.

George Floyd’un ailesine 8 milyon dolardan fazla bağış yapan insanlar, 2008 yılında aynı şekilde suçsuz yere polislerce öldürülen ve “Son Durak” filminden tanıdığımız Oscar Grant’ın kızı için ve filmlerden tanıdıkları, babasız kalan, suça itilen pek çok siyahi çocuk için destekte bulunuyorlar esasında… Ve George Floyd’un, kendisi gibi renginden ya da topraklarındaki kıymetli madenlerden dolayı, ya da silah kaçakçılığı gibi adi sebeplerle üretilen suni savaşlarda öldürülen milyonlarca kardeşi var Afrika’da.

1996 yapımı “Öldürme Zamanı” filminde Mississippi’deki küçük bir kasabada yaşayan siyahi bir kız çocuğu, iki beyaz tarafından tecavüze uğrar. On yaşındaki kızın fabrika işçisi olan babası ise mahkeme binasına gelerek tecavüzcüleri öldürür. Tutuklanan Hailey’nin savunmasını yürüten genç avukat, araştırmalarını derinleştirdikçe ırkçılığın pek çok karanlık yüzüyle karşılaşacaktır.

Dünyanın neresinde doğarsanız doğun, siyah bir tenle doğduğunuzda yenik başlıyorsunuz sanki hayata. Velev ki “Skin” (2008) filmindeki gibi beyaz anne babanın gen karışıklığı nedeniyle yanlışlıkla siyah doğmuş çocuğu olun, velev ki “Bir şans daha”(2005) ya da “Belle”(2013) filmlerindeki gibi beyaz bir aile tarafından evlat edinilmiş ve çok çok seviliyor olun.

Hele de Afrika’daysanız… Güncel rakamlarla 12 milyon çocuğun aids yüzünden yetim olduğu ve 200 bin çocuk askerin insan öldürmek için kullanıldığı kıtada zor bir çocukluk bekliyordur sizi.

“Beast of no Notion”(2015) “Vahşetin Çocukları” (2008), War Dance (2007) ya da “Rebelle”(2012) ve onlarca benzer filmdeki gibi her savaşta Afrikalı on binlerce çocuk ailesinden zorla koparılır, ellerine silah verilir. Biz tarım işçisi olarak bile çocuğun çalışmasını kabul etmezken seks kölesi olarak kullanılır Afrikalı çocuklar…

Bu çocukların hiç istisnası yok mu, var. İstisnaların filmi çekilmiyor mu, çekiliyor. Bilinmeyen IQ ve yetenekleriyle kaybolup giden milyonlarca diğer çocuğu temsilen izlenebilecek “Rüzgarı Dizginleyen Çocuk”(2019) ve “Queen of Katwe” (2016) mesela. Allah sayılarını artırsın.

Kölelik ve bağımsızlık filmleri

Afrika’ya dair filmlerin elbette ki en dramatik ve meşhur olanları kölelik hakkında olanlar. “Amistad” (1997) vizyona girdiğinde lisedeydim. Okuldan kaçıp sinemaya gittiğimi hatırlıyorum. Ve sonrasında günlerce kendime gelemediğimi. Geçen sene vizyona giren “Harriet” (2019) ise, köle olarak doğan ve kendini özgürleştiren kahraman bir kadının ailesini hiçbir zaman unutmaması ve başına konulan onca ödüle rağmen on üç kez köyüne dönüp tek tek onlarca köleyi özgürlüğüne kavuşturmasıyla kalbimize taht kurdu.

Diğer yandan, Afrika ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine dair çekilen pek çok film var. Bunlar dönemin Afrika’sını görmek ve Afrikalı liderleri tanımak için birebir. 1981 yapımı “Çöl Aslanı Ömer Muhtar” gibi. Mesleği öğretmenlik olan Ömer Muhtar’ın 20 yıl boyunca Mussolini’nin İtalyan birlikleri ile savaştığı bu filmi kaç defa izledik de doyamadık.

Sinir bozucu olan ise filmin çekilmesinin üzerinden 40 yıl, bağımsızlık mücadelesinin üzerinden 90 yıl geçmesine rağmen Libya’nın bugünkü hali. Sinemanın popüler bir tarihi vesika olması, tarihin tekerrürü gerçeği ile birleşince benzer filmler daha çoook çekilir diye düşünmeden edemiyor insan. İtalyan olmaz düşman, Rus olur; Antony Quinn oynamaz, Bruce Wills oynar… Biz insanoğlu akıllanmadıkça bu devran böyle döner durur.

Diğer bir bağımsızlık filmi Mandela hakkında çekilmiş en güzel filmlerden olan “Özgürlüğe Giden Uzun Yol” (2013). Mandela malum Afrika deyince akla gelen en önemli liderlerden. Sizce bu ününü, büyük bir lider olması kadar, Güney Afrika’da sinema sektörünün diğer Afrika ülkelerine oranla ileri olmasına borçlu olabilir mi? Sadece benim bildiğim, “Goodbye Bafana” (2007) ve “Yenilmez” (2009) en başarılıları olmak üzere pek çok film var Mandela hakkında çekilen.

Kirli oyunlar

Fakat gişeleri en çok dolduran filmler kirli oyunlar üzerine çekilmiş aksiyon filmleri. Bu noktada Afrika o kadar münbit bir arazi ki, tüm Hollywood’u getir, 10 yıl film çeker, hepsinden büyük paralar kazanarak hem kendileri doyar, hem insanlığı rezalete doyururlar.

İşin garip tarafı, pek çok gerçeğe kapı aralayan bu filmleri birçoğumuz izledik. Ama büyük bir kısmımız kirli oyunları sadece arka fonda azıcık hissetti, çünkü aksiyona odaklandı. Söylesek hatırlayacak mısınız bakalım “Zulu” (2013) filminde bilim adamlarının siyahların çoğalmasını önlemek için rejimin talimatıyla nasıl kimyasal silah ve virüsler geliştirdiğini? Ama Orlando Bloom çok iyi oynadı, onu farkettik. Kimbilir ne ödüller götürdü bu filmden… Bak Leonardo Di Caprio da 2006 yılında oynadığı “Kanlı Elmas” ile tüm ödülleri topladı. 1990’larda Sierra Leone’de gelişmekte olan kaos ve iç savaş, kaçımızda pembe elmasın güzelliği ile yarışan Jennifer Connelly kadar ilgi uyandırdı.Belki bu filmleri Afrika’nın kaderine tutulmuş projektörler olarak görsek ve farklı okusak, korkmaktan ve kapılarımızı kilitlemekten, Afrika’yı da koca bir milli park sanmaktan öteye geçebiliriz, en azından bir hayır duamız dokunur, ne dersiniz?

Hem öyle yaparsak, corona döneminde olduğu gibi, Afrikalıların aşılarda kobay olarak kullanılacağını duyunca şaşırmayız en azından. Çünkü “Arka Bahçe” (2005) filminde Kenya’da ilaç şirketlerinin gizli deneylerinde Afrikalıları fark ettirmeden kobay olarak kullandıklarını ta 15 yıl önce izlemiştik… Hatırlasanıza bu insanlara yardım etmek isteyen oyuncu Tessa Quayle nasıl da vahşice öldürülmüştü. Cinayetin ardından kafası karışan ve işin sırrını çözmeye çalışan kocası, nasıl da Nairobi İngiliz Yüksek Komisyonu’nun derin komplosunun içinde bulmuştu kendini. Üstelik onlar için canla başla çalışırken…

Black Lives Matter

Afrika’da yaşamak, oraya göç etmek ya da gönüllülük üzerine yapılmış da pek çok başarılı film var. Ekserisinde karakter egzotik bir heyecanla geliyor, ağzının payını alarak dönüyor.

Bu filmleri olduğu gibi değil de kendinizce filtreleyerek ve ek okumalar yaparak izlediğinizde, bir hafta içerisinde “Black Lives Matter” düşüncesini çok daha fazla hissedeceksiniz damarlarınızda, söz veriyorum. Mesela 2006 yapımı olan “İskoçya’nın Son Kralı” filmi. Uganda’da geçen filmi 1979’da 300 bin vatandaşının ölümüne sebep olan, ama tribünlerde çok farklı görünen diktatör İdi Amin’in karizması, ya da önüne gelen evli kadına aşık olup yasak ilişki yaşamasına rağmen çok masum gösterilen İskoçyalı’nın ahlaksızlığından bağımsız olarak izlersek Afrika’daki pek çok iç savaşın ucuz ve kirli mantığı hakkında fikir sahibi olabiliriz.

“Jane Goodall” gibi iyiliksever zoologlar ya da “Dian Fossey” gibi antropologların hikayelerinde gorillerin ötesinde hayvan tüccarlarına ve yasadışı avcılara karşı fikir sahibi olabiliriz.

“Machine Gun Preacher” (2011) filminde tüm hayatını bir uyuşturucu satıcısı olarak geçiren karakterin, zorla savaşçı ve asker haline getirilen Sudanlı çocukları kurtarmak için inşa ettiği yetimhane üzerinden Afrika’daki milyonlarca yetimin ve binlerce yetimhanenin hikayesini anlayabiliriz. Afrika ile ilgili filmlerle ilgili en büyük üzüntüm izlenmez bu film endişesiyle, yerel yönetmenlerin çektiği festival filmlerini saymazsak, Afrika’daki muazzam kültür ve ahengin filminin çekilmemesi. Milyon dolarlar harcanarak çekilen seyirci garantili aksiyon filmlerinin onda biri kadar Afrika’nın ruhuna yönelik film çekilse yeter dünyaya oysa. Harika olmaz mıydı 2005 Tunus yapımı olan efsane yolculuk filmi “Bab Aziz” gibi filmlerin sayısı artsa… Hadi o çok ütopik, en azından 25 yılını Pigme’lerle yaşayarak geçiren müzik bilimcinin hayatını konu alan 2011 yapımı “Oka!” tarzı filmlerden biraz daha çok üretilse. İnanın bu filmler “Tarzan”dan daha gerçek bir Afrika çiziyor, tüm dünyanın ihtiyacı olan anlayışa işaret ediyorlar. Ne diyorduk? O ki yavaş yavaş normalleşiyoruz… Ve önümüzdeki hafta Çengelköy’de güzel şeyler olacak, yukarıda bahsedilen pek çok filmin de sahne alacağı Açık Hava Afrika film günleri düzenlenecek. Buluşup laflayalım mı biraz?

[email protected]