Gerçek ve hayalin kavşağında kürt seçmen

Mustafa Ekici / Yazar
1.12.2018

Oliver Cromwell’in dediği gibi “Bir insan hiçbir zaman, nereye gittiğini bilmediği zamanki kadar uzun yol gidemez.” Evet, Kürtler de bu kıblesiz, bu yönsüz dayatmacı siyasetlerin çıkmaz yol olduğunun ayırdına varıyor. Batıcı, militarist, dayatmacı terör şebekelerinin yakıp yıktığı toplumsal temeller yakın zamanda hızla yeniden ihya edilecek. 


Gerçek ve hayalin kavşağında kürt seçmen

Uzun zamandır Kürt toplumu üzerine çalışıyorum. Gerek mesleki gerek şahsi saiklerle Kürtlerin yaşadıkları savrulma üzerine kafa yoruyorum. 

Arkasında maalesef her zaman iyi niyet taşımayan stratejik bir takım hesapların da olduğu apaçık bu savrulmaların Kürtleri karanlık maceralara sürüklediği vakıa. Bu konuda edilmiş ciltler dolusu lafı tekrar edecek değilim, ancak çok kabaca ve nihai olarak yaşanmakta olan bu süreçleri, epeyce kanlı, epeyce can acıtıcı olsa da bir tarafıyla bir tür modernleşme hereketi olarak ele almak gerektiği kanısındayım. Ülkemizin ve genel olarak Doğu/İslam dünyasının içinden geçmekte olduğu modernleşme süreçleri genellikle bir Batıcı elit eli ile dayatılan, toplumun üzerine inşaa edildiği değerlere saldıran, bu değerleri ayakta tutan toplumsal kurumları hedef alan, büyük oranda ‘özgürlükçü’ militarist süreçlerdir. Şüphesiz bu yerli-Batıcı-militarist-elit, koyduğu hedeflerin önünde engel gördüğü din, ahlak, aile, aşiret gibi değer ve kurumları saldırganca, düşmanca hedef almakla, arzuladığı özgür bireye, özgür ve modern bireye erişememiştir. Ortaya çıkan sonuç tam olarak Khomyakov’un deyimi ile: ‘kendi yetersizliğinin özgürlüğü içine bırakılmış’ şizofren bir fanatik veya hiçbir kutsalı kalmayan nihilist, savruk bireydir. Artık ortada hemen her toplumsal değere amaçsızca ve umutsuzca muhalefet eden, hatta nefret eden bir kişilik vardır. 

Geçmişte baskıcı rejim ve uygulamaların yanısıra yoksulluğun yaratmış olduğu ümitsizlik kayda değer kitle hareketlerine yol açmıştır. Bazıları şiddet yanlısı olan bu kitle hareketleri, hemen her zaman toplumların en alttaki umutsuzlar ile en üstteki itilmişlerin temel rengini verdiği, oldukça flu amaçlar peşinde koşan, bireyin bütün benlik ve iradesini bu belirsiz hedef ve amaçlar uğruna teslim alan, içine aldığı bireye ilginç bir ‘özgürlük’ hissi sağlayan, böylece utanma ve vicdan azabı duymadan nefret etme, yalan söyleme, adam öldürme, işkence yapma ve yeri geldiğinde ihanet etme hakkı veren hareketlerdir. 

Sosyolojik dönüşüm 

Bu tanıma bugün için, onlarca terör şebekesi, onlarca işbilir istihbarat örgütü ve devletlerin üzerinde operasyon icra ettiği Kürt toplumundan daha iyi bir örnek bulmak güçtür. Belki Amerika’nın bu tarz operasyonlarına maruz kalan bazı Latin Amerika Toplumları da örnek olabilir ama Ortadoğu’da gerçekten en iyi örnek Kürt toplumudur. 

Batıcı elitist rejimlerin modernleşme projeleri kapsamında dayattıkları inkarcı, asimilasyonist politikalar ile yoksulluk ve geri kalmışlığın yarattığı münbit ortamda kök salan şiddet ve terör yanlısı politik aks, şüphesiz Kürt sokağında 70’leden bu yana kesintisiz bir faaliyet ile kayda değer oranda sosyolojik değişim ve dönüşüme yol açmıştır. Bireye, kendi özgül koşulları içinde haysiyet ve özgüven sağlayan aşiret ve büyük aile, umut ve ruhsal tatmin sağlayan tarikat ve medrese kurumu ve bu kurumların üzerinde temellendiği din, tasavvuf, ahlak değerleri, toplumsal hiyerarşi adeta tuz buz edilmiştir. Türkiye’nin batısında nispeten stabil bir süreç olarak işleyen modernleşme, bahsi geçen kurum ve değerlerde önemli aşınmalara sebep olmuşsa da sosyolojik dönüşüm temel anlamda sağlıklı olmuştur. Ama doğusunda işler hiç de böyle olmamıştır. Ağır bir şiddet eşliğinde sindirme, aşağılama, cinayetler ve işkenceler, kaçırılmaların yanı sıra dayatılan göç, ciddi tolumsal mobilasyonlara sebep olmuş ve birçok şehir adeta birer mülteci kampı işlevi görmüştür. Zamanın askeri ve politik aktörlerinin de haksız ve insafsız uygulamaları ile toplum adeta oradan oraya savrulmuştur. Bir kronoloji koymaya niyetim yok, bu nedenle çok kaba bir resim çizerek değinmek istediğim yere geleceğim. Bu süreç 2002’de başlayan ve günümüze değin Türkiye’de hemen her konuda çok köklü değişimlere yol açan AK Parti iktidarlarına kadar ağırlaşarak devam etmiştir. 

Beklenen özgürlük 

 “Müslüman Kürt halkına bu ağır şiddet ile dayatılan değişim günün sonunda ne getirmiştir?” Soru budur. Toplum özgürleşmiş midir? Tam tersine, aşiret, büyük aile, bunların ahlak değer ve anlayışlarının yarattığı bireyi yok sayan sosyal ortamın yerine, ağızlarında büyük sloganlar olan, örgüt ve istihbarat ağları tarafından çok kolay harcanan, çok kolay ölen ve öldüren, çok hızla taraf değiştiren ve bu anlamda varoluşunu temellendirdiği modern anlamda değerden yoksun, kaba bir özgürlük maskesi ile perdelenmiş sözde özgürlük taraftarı nihilist ve militarist güce tapan bir birey (!) ve bu bireylerin kendileri gibi teslim alıp yönlendirdiği bir toplum, aslında neredeyse köle bir toplum meydana çıkmıştır. Ontolojik anlamda Kürt varlığına tamamen karşıt bir ideolojik-ontolojik aks olan sol politik aksın kurum ve değerleri bu savruk, nihilist ve umutsuz toplum için yazık ki sahte bir umut olmaya devam ediyor. Dayatmalar eşliğinde ateşi sönmekte olan bu sahte umut bir süre daha varlığını sürdüreceğe benziyor. 

Bu biraz, geçmiş ama varlığının hatırası ile hala içimizi ürperten bir kötü anının yarattığı etkiye benziyor. Kürt toplumunun kararsız biçimde, belli belirsiz, el yordamı ile yoklaya yoklaya gerçek ile yüzleşmesidir olan biten. Toplumun içinde varolageldiği bütün geleneksel değer ve kurumlar çok hoyratça tahrip edilmiştir. Dini ve sosyal kurumlara olan güven sarsılmış, bu değer ve kurumlar ile toplum arasındaki ilişki adeta birbirinden zalimce koparılan anne ile çocuk ilişkisine benzemiştir. Ürettiği sonuçlar aynı travmatik sonuçlardır. Bu savrulma, bu şizofrenik yalnızlık, çocukça bir şekilde bir terk edilme olarak algınan ve bireyi kendi yetersizliğinin bütün dehşeti ile yaşamın içine savuran bu umutsuzluğa çare diye uzatılan ve ağır bedeller rağmına umut olark görülen siyasanın yarattığı umutsuzluk ilkinden de feci sonuçlar doğurmuştur.  

Simbiyotik biçimde içe içe geçmiş olan PKK/HDP ve bağlı onlarca siyasi kanalın ürettiği bütün bu amorf değerler, pek bir gerçekliğe tekabül etmeyen sosyalist jargon, onbinlerce gencin acı ve kanlı kaybı üzerine bina edilen onca argüman, milliyetçilik, gerçeklikten ve toplumun taşıyabileceği sıkletten fersahlarca kat uzaktaki Kürdistan hayalleri… Tüm bunlar klasik yapıların bireyi boğan yapısından beter biçimde bireyi boğmakta, beter bir umutsuzluk yaratmaktadır. 

Olan olmuştur. Kürt toplumunun temel dinamiklerine yön verir pozisyonda görünen bu nihilist kesimin sağalması, hayatın gerçeklerine uygun davranışlar geliştirmesi, adeta kötürüm hale gelmiş ve içinde onlarca operasyonun icra edildiği zihninin reel hayata dönmesi, iş güç peşinde koşması, çoluk çocuk, geçimlik gibi düşük (!) işlerle iştigal etmesi, flu hayaller uğruna naralar eşliğinde hendeklere gömdükleri çoluk çocuğun acıları ile, annelerin-babaların yürek burkan gerçek acıları ile yüzleşmesi, asgari bir ahlaki zeminde düşünüp davranması biraz zaman alacaktır. 

‘HDP kazanır da…’ 

Bölgede son iki ayda 10’u aşkın il ziyaret ettim. Birçok ilçe ve küçük yerleşim yerinde yüzlerce insan ile temas ettim. Kürt toplumunun yaşamakta olduğu siaysal karmaşayı, kuracağım hiçbir cümle, birbirinden farklı siyasa ve ideolojik mensubiyete sahip onlarca insandan duyduğum biraz fıkra ile karışık şu sözden daha veciz ifade edemez: “İnşaallah HDP kazanır da yeniden kayyuma devredilir.” Evet, yaklaşan yerel seçimlerde Kürt seçmenin davranışını analiz etmeye çalışan analistlerimizin anlamakta zorlandığı gerçek budur: Kürt toplumu gerçekliğe bir adım daha yaklaşmaktadır. Temiz şehirler, işleyen yollar, sabah okula korkusuz giden çocuklar, akşam elinde ekmekle evine dönen baba, bir teröristin keyfine göre sık sık kapatılan kepenkler yerine canlı bir ticaret hayatı, cam çerçeve indiren sokak serserileri yerine spor yapan, ders çalışan, müzik dinleyen gençler, umutsuzca borç içinde debelenen bomboş oteller yerine ağzına kadar dolu tesisler, canlanan turizm, capcanlı bir kültür hayatı... İşte gerçek budur ve bütün bunlar, sözünü ettiğimiz nihilist savruk sol siyaset aksının, ağzını doldura doldura sorumssuzca sağa sola hakaretler ve tehditler eden siyasilerin değil, sıradan devlet memurlarının, Şehid Muhammed Safitürk ve arkadaşlarının hakkaniyetle ve içtenlikle yaptıkları çalışmalar sayesinde meydana gelmiştir. 

Batıcı, militarist, dayatmacı terör şebekelerinin yakıp yıktığı toplumsal temeller, bir süre yavaşça ama çok yakın zamanda hızla yeniden ihya edilecek. Kürt toplumu flu hedefler uğruna heder olan geçmişten ciddi bir ders çıkararak daha gerçekçi bir siyasal davranış ortaya koyacaktır. Oliver Cromwell’in dediği gibi “Bir insan hiçbir zaman, nereye gittiğini bilmediği zamanki kadar uzun yol gidemez.” Evet, Kürtler de bu kıblesiz, bu yönsüz dayatmacı siyasetlerin çıkmaz yol olduğunun ayırdına varıyor. Şimdi gövdesinden onlarca kat büyük imkan ve etkilere sahip devletimiz bu süreci demokratik, insani, İslami temellerde daha yoğunlaştırarak sürdürmeli. Türkiye’den başka bir devleti, bir vatanı, başkaca da bir umudu olmayan sınır içinde veya dışındaki Kürtlere kardeşlik ve sahiplik etmeli, bunu daha da artırmalı, daha da hisettirmeli. 

Kürt toplumu özgürleşmiş midir?

Tam tersine, aşiret, büyük aile, bunların ahlak değer ve anlayışlarının yarattığı bireyi yok sayan sosyal ortamın yerine, ağızlarında büyük sloganlar olan, örgüt ve istihbarat ağları tarafından çok kolay harcanan, çok kolay ölen ve öldüren, kaba bir özgürlük maskesi ile perdelenmiş nihilist ve militarist güce tapan bir birey ve bu bireylerin kendileri gibi teslim alıp yönlendirdiği bir toplum ortaya çıkmıştır.

@mustafaekici23