Gezi bir ‘siyahi’ ayaklanması mıydı?

Mehmet Hakan Kekeç - Gazeteci, yazar
3.05.2015

Gezi’deki “rasyonalist” damar (“Köprü ve havaalanı yapmak bilimsel değil!”), yüksek bujuvaziden gördüğü destek (Koç ve Boyner gibi aileler ve gruplar eylemlere desteklerini açıklamışlardı), ürettiği agresif dil ve sınıfsal bakış, işçi sınıfından ve alt kültürden gördüğü düşük ilgi ve benzeri bir çok gerçek, bize, Gezi’nin “siyahi” bir ayaklanma olmadığını göstermektedir.


Gezi bir ‘siyahi’ ayaklanması mıydı?

Geçen sene, yaz aylarında, ABD’nin Missouri eyaletine bağlı Ferguson kasabasında Michael Brown isimli -silahsız- siyahî bir genç uygulanan polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmiş; bu olaya yönelik tepkiler önce Missouri eyaletinde, ardından da ABD’nin birçok yerinde ‘gösterici’ - ‘polis’ çatışmalarına sebebiyet vermişti.

Bugünlerde de benzer olaylar gene ABD’de ama bu sefer Maryland eyaletine bağlı Baltimore şehrinde gerçekleşiyor. Özetin özeti şu: Freddie Gray isimli siyahî bir genç bıçak taşıdığı gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Gözaltına alındıktan bir hafta sonra -omurilik yaralanması nedeniyle- hastanede hayatını kaybediyor. Nasıl yaralandığı, malum... Gray’in cenazesi sonrası yapılan protestolar da -olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağına rağmen- kısa sürede çatışmaya ve şiddete dönüşüyor.

Herkesten destek

Söz konusu ABD olduğunda, olumlu - olumsuz yaşananların dünyanın ilgisini cezbettiği bir gerçek. Türkiye’de de -özellikle üst yapıda- Baltimore olayları ‘kaygıyla’ izleniyor. Tabanda ise durum farklı... Tabanda, Gezi olayları ekseninde bir rol kapmaca oynanıyor: Gezi’ye destek vermeyenler -ABD’nin ve CNN’nin Türkiye’ye karşı tutumunu da unutmayarak- siyahîlerden yana tavır alıyor. Gezi eylemlerine destek vermiş olanlar da siyahîlerden yana... Fakat bunu farklı bir motivasyonla; ‘siyahîlerin devletle çatıştığını’ göz önüne alarak yapıyorlar.

Öyleyse, bu ‘rol kapmaca’ dediğimiz de ne oluyor? ABD’nin bir iç meselesi olan siyahî sorunu nasıl oluyor da binlerce kilometre ötede, Türkiye’de bir ‘kutuplaşma / hafif çatışma’ malzemesine dönüşebiliyor? Hem de bu iki kutup aynı safta, içten içe siyahîlerden yanayken... Siyahi ayaklanmalarını Gezi ayaklanmasına benzetmek ne kadar doğru? Bu soruların cevabını vermeden önce ABD’de ve Türkiye’de eylemlere dahil olanların ‘demografik’ yapısına ve ‘kültürel’ farklılıklarına bir bakalım. Sıralayacağımız bu farklar ve benzerlikler zaten yeterince ‘cevap’ niteliği taşıyacaktır.

Baltimore: ABD genelinde kişi başına gelir 50 bin dolar civarındadır. Baltimore’da ise bu rakam 20 bin dolar düzeyindedir. Yani, yarısı bile değil. Yaşam süresi ve eğitim durumu da ABD ortalamasının altındadır: Liseyi bitirebilmiş olanların oranı sadece yüzde 25. Zaten, polis şiddeti ile hayatını kaybedenlerin ‘kıvılcım’ olduğunu varsayarsak; ateşin asıl kaynağının siyahîlerin ‘adalet’ arayışı olduğunu, geçmişten geldiğini söyleyebiliriz.

Gezi: Yapılan araştırmalar, 2013 Haziran ayı rakamları göz önünde bulundurularak, Gezi eylemlerine katılanların yüzde 70’inin gelirinin Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu göstermektedir. Gene yüzde 70’inin de en az lise mezunu olduğu (yüzde 45’i lisans ve lisansüstü) yapılan araştırmalar ile ispatlanmıştır. Gezi eylemlerine katılanların tümüne ‘üst - orta sınıf’ mensubu denemese de; yalnızca yüzde 10’unun -Baltimore’daki eylemcilerin tümü gibi- düşük gelir ve eğitim grubundan olduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca: Gezi eylemlerine katılanların yüzde 76’sının Chp seçmeni olduğu görülüyor. Bu ne demek? CHP’nin en çok hangi sınıftan oy aldığına baktığımızda; Gezi eylemlerine katılanların sınıfsal durumu hakkında endirekt de olsa malumat sahibi olabiliriz demek.

Açıkçası, Ferguson ve Baltimore olaylarını -görünürde bir ‘sivil’ ve ‘polis’ çatışması var diye Gezi eylemlerine benzetmek; hem ABD’deki hem de Türkiye’deki sınıfsal durum ve çelişkileri görmezden gelmek olur. Bu benzerliği kurmak, ancak, sathi bir bakışla mümkündür... Hoş, Gezi, ABDli siyahiler gibi devlet mekanizması ile toptan bir çatışmaya girmemiş; itirazlar sivillerin belirleyici olduğu noktalara (siyasi iktidara) yöneltilmiştir. Yukarıda sıraladığımız özetin özeti dahi Baltimore - Gezi paralelliğinin irrasyonalliğini göstermektedir.

Kültür ve alt-kültür

ABD’deki siyahî ayaklanmalarının konjonktürel olduğunu söylemek mümkün değildir: Ferguson da Baltimore da yıllardan bu yana biriken enerjinin -etkin bir fay hattının ortaya çıkardığı depremlerdir. Bu bize, ABD’de bir sistem sorunu olduğunu ya da siyahîlerin sistem içerisinde yeterince var olamadıklarını, sistem tarafından ezildiklerini ve haklarından mahrum bırakıldıklarını göstermektedir. Bu ifadeleri Gezi eylemlerine katılanlar için kurmak ise imkânsızdır: Gezi eylemleri konjonktüreldir ve dâhil olanlar sistem tarafından dışlanmamaktadır. Tabii, bununla birlikte, -çoğunluk gruplardan bahsediyor olsak da- Gezi’nin ‘karma / heterojen’ bir yapıda olduğunu ‘sistem tarafından dışlananların da’ eylemlere destek vermiş olabileceğini hatırlatmak gerekir.

Gezi eylemlerine katılanların yüzde 76’sının CHP seçmeni olduğundan bahsetmiştik. CHP, Türkiye Cumhuriyeti’nde sistemi ve resmi ideolojiyi kuran, sisteme karşı oluşacak itirazlara karşı elinin altında her zaman hazır bir ‘aydın’ sınıfı bulundurmuş ve bulunduran bir partidir. Dikkat ederseniz “siyasi iktidara karşı oluşacak itirazlara” demiyorum, “sisteme karşı oluşacak itirazlar” ifadesini kullanıyorum. (Bu noktada, ABD’de siyahîlerin sorununun ‘sistemle’ olduğunu hatırlatmakta fayda var). CHP uzun yıllardır siyasi iktidarı elde edemiyor olsa da, kültürel iktidarı her zaman elinde bulundurmuştur ve bulundurmaktadır. Türkiye’de kültürel iktidar aykırı sesleri siyasi iktidardan daha gür sesle reddetmektedir. Bütün bunları (özellikle kültür ve sanattaki tekeli ve eylemlere destek vermemiş sanatçıların gördükleri baskıyı) göz önüne alırsak; Gezi eylemlerine katılanların ABD’deki eylemciler gibi “alt kültürden” olduklarını söylemek inandırıcı olmayacaktır.

Yeniden üretim

Gezi’deki “rasyonalist” damar (“Köprü ve havaalanı yapmak bilimsel değil!”), yüksek bujuvaziden gördüğü destek (Koç ve Boyner gibi aileler ve gruplar eylemlere desteklerini açıklamışlardı), ürettiği agresif dil ve sınıfsal bakış, işçi sınıfından ve alt kültürden gördüğü düşük ilgi ve benzeri bir çok gerçek, bize, Gezi’nin “siyahi” bir ayaklanma olmadığını göstermektedir. Eylemlerin etkisini en azından kültür sahasında ve söylem üzerinde devam ettirebilmek adına, tamamen kendi içersinde değerlendirilmesi gereken yurt dışındaki ayaklanmalar fırsat bilinmekte ve buradan olmayacak benzerlikler ile Gezi’nin tekrar tekrar kendini üretmeye çalıştığı görülmektedir.

[email protected]