Göçmen hafızası daha çok mekânsal benzerlikler ve farklılıklar, çocukluk, gençlik/yetişkinlik hafızası, gelenek hafızası, nesne hafızası, koku hafızası, işitilen travmatik hafıza ve aktarılan hafıza ile şekillenir. Travmatik hafızanın baskısını azaltmak için, mekânları ve insanları savaş öncesi mekânlara ve kişilere benzetme yolunu kullanırlar. Böylelikle kendilerini güvende hissederler.
Dr. Betül Ok / Sosyolog
Son on yılda sıklıkla gündem olan ve her geçen gün içerisine farklı değişkenleri alarak çeşitlenen göç olgusu, Türkiye'nin toplumsal ve kültürel yapısının dönüşümünde etki sahibidir. Castles ve Miller'in küresel ölçekte ortaya çıkan göç hareketlerine dayanarak "Göçler Çağı" olarak adlandırdığı bu çağ, kendi gerçekliğini oluşturmaya devam etmektedir. Ülkemizde neredeyse her milletten göçmen bulunmasına rağmen göç konusu sayıca çok olan Suriyeliler üzerinden değerlendirilmektedir. Hukuki statüleri "geçici koruma" olan Suriyeli göçmenlerin, ülke içerisindeki dağılımına baktığımızda en yoğun oldukları şehrin İstanbul olduğunu görmekteyiz. Bunun dışında Suriye'ye sınır olan illere de yoğun olarak yerleştiklerini biliyoruz.
Yeni sosyal dünya inşası
Savaş sebebiyle ülkesinden ayrılan, göç etme nedenleri arasında çeşitlilik barındıran, zorunlu göçe maruz kalan göçmenlerin; göç etme motivasyonları, yer seçimleri ve neden göç ettikleri genellikle göç politikaları içerisinde yer almaktadır. Göçmenin sosyokültürel alışkanlıkları, yenilik ve değişime ayak uydurması, gündelik yaşamını ve sosyal dünyayı inşa etmesi, göçmen kültürünü tanımak ve yerel kültüre göçmenleri tanıtmak açısından oldukça değerlidir. Göçmen yola çıkışıyla başladığı hikayesini vardığı topraklarda yeniden inşa etmektedir. İnsanlar can korkusuyla göç ettikleri topraklarda öncelikli olarak güvenlikli alan ihtiyacı duyarlar. Bu sebeple Suriyeli göçmenlerin çoğunluğu, kültürel, dini ve tarihi birliktelik inancı ve bilinciyle, açık kapı politikası benimseyen Türkiye'ye göç etmişlerdir. Diğer müslüman ülkelerin (Lübnan, Ürdün, Mısır gibi) kendilerini yük olarak görmesi ve güvence hissedememeleri sebebiyle Türkiye onlara oldukça cazip gelmiştir. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sebebiyle Türkiye sınırına akın eden Suriyeliler, kontrolsüz şekilde ülkeye giriş yapmış ve sayıları gittikçe artmıştır.
Göç hareketi bu şekilde ilerlerken, Türkiye'ye gelen Suriyeli göçmenlerin kim olduklarına dair araştırmalar önem kazanmıştır. Göçmenin Türkiye'ye gelme motivasyonunu ve yaşam kurma girişimlerini anlamaya çalışmak, meseleyi okumak açısından oldukça faydalıdır. Göç; öznesi insan olan bir hareket biçimidir. Göç Terimleri Sözlüğü'ne göre göç: Bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek veya bir devlet içinde süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Göç, sağladığı belirli kriterlere göre birbirinden ayrılır. Zorunlu-gönüllü, geçici-sürekli, transit-yerleşik, yasal-yasadışı, bireysel-kitlesel olmak üzere kategorize edilebilir. Yasal açıdan düzenli ve düzensiz göç çeşitleri olarak ayırabileceğimiz göç olgusu, iç ve dış göçü de içerisinde barındırır. Hukuki terimlerin ve kuramların kafa karışıklığı yarattığı göç ve göçmen meselesi, gerek akademik camiada gerekse gündelik hayatta yabanlaşma ve önyargılar üzerinden ilerlemektedir.
Ülkemizdeki Suriyeli göçmenlerin, uzun yıllardır Türkiye'de bulunmalarının ve entegrasyon sürecinin neresinde olduklarının araştırılması, mekân tutma pratikleri ve göçmen hafızasının mekânla olan ilişkisi politika yapıcılar, kamu kurum ve kuruluşları, STK'lar ve daha da önemlisi başat kültürü oluşturan Türk halkı için açıklayıcı olacaktır. Bu sebeple göç-göçmen meselesine niceliksel verilerin yorumuyla değil, niteliksel anlamda insan ve kültür merkezli bakılması gerekir. Bu sayede artık kendi nesillerini oluşturan göçmen grupların ülkemiz içerisindeki konumları belirlenebilir ve olası kaos ortamları ortadan kaldırılabilir.
Göç ve hafıza
İl Göç Dairesi Başkanlığı'nın 2 Aralık 2021 tarihli verilerine göre Türkiye'de 3.756.760 Suriyeli göçmen bulunmaktadır. Göç İdaresinin yayınladığı yaş aralığı tablosuna göre bu kişilerin 1.789.065'ini 0-18 yaş arası çocuklar oluşturmaktadır. Suriyeli erkekler (2.009.973 kişi) toplam Suriyeli sayısının yüzde 54'ünü oluştururken, Suriyeli kadınların (1.726.787 kişi) oranı ise yüzde 46'dır. Nüfusun yüzde 98,6'u şehirlerde yaşayan Suriyeli göçmenlerin, 535.228'i İstanbul'da yaşamaktadır. Göçmenlerin Türkiye'yi seçme sebeplerini yukarıda saymıştık. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak, göçmenlerin Suriye'deki ve Türkiye'deki hayatları, mekânsal ve psikolojik değişim süreçleri, göç etme, göç edilen yerde yaşama pratiklerinin temelinde yatan ve göçmen psikolojisini, sosyolojisini anlamak açısından yol gösterici olan hafıza kavramına bakmak gerekir. Göçmenlerin mekân tasarımları, mekânı üretmeleri- tüketmeleri, mekânda var olmaları ve mekâna aidiyet duymalarının hafızayla ilişkisi vardır. Hafıza kavramı, nasıl hatırladığımızla ve öğrenilen kavramları nasıl sakladığımızla ilgiliyken hafıza çalışmaları tüm bunların felsefi, psikolojik ve sosyolojik analizlerini içerir. Hafıza meselesi daha çok nörologların, psikologların ilgi alanını oluştururken son yüzyılda sosyolojik ve kültürel gerçekliklerle de ilişkilendirilmektedir. Hafızanın hâlâ keşfedilmeye çalışılan doğası içerisinde, savaş mağduru göçmenlerde yoğunluklu olarak gözlemlenen travmatik hafıza, mekân ve zaman bağlamında ele alındığında göç ve göçmenin dünyasına dair ipuçları vermektedir. Hafıza üzerine kuram geliştiren; Halbwachs, Salman Akhtar, Connerton, Assmann, Nora, Bachelard, Andreas Huyssen, Laurajane Smith, Rodney Harrison ve David Lowenthal gibi isimler, hafızanın çoklu doğasını anlamaya çalışmışlardır. Hafızayı çocukluk, gençlik, yetişkinlik hafızası, rüyalar, bireysel ve toplumsal bellek, (Halbwachs), kimlik, kimliklenme süreci, göçün psikolojik ve psikanalitik gerçekliği (Akhtar), kişisel, bilişsel ve alışkınlık belleği, "bedensel pratikler" ve "anma törenleri" (Connerton), kültürel ve iletişimsel bellek (Assmann), Hafıza Mekânları (Nora), Mekânın Poetikası (Bachelard) kuramlarıyla açıklamışlardır. Çalışmalarda göç olgusundan bahsedilmiş fakat daha çok hafızaya ve hafızayla etkileşime giren değişkenler üzerine odaklanılmıştır.
Göçmen, göç ettiği topraklarda mekânla ünsiyet kurar ve mekâna ait bir kişilik kazanır. Bu sebeple mekâna eklemlenen göçmenin, mekân tasavvuru, tasarımı da önemlidir. Nasıl ki Türkiye'yi seçme sebebi göçün seyri ve içeriği hakkında bize bir şeyler söylüyorsa, şehir ve mekân seçimi de önemlidir. Göçmenin hafızası mekânsal olarak ikiye bölünürken, zamansal olarak üçe bölünmüştür. Göçmen hafızasının mekânını Suriye ve Türkiye'deki iç-dış mekânlar oluşturur. Zamansal olarak ayırım yapıldığında yaşanan hafıza; savaş öncesi, anı ve sonrası olarak bölünmüştür. Göçmen, göç ettikten sonraki hayatını bahsedilen mekânsal ve zamansal düzlemde şekillendirmektedir. Genellikle öncü göçmenlerin bulunduğu, daha önce göç eden akrabalarının, tanıdıklarının yanına yerleştikleri görülmüştür. Göçmenler, vatanlarından getirdiklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar, bu yanıyla geleneğin ve kültürün fiziki olarak taşıyıcısıdırlar. Zaman geçtikçe hafızasında geride kalan, sorulduğunda meydana çıkan "hafıza kalıntıları"nda geçmiş zamanı, yaşantılarını ve mekânları barındırırlar. Yok olmayan ama tekrar inşa edilemeyecek bir geçmiş tasavvuru... Bu sebeple göç ettiği yerde (zamanda ve mekânda) hafıza kalıntılarından topladıklarına sıkı sıkıya sahip çıkar.
Travma etkisini azaltmak için...
Savaş sebebiyle yurdunu bırakıp gelen bireylerde travma yahut travma sonrası stres bozukluğu görülmektedir. Savaşın üzerinden yıllar geçmesine rağmen, hafızaya dair sorgulamalar yapıldığında travmatik hafızanın gün yüzüne çıktığı görülmektedir. Travma kavramı; bireyin ruhsal ve bedensel varlığını türlü biçimlerde sarsan ve yaralayan her türlü olayı tarif etmek için kullanılmaktadır. Bu işitilen bomba sesiyle gerçekleşebileceği gibi, ceset görme, taşıma, yakının vefatı, ölüm korkusu ve ev baskınları, katliama tanıklık gibi olaylardan sonra ortaya çıkabilmektedir.
Hafıza etkin olarak deneyimler, yaşanmışlıklar, tanıklık yahut aktarılan hikayelerle şekillenir. Göçmen hafızası içerisinde bunlar barınırken yeni göç ettikleri ülkede hayata tutunmaları oldukça zorlaşmaktadır. Göçmen hafızası travmatik hafızanın baskısını azaltmak için, mekânları ve insanları savaş öncesi Suriye'deki mekânlara ve kişilere benzetme yolunu kullanır. Böylelikle göçmen kendisini güvende hisseder. Doğup büyüdüğü vatanını hatırlatacak nesneler, yemekler, müzikler, kıyafetler seçer. Göçmen hafızası daha çok mekânsal benzerlikler ve farklılıklar, çocukluk, gençlik/yetişkinlik hafızası, gelenek hafızası, nesne hafızası, koku hafızası, işitilen travmatik hafıza ve aktarılan hafıza ile şekillenir. Gelenek hafızası içerisinde: Suriye kültürüne ait olan bayram, cenaze, kutlama ritüellerini, yemekleri ve tarihi özellikleri barındırır. Hatırlama figürü olarak adlandırabileceğimiz nesnelere ait hafıza, göçüp gelen kişinin yanında ülkesine dair getirdikleriyle oluşur. Duvara asılan ülke bayrağı, fotoğraflar, geleneksel kıyafetler, mektuplar gibi. Suriyeli göçmenler baharatlı yemekleri yahut Şam, Halep vb. şehirlere özgü havayı duyumsadıklarında koku hafızası devreye girer. Hatta Suriye mahallesi olarak adlandırılan çoğunlukla Suriye yemekleri yapılan yerde koku hafızası oluşur ve göçmenler geçmişte yaşadıkları anılara, yaşanmışlıklara gider, kendilerini ülkelerinde hissederler.
'Ara insan formu'
Diğer göçmen gruplarından daha çok dikkat çeken Suriyeli göçmenler bir yanıyla bilinmezliği ve ötekiliği, bir yanıyla da "ara insan formu"nu taşır. Bu sayede kimliklerinden tamamen kopmazlar. Hafızalarında barındırdıkları tarihleriyle ve yok olmasını istemedikleri kültürleriyle Türk toplumu içerisinde uyumlu bireyler haline gelecekleri alanlara yönlendirilirler. Devlet imkanlarından yararlanırlar. Özellikle eğitim ve sağlık konularında desteklenen kadın ve çocuklar uyum konusunda desteklenirler. Erkekler iş piyasasına katkıda bulunmasıyla ekonomik yük olmaktan çıkan bireyler haline dönüşürler. Türkiye'nin hukuk devleti olması, her şeyden önce insan haklarına uygun davranması ve göç konusunda politika üretme çabası yadırganamaz. Göçün onuncu yılında Türkiye'de bulunan Suriyeli ve diğer göçmen grupların Türk toplumunun sosyokültürel yapısına, adet, gelenek ve göreneklerine, hukuksal yapısına uyum sağlaması beklenmekte ve bununla ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Türkiye gerek coğrafi konumu gerekse büyük bir devlet oluşuyla yüzyıllar boyunca göç alan bir ülke olarak, göç konusunda çeşitli alanlarda politika üretmeli ve sosyalleşme sürecine katkıda bulunmalıdır.