Gerçekler, sanal oyunlar ve Rusya’nın enerji yaptırımları: Türk Akımı örneği

Dr. Şaban Kardaş / ORSAM Başkanı
19.12.2015

Uçak krizi sonrası yaşananlar, uzun zamandır herkesin üzerinde uzlaştığı fakat kırılmasına dönük yapısal adımların geciktiği Rusya’ya aşırı bağımlılığı orta ve uzun vadede azaltacak bir stratejiyi hayata geçirmeye vesile olabilir.


Gerçekler, sanal oyunlar ve Rusya’nın enerji yaptırımları: Türk Akımı örneği

Türkiye’nin Suriye sınırında hava sahasını ihlal etmesin ardından Rus savaş uçağını düşürmesiyle gerilen ikili ilişkilerin önemli gündem maddelerinden birisi de enerji işbirliği. Kendi enerji politikalarındaki yapısal bazı sorunların ve hatalı tercihlerin de uzantısı olarak Türkiye, Rusya’ya özellikle doğalgaz alanında aşırı bağımlı bir ilişki içerisinde. Rusya’nın uçak düşürme krizi sonrasında Türkiye’ye dönük bir dizi cezalandırıcı ekonomik önlemi de hayata geçireceğini ilan etmesiyle, enerji işbirliğinin geleceği konusunda soru işaretleri ortaya çıktı. Enerji arz güvenliğinin stratejik önceliği yüksek bir konu olduğu düşünüldüğünde, aşırı bir biçimde bağımlı olduğumuz Rusya’yla enerji işbirliğinin geleceğinin sorgulanması doğal olarak anlaşılabilir bir durum.

Bu kriz sonrası gelişmeler Türkiye’nin enerji politikalarında daha realist bir bakış açısının önümüzdeki dönemde belirleyici olmasının önünü muhakkak ki aralayacaktır. Rusya’dan enerji işbirliğinin geleceği konusunda verilen sinyaller muhtelif ve ilginç biçimde Türkiye’ye karşı uygulayacağı yaptırımların sınırlarını ve bir ölçüde de sanal boyutunu ortaya koyar niteliktedir. Nükleer santral projesi veya Rusya’nın Türk enerji pazarına girmeye dönük hedeflerini bir kenara bırakırsak, enerji işbirliğindeki doğal gaz boyutunu iki farklı yönüyle ele almak mümkündür: mevcut doğal gaz ticareti ve uluslararası enerji jeopolitiğinde de ağırlıklı rol oynayan yeni boru hatları projeleri.

Gaz ticaretinde kesinti riski

Öncelikle, Türk-Rus enerji işbirliğinin en önemli kalemi olan doğal gaz ticaretine bakıldığında, bunun kısıtlanmasına dönük herhangi bir önlem henüz açıklanmış değil ve bu da aslında doğal gaz sektörünün doğası gereği Rusya’nın elindeki yaptırım araçlarının kısıtlılığını ortaya koyuyor. İki tarafın da ağır taahhütler altına girdiği ve uzun vadeyi kapsayan doğal gaz tedarik anlaşmalarını tarafların keyfi biçimde ihlal etmeleri pek mümkün görünmüyor. Gazprom’un güvenilir bir tedarikçi imajını sarsmama gibi bir ihtiyacı da düşünüldüğünde, Türkiye’ye doğal gaz akışında kesintiye giderek bu silahı doğrudan kullanmasının önünde ciddi engeller mevcut.

Fakat yine de Rusya’dan Türkiye’ye doğal gaz taşıyan boru hattı altyapısında karşılaşılabilecek ‘teknik arızaların’ yaratabileceği kesintilere Rus tarafından göndermeler yapılması, bu kartın örtülü bir biçimde kullanılabileceğini akıllara kaçınılmaz olarak getirmektedir. Avrupa ve kendisine bağımlı diğer eski Doğu Bloku mensubu ülkelerle olan doğal gaz ticaretinde de piyasa hakimiyetini doğrudan kesintilere giderek bir dış politika silahı olarak kullanmasa da, bu türden örtülü tehditlere başvurmuş olması, Rusya’nın atabileceği adımlara dönük endişe beslenmesi için yeterli bir sebep.

Elektrik üretiminin büyük oranda doğal gaza bağımlı olduğu ve yine hane halkının ısınma amaçlı doğal gaz kullanımının hızla arttığı, fakat çok sınırlı bir stratejik depolama kapasitesine sahip bir ülke olarak Türkiye’nin, yaşanabilecek kesintilere karşı kırılganlığı ileri düzeydedir. Bu nedenle Ankara’nın yakın dönemdeki -Azerbaycan, Katar, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Türkmenistan ziyaretleri veya İsrail’le normalleşme sürecindeki yeni hareketlilik gibi- diplomatik temaslarının hepsinin ilginç bir biçimde doğal gaz boyutuna sahip olduğu görülüyor. Türkiye hem yaşanabilecek ani bir krize karşı kırılganlığını azaltmak hem de orta ve uzun vadede arz çeşitlendirmesini sağlayacak şekilde adımları önümüzdeki dönemde daha net biçimde atmaya devam edecektir. Yeni tedarikçi arayışlarının aynı zamanda Türkiye’nin doğal gaz depolama kapasitesinin arttırılması ve LNG dönüşüm terminallerine yenisinin eklenmesi gibi adımlarla desteklenmesi gerekecektir.

Bu yönüyle de aslında uçak krizi sonrası yaşananlar, uzun zamandır herkesin üzerinde uzlaştığı fakat kırılmasına dönük yapısal adımların geciktiği Rusya’ya aşırı bağımlılığı orta ve uzun vadede azaltacak bir stratejiyi hayata geçirmeye vesile olabilir. Türkiye Soğuk Savaş sonrası dönemde gelişen işbirliğine paralel olarak Rusya’ya dönük daha pozitif bir okuma benimsemiş, bunun neticesinde enerji güvenliği alanında da Rusya’ya olan bağımlılığını çok fazla problematize etmemiştir. Fakat Rusya’nın son dönemde verdiği tepkilerin dozunun aşırı yükselmesi ve kullandığı agresif dil, güvenlik politikalarının temel kuralı olan ‘en kötü ihtimale hazırlıklı ol’ düsturunu enerji politikalarının merkezine oturtmayı beraberinde getirmektedir. Gecikmiş de olsa bu adımların atılmasına dönük farkındalığın artması, krizin bir kazanımı olarak Türkiye’nin hanesine yazılabilecek bir gelişmedir.

Koz olarak Türk Akımı?

Doğal gaz alanında işbirliğinin ikinci boyutu ise uluslararası enerji jeopolitiğinde de yer tutan büyük projeler oluşturuyor. Bunlar arasında yer alan Türk Akımı projesinin bu krizde Rusya tarafından gündeme getirilmesi ve tartışmanın içine çekilmesi, ilginç biçimde, bir yandan Rusya’nın sınırlarını ortaya koyarken, öte yandan verdiği tepkinin sanallığına da işaret ediyor. Krizin başından itibaren Rus tarafı Türk akımı projesinin askıya alındığını ve bunun devamı için Türk tarafından talep gelmesini beklediklerini ifade eden açıklamalarda bulundu. Projenin akıbeti tam olarak belli olmasa da, Rus tarafının bu projenin rafa kaldırılması tehdidini Türkiye’yi cezalandırıcı önlemler paketinin bir parçası olarak gördüğü aşikâr. 17 Aralık tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yıllık basın toplantısında yine Türk Akımı projesini gündeme getirmesi ve bunu sunuş tarzı, Rusya’nın pozisyonundaki açmazları ve sanal oyunlarını ortaya koyması açısından da ilginç bir resim oluşturdu.

Putin, Türk Akımı projesine dair görüşmelerin Rus tarafınca kesilmediğini, devamı için Avrupa’ya giden güzergâhlarda hattın yapılacağına dair Avrupa Komisyonu’ndan yazılı garantilere ihtiyaç olduğunu belirtti. Aynı toplantıda Putin yine bu projenin öncülü olan Güney Akım projesine dair de bunu Bulgaristan’ın faydasına olacak bir proje olarak desteklediklerini ifade etmişti. Bu açıklamalar aslında, Türk Akımı ve benzeri iddialı projelerin Rusya tarafından gerçeklerden kopuk biçimde ele alınışını ve bunların Türkiye’ye karşı bir yaptırım amacıyla kullanılmasının sınırlarını bir kez daha teyit etti.

Türk Akımı 2014 Aralık ayında Putin’in Türkiye ziyareti sırasında Türk muhatapları dahil herkesi şaşırtan açıklamasıyla gündeme gelmişti. Putin, uzun yıllardır gündemde olan ve Karadeniz’in altından geçerek Bulgaristan’da kıyıya çıkarak Avrupa pazarlarına ulaşan bir güzergâhta doğal gaz taşımayı hedefleyen Güney Akım projesini sona erdirdiklerini ve bunun yerine karaya Türkiye’den erişen Türk Akımı projesini hayata geçireceklerini ilan etti. Böylesi büyük bir projenin Türkiye tarafıyla ön müzakereleri yapılmadan şaşaalı bir biçimde ilan edilmesi, özellikle Kırım-Ukrayna krizi arka planında düşünüldüğünde, dikkatleri Türkiye üzerine çekti. Konunun teknik ve ekonomik boyutları bir yana, bu proje bir anlamda Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerini de sorgulatma potansiyeline sahip bir gelişme olabilirdi. Nitekim Türkiye müteakip adımlarında bu boyutu da dikkate alarak temkinli bir biçimde hareket etti.

Rusya’nın sanal hamleleri

Öncülü Güney Akım projesinde de olduğu gibi, Türk Akımı projesi aslında konunun gerçeklerinden kopuk, Putin’in jeopolitik oyunlarında başvurduğu ‘hamle’lerden birisi idi. Güney Akım projesinin iptal edilmesinin, finansman modeli, arz ve talep parametrelerinden kaynaklı sıkıntılar bir kenara asıl sebebi, Avrupa Birliği’nin enerji politikalarındaki dönüşüm neticesinde getirdiği yeni kurallar ve Gazprom’un mega projelerinin burada takıldığı engellerdi. Üçüncü Enerji Paketine göre enerji üretici ve dağıtıcısı firmalarının ayrıştırılarak bu alanda piyasanın tekelleşmesinin önüne geçmeyi hedefleyen AB düzenlemeleri ile Gazprom’un piyasalardaki dominant pozisyonu örtüşmemekteydi. Güney Akım’ın gelip dayandığı nokta bu uygulamalardan muaf tutulup tutulmayacağı idi. Sürünceme devam ederken Rusya projeyi sonlandırmış, Türk Akımı fikrini dolaşıma sokmuştu. Fakat Türk Akımının da diğer piyasa parametreleri, teknik fizibilite ve finansman boyutuna dair sorunları çözülse dahi Üçüncü Enerji Paketi kapsamında istisna alma yükümlülüğü halen ortada durmakta idi ve projenin gecikmesindeki sebeplerden bir tanesi de bu idi.

Bu arka plan bağlamında değerlendirildiğinde, Putin’in son açıklamaları mega projelerin nasıl sanal oyunlarda araçsallaştırıldığını bir kez daha gösterdi. Öncelikle, Türk Akımı projesi Rusya’nın kendi fikridir ve eğer iddia edildiği gibi stratejik bir proje ise gerçekleşmemesinden en büyük zararı kendisi görecektir. İkinci olarak, Türk Akımının hayata geçmesinin önündeki en büyük engel olan Avrupa Komisyonu’ndan istisnaların alınması proje sahibi olarak Rusya’nın sorumluluğudur. Gazprom’un Komisyona muafiyet başvurusu dahi yapmadan bu sorumluluğu diğer muhataplara atfetmesi gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Türkiye de Türk Akımı projesi ortaya atıldığından beri bu sanal boyutu gördüğü için Rusya’nın pek de ‘reddedilemeyecek teklifine’ temkinli yaklaşmış, ne kapıyı kapatmış, ne de bu projenin büyüsüne kapılmıştı. Nitekim Türkiye Rusya ile bu konudaki diyaloğunu sürdürmüş ama sürecin gelişimini Rusya’nın reel koşullarda atacağı adımlara ve projenin reel parametrelerine endekslemişti. Zaman içerisinde Türk Akımı projesinin ölçek küçülterek orijinal halindeki dört hattan, bir veya iki hatta ölçek küçültmesi gündeme gelmişti. Bütün bunlara rağmen uçak krizinin öncesinde dahi projenin geleceği Rus tarafının bunu hayata geçirmek için atacağı adımlara bağlı olarak askıda durmaktaydı. Bugün eğer Rusya yaptırım listesine Türk Akımını da eklerse bunun yine sanal düzlemde olacağını Putin’in son açıklamaları bir kez daha teyit etmiştir.

[email protected]