Göçün nedeni ve sonucu kadar yeri de önemli

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
26.06.2021

İki düzine ülkede yarım düzine grup üzerinde yaptığı araştırmada dünyanın dört bir yanındaki Almanlar, Japonlar, Hintliler ve İtalyanları, denizaşırı Çin'i, diaspora Yahudilerini konu edinen Sowell her çeşidiyle göçe ilişkin anlatıların insanlık tarihinin önemli bir kısmını oluşturduğunu vurguluyor.


Göçün nedeni ve sonucu kadar yeri de önemli

İnsanlık tarihi bir yerde insanların, insan topluluklarının yer değiştirme, yaşadıkları bölgelerden çıkarak başka bölgelere göç etme tarihi olarak da okunabilir. Yanardağ patlamaları, depremler, sel felaketleri, iklim değişiklikleri, kıtlıklar, geçim darlığı, savaşlar, fetihler, işgaller vb. doğal, sosyal, iktisadi ve siyasi etkenler sebebiyle gerçekleşen bu tür yer değiştirme ve göçlerin insanları ve dahası insan topluluklarını yer değiştirmeye, yaşadıkları bölgeleri terk etmeye zorlaması ile meydana gelen göçler bu sebeplerin çeşitliliğinden de anlaşılabileceği üzere kimileyin daha iyi bir yerde daha iyi bir yaşam sürdürme umuduna dayanır kimileyin de zorunlu bir seçenek olarak karşımıza çıkar. Sürgün, mülteci, göçmen vb. toplumsal tiplemelerin oluşmasına yol açan, aynı bölgede yaşayan insanların bir kısmını yerli bir kısmını yabancı addetmemize sebep veren, kimilerinin kendi rızalarıyla kimilerininse zorla hayata başladığı bölge ve yöreyi değiştirmesi şeklinde kavrayabileceğimiz göç olgusu sosyal ve siyasi olduğu kadar kültürel alışveriş, değişim ve farklılaşmanın da ana unsurlarındandır.

Göçün bileşenleri

Esasen ne günümüz İngilizleri İngiltere'ye, ne Malezyalılar Malezya'ya ne de başka bir millet kendi adıyla anılan topraklara en asli anlamda ait sayılabilir. Fetihler, savaşlar, gelişen ulaşım imkanları, geçim meseleleri kadar köle ticareti, sürgün ve tahliye sonucu meydana gelen zorunlu yer değiştirmeleri de göçün ilginç bileşenleri arasında sayılır. Göç, belki de dünya nüfusunun birbirinden çok farklı sebeplerle yüzyıllar boyunca tekrar tekrar farklı coğrafyalara dağılması olarak kavranabilir. Göçün hikayesinin sadece göç eden insanları değil göç ettikleri yerleri ve buralardaki etkileri de anlattığını düşünen Thomas Sowell, Türkçe'ye Göçler ve Kültürler adıyla çevrile kitabında birbirlerinden epey farklı mülteci grupların öykülerini irdeliyor.

Mevsimlik göçlerden kalıcı yer değiştirmelerine mahalli boyutlardaki göçlerden küresel ölçekteki yer değiştirmelerine "toplumsal göç"ün hemen her türünü ele alan ve tarihi zamanın ruhunun tumturaklı rüzgarlarına karşı gerçekliğe atılmış önemli bir çapa olarak değerlendiren Sowell, çeşitli ırki ve etnik grupların bilinen tarihlerinden ortaya çıkan en açık olgulardan birinin farklı meslekler, sanayiler, gelir düzeyleri ve eğitim durumları olduğunu, bunun bir istisna addedilmemesi gerektiğini çarpıcı bir biçimde vurguluyor. Üstelik bu farklılıkların sadece bir nesilde değil, nesiller boyunca sürdüğüne de işaret eden Sowell, göçmen grupların geçmişinde hiçbir şeyin dengeli ya da tesadüfi olmadığını söyleme ihtiyacı hissediyor.

İki düzine ülkede yarım düzine grup üzerinde yaptığı araştırmada dünyanın dört bir yanındaki Almanlar, Japonlar, Hintliler ve İtalyanları, denizaşırı Çin'i, diaspora Yahudilerini konu edinen Sowell her çeşidiyle göçe ilişkin anlatıların insanlık tarihinin önemli bir kısmını oluşturduğunu vurguluyor. Göçün sebebi ve sonuçlarının göç edilen bölge kadar göçmenlerin yerleştiği bölgeler bakımından bile değiştiğini belirten Sowell, örneklem olarak kendine seçtiği yarım düzine grup etrafında toplumsal göçün sermaye, kültür ve eğitim farklılaşmalarındaki rollerini de irdeliyor.

Göçler ve Kültürler, Thomas Sowell, çev. Ruhiye Erulaş, Hece, 2020

Kant felsefesinin ana çizgileri

Yazmış olduğu Salt Aklın Eleştirisi ile klasik anlamdaki metafizik sorunu felsefeden elediği ileri sürülen, felsefi çabada epistemolojiyi, ontolojinin tahtına geçiren Immanuel Kant'ın gerek kullandığı kavramsal sözdağarı gerekse eserlerinin epey yekûn tutması sebebiyle anlaşılması en zor filozoflardan biri olduğu kabul edilmiştir. Modern felsefeyi belirleyen en öneli tema olan 'eleştirellik'in mucidi de addedilen Kant'ın felsefi yaklaşımına nüfuz edilmeden modern felsefenin temalarına bir yakınlık sağlanamayacağı da ileri sürülür. Garrett Thomson'ın kitabı, Kant külliyatını özetleyen karakteri ve kolay anlaşılır üslubu ile felsefe meraklılarının Kant okumalarında onlara yardımcı olmayı vaat ediyor.

Anahatlarıyla Kant'ın Felsefesi, Garrett Thomson, Litera, 2021

Nancy'nin varlığı dinleme ontolojisi

Fransızca yazan Belçikalı filozof Jean-Luc Nancy, Alain Badiou ile birlikte çağdaş Fransız felsefesinin önemli simaları arasındadır. Heideggerci olarak da bilinen Nancy'nin yirminci yüzyıl felsefesinde öne sürülen çeşitli ontoloji yaklaşımlarının her birinin metafiziği aşmak maksadıyla içkinliğe yaptıkları vurgudan rahatsız olduğu söylenebilir. Heidegger'i takiben varlığı anlamanın yolunun onu dinlemekten geçtiğini düşünen Nancy için içkinlik kadar dışsallık da önemlidir. Onur Varolun'un kitabı Nancy felsefesine bir giriş olarak okunabileceği gibi bütünüyle varlık sorunu etrafında şekillenen "dünyanın anlamı" meselesine yaklaşımında Nancy'nin özgünlüğünü ve onun 'sınır ontolojisi'ni de kavramamıza yardımcı oluyor.

Jean-Luc Nancy ve Tekil Çoğul Ontoloji, Onur Varolun, Çizgi Kitabevi, 2021

@uzakkoku