Gıda ürünleri enflasyonu ve bazı yapısal problemler

Prof. Dr. Halit Keskin / Yıldız Teknik Üniversitesi
25.08.2019

Gıda fiyatları son zamanlarda aşırı oynaklık göstererek enflasyon üzerinde oldukça etkilidir. Bu yüzden yapılması beklenen tedrici düzenlemeler ile tedarik zincirinin yeniden düzenlenmesi ülke refahına katkı sağlayacaktır. Öncelikle yem girdi koşullarının arttırılması ve dışa bağımlılığının azaltılması soframıza gelen et ve süt ürünlerinin fiyatlarında da tüketici lehine kazanımlar oluşturacaktır.


Gıda ürünleri enflasyonu ve bazı yapısal problemler

Son zamanlarda işlenmemiş gıda fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar çarşıda ve pazarda alışveriş yapan tüketicilerin dikkatini çekmektedir. Özellikle fiyat istikrarının korunamadığı, kimi zaman üreticiden gelen malların satılamadığı da görülmektedir. Fiyat istikrarının sağlanması amacıyla satıcıların elinde kalan malların çürümeye bırakılması veya imha edilmesi hallerde alınan basit önlemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa ki bu durum gelişmiş bir depolama sisteminin olmadığı bir ortamda ortaya çıkan bir piyasa aksaklığından başka bir şey değildir. Özellikle sosyal medyada bu gibi olayların yüzeysel olarak ele alınması ise üzücüdür. Aksine, böyle durumlarda üreticiden soframıza gelene kadar gıdanın geçirdiği tedarik zinciri serüvenine ve bu serüvende karşılaşılan sorunlara odaklanmak sorunun çözümü ve tekrar tekrar yaşanmaması için gereklidir. 

Ülkemizde gıda üretiminde istenilen verimlilik sağlanamamaktadır. Bu sebeple yurt dışı fiyatları genellikle yurt içi fiyatlarından düşük seyretmekte ve fiyat farkı ithalatı özendirici hale getirmektedir. Özellikle çiftçilerimizin alan ve sermaye yetersizliği dolayısıyla büyük ölçekli üretim yapamaması ve bizim ölçek ekonomileri dediğimiz olgunun imkânlarından yararlanamaması bu verimsizliğin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. Aynı zamanda yeni teknolojilerin tarım sektörüne adapte edilmesinde de çok geç kalındığı görülmektedir. Gıda ürünlerinin fiyat seviyelerinin yüksek olması ve aşırı dalgalanması bir parça da bu koşullara bağlıdır. Pazarlarda tüketime sunulan ürünlerin arz devamlılığının sağlanması için tarla sera geçişlerinin zamanında yapılması gereklidir. Fakat üretimdeki plansızlıklar tarla sera geçişlerinin zamanında yapılamamasına neden olarak ürün akışının devamlılığını sekteye uğratmakta ve ürün fiyatlarında büyük sıçramaları tetiklemektedir. Bu durum kimi zaman işlenmemiş gıdanın üreticiden tüketiciye olan serüveninde bazı fırsatçıların da stok yapmasına, yapay ve geçici olarak gerçekleşen yüksek fiyat oluşumunun daha da körüklenmesine sebebiyet vermektedir. 

Kompleks tedarik zinciri  

Gıdanın tarladan sofralarımıza olan serüveninde tedarik zincirinin kompleks olması ise ülkemizdeki en büyük sorun olarak görülmelidir. Özellikle aracı sayısının çokluğu, ürün fiyatlarına her aracının kendi kârını ilave etmesine ve ürün fiyatlarının tüketiciye ulaşana kadar katlanmasına sebep olmaktadır. Ayrıntılı olarak bakıldığında sistemde bir tüccar üreticiden malı almakta yakında bulunan haldeki komisyoncuya satmaktadır. Haldeki komisyoncu ise üretim merkezleri dışındaki bir başka haldeki komisyoncuya gönderilmek üzere malı sevkiyatçıya teslim etmektedir. Tüketim merkezine yakın haldeki komisyoncudan da marketler ve manavlar ürünü satın almakta ve ürünleri tüketicinin kullanımına sunmaktadırlar. Bu zincirin uzunluğu özellikle iki olumsuz olguya neden olmaktadır. Bunlardan birincisi her aşamada malın fire vermesidir. Özellikle bir aracıdan diğerine ürünlerin gereken koşullarda taşınmadığı görülmektedir. Soğuk hava deposu kullanımı sektörde oldukça azdır ve fire miktarı üründen ürüne çok fazla fark etmekle birlikte çoğu zaman azımsanamayacak düzeylere ulaşmaktadır. Aracı sayısının azaltılması ve aracıların sevkiyatta teknolojinin gereklerinden faydalanmaları bu durumun önüne geçecektir.   

Ayrıca, değer zincirlerinde kazancın daha çok zincirin son halkalarında toplandığı bilimsel bir olgudur. Üretici tedarik zinciri uzadıkça en başta kalmakta, bu durum karlılığı baskılayarak hem üreticinin daha az kazanmasına hem de tüketicilerin aynı ürün için daha fazla bedel ödemesine neden olmaktadır. Makroekonomik şoklar ise zincirdeki tüm halkaları etkilemekte ve normalde kısa sürede emilmesi gereken şokların etkileri aracıdan aracıya sıçrayarak gün geçtikçe büyümekte ve sönümlenmemektedir. Böylece ekonomik koşullarla bağdaşmayan ve olması gerekenin üzerinde bir gıda enflasyonu oluşmaktadır. Üreticilerin daha çok kazanabilmesinin önünün açılması ve tüketicilerin hem yüksek hem de dalgalı fiyatlardan daha az etkilenmesi için aracı sayısının azaltılması elzemdir. 

Üretici kârlılığı

Tedarik zinciri sorununun çözümüne etkili çözümler üretilmesi gerekmektedir. Yasal düzenlemelerle bu zincirin uzamasının önüne geçilebilecek ve tedarik zincirinin kısaltılması yolunda önlemler alınabilecektir. Fakat topyekûn bir düzenlemenin arz devamlılığına zarar verebileceği, başıboşluklar oluşturabileceği göz önüne alınmalıdır. Pilot bölgelere uygulanacak tedrici düzenlemeler ile tedarik zinciri daha basit bir şekle indirilebilir. Özellikle üretici örgütlerinin teşvik edilmesi, üretici örgütlerine ambalajlama, taşıma, depolama ve pazarlama konularında eğitimler verilmesi çözüm yolundaki yapı taşları olacaktır. Böylece üreticiler üretici örgütleri vasıtasıyla pazarlara direkt olarak ulaşabilme imkânına sahip olacak, üreticilerin karlılığı artacak ve gıda ürünleri tüketicilere daha ucuza sunulacaktır. Özetle, üreticinin ürününü üretici örgütlerine sattığı ve üretici örgütlerinin ise ürünleri tüketim alanlarına yakın hallerde market ve manavlarla buluşturduğu bir sistem kurgulanmalı ve hayata geçirilmelidir. 

Gıda denilince değinilmesi gereken diğer bir husus ise et ve süt ürünleridir. Mevsime göre aşırı dalgalanma gösteren süt ürünleri fiyatları ve genellikle yüksek seyreden et ürünleri fiyatları vatandaşımızın bütçe koşullarını zorlamaktadır. Et ve süt üretiminde küçük ve büyükbaş hayvancılığın yeri büyüktür. Ülke insanlarımızın tüketim kalıpları incelendiğinde tavuk ve balık etinden daha çok, küçük ve büyükbaş hayvan etinin tercih edildiği gözlenmektedir. Fakat bu tür etlerdeki aşırı fiyat dalgalanmaları insanımızı tavuk eti tüketimini arttırmaya itebilmektedir. Bu yüzden hem süt hem de et ürünleri açısından daha çok verim sağlanabilecek büyükbaş hayvancılığın ön plana çıkarılması ülke ekonomimiz açısından elzemdir. 

Büyükbaş hayvancılığın maliyet kalemleri incelendiğinde canlı hayvan maliyetinin hemen ardından yem maliyetinin geldiği gözlenmektedir. Bu durum ülkemizde bulunan meraların azalması ve iklim koşullarının meracılığı yalnızca Doğu Karadeniz başta olmak üzere sınırlı bölgelerde desteklemesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, et ve süt üretiminde sürdürülebilir besicilik tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir zorunluluktur ve günümüzde yaygınlaşma aşamasına gelmiştir. Fakat yem kaleminin ağırlığının diğer masraf kalemleriyle karşılaştırıldığında onların üzerine çıkması üretici açısından problem oluşturmaktadır. Özellikle yem unsurunun ve yemi oluşturan ham maddelerin daha çok ülke dışındaki kaynaklardan karşılanması nihayetinde üreticiyi ve son tüketiciyi etkilemekte ve ani ekonomik şoklar hem üreticiye hem de tüketiciye zarar vermektedir. Bu sebeple hayvan yeminin en büyük ana bileşenlerinden olan tahıl ve hububat üretiminin teşvik edilmesi ve daha verimli hale gelecek şekilde dizayn edilmesi gereklidir. Fakat ülkemiz hayvancılık sektöründe daha çok hayvan ırkının güçlendirilmesi ön plana çıkarılırken yem sanayini destekleyici adımlar çok kısıtlı şekilde atılmaktadır. Oysaki ülkemizdeki nüfus artışı ve yaşanan göçler dolayısıyla et tüketimi hızla artmakta, fakat etin hammaddesi olan yem girdi üretiminde herhangi bir artış gözlenmemektedir. 

Besiciliği sadece büyükbaş hayvanlar ile de sınırlamak doğru değildir. Hayvan besiciliğine tavukçuluk ve küçükbaş hayvancılık da katılmalıdır. Bu açıdan düşünüldüğünde hububat ve tahılın yem girdisi olarak kullanılması et, süt ve yumurta üretiminde gün geçtikçe stratejik bir önem arz edecektir. Kısacası, ülkemizde yem unsurları hayvan çeşitlerine göre göreceli olarak değişmesine rağmen genellikle tarıma dayanmaktadır. Bu sebeple büyükbaş hayvan yemi girdilerine odaklanan tarımsal üretim yanında, diğer yem türlerini de destekleyen tarımsal üretimin yaygınlaştırılması ve desteklenmesi gereklidir. Et ithalatı besiciliği etkileyen diğer bir faktördür. Ülkemizde et ithalat politikası arza yönelik olarak dinamik bir şekilde uygulanmaya çalışılmaktadır. Politika yapıcılarımızın bu hassasiyetlerini kaybetmemeleri besicilerimizi üretimden bıktırmayacak ve özellikle süt danaları gibi hayvanların kesilerek hayvan neslinin kesintiye uğramamasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, ithalata bağlı bir ortamda fiyat hareketlerinin ve gıda enflasyonunun kontrol edilme imkânları daralacaktır. 

Özetle, gıda üretiminin arkasında tarımsal üretim yatmaktadır. Bu durum et ve süt üretiminde de kendini göstermektedir. Gıda fiyatları son zamanlarda aşırı oynaklık göstererek enflasyon üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Bu yüzden yapılması beklenen tedrici düzenlemeler ile tedarik zincirinin yeniden düzenlenmesi ülke refahına katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda, öncelikle yem girdi koşullarının arttırılması ve dışa bağımlılığının azaltılması soframıza gelen et ve süt ürünlerinin fiyatlarında da tüketici lehine kazanımlar oluşturacaktır. Tüm bu olumlu adımların politika yapıcılara enflasyonla mücadelede büyük bir hareket alanı sağlayacağı da gözden kaçırılmamalıdır. 

@ProfHalitKeskin