Gül veremeyen gülüversin

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi
5.08.2022

Kafkas arısı tarafından yapılan özel bir bal türü olan gül balı, içeriğindeki yoğun ve etkili biyoaktif maddeler nedeniyle iyileştirici ve enfeksiyon önleyicidir. Gül sirkesi de geleneksel tıpta ateşi düşürmek, hazmı kolaylaştırmak ve viral rahatsızlıklarla mücadele etmek için kullanılmıştır.


Gül veremeyen gülüversin

Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım nola

Zâyi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su...

Fuzuli

Halikarnososlu Herodotos'un antik dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Babil'in meşhur asma bahçelerini süslediği M Ö. 5 yy'da kayıt altına aldığı çiçekler arasında yer alan gülün bizim kültürümüzdeki önemi büyüktür. Klasik divan şairlerimizin hemen hepsi şiirlerinde güle birçok bağlamda göndermelerde bulunmuş, duygularını güle atfettikleri metaforik niteliklerle ifade etmiştir. Örneğin 16. yüzyılda yaşayan büyük şairimiz Fuzûlî, Leylâ vû Mecnûn adlı eserinde ve Su Kasidesi'nde güle kıymetli bir yer vermiştir. "Gülü sularken dikenlerini de sulamak durumunda olmak" eğitim sistemine önemli bir mesaj ve ilham verici niteliktedir. Türkçenin Azerbaycan lehçesinin en büyük şairi olarak kabul edilen Fuzûlî'nin dizelerinde gül, karşımıza kâh Allah'ın yaratma kudretinin estetik bir sembolü, kâh Allah Rasûlü'nün timsali, kâh hoş kokulu bir bahar çiçeği, kâh bülbülün nazlı sevgilisi, kâh yârin yanağı, kâh âşığın gözlerinden akan kanlı yaşın rengi, kâh bizatihi sevgilinin kendisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet

İslâm dünyasında Hz. Peygamber'in gönüllere şifa veren kokusunu, Hıristiyanlık âleminde ise Hz. Meryem'in saflığını simgeleyen gülün, 15. yüzyılda yaşayan divan şairimiz Sinan Paşa tarafından "gül-i gülzâr-ı nübüvvet" (Peygamberlik bahçesinin gülü) olarak nitelendirilen Allah Rasûlü'nün en çok sevdiği çiçek olduğu bilinmektedir. İslâm Peygamberine muhabbet duygusu içerisinde olmanın karakteristik olduğu Anadolu'muzda halen Mevlid kandillerinde devam eden gül dağıtma geleneğine de yansıdığı üzere, peygamber her zaman gül ile ilişkilendirilmiştir. Nitekim gülün Hz. Muhammed'in yere düşen ter damlasından yaratıldığını bildiren, fakat hadis literatürü açısından genellikle uydurma oldukları kabul edilen birçok rivayet de bu durum ile alakalı olmalıdır. Ayrıca Peygamberimizin, bir hadîs-i şerifinde "Allah'ın ihtişamının tezahürü" olduğuna işaret ettiği gülün özellikle tasavvuf geleneğinde önemli bir yeri olduğu da bilinmektedir.

Tamamlayıcı tıptaki yeri

Birçok kültürde destanlara, hikâyelere, şiirlere ve menkıbelere konu oluşuna, binbir türlü güzel anlamın kendisi ile ilişkilendirilişine ve hem mecazî hem de ilahî aşkın sembolü olarak görülüşüne de yansıdığı üzere insanlık tarafından aşağı yukarı 5 bin yıldır bilinen ve yüzyıllar boyunca tıbbî amaçlarla kullanılan gülün tarihi çok eskidir. Antik topluluklar güle hem estetik açıdan önem vererek ona bir çeşit kutsallık atfetmiş, hem de birçok hastalığın tedavisi için kullanmışlardır. Hipokrates, Plinius, Dioscorides, Galenos, İbn Sina ve İbn Baytar gibi tıp tarihinin önemi hekimleri tarafından kendisine atıfta bulunulan ve tıbbî önemine dikkat çekilen gülün, özellikle kokusu ve suyuna atfedilen önem dolayısıyla ele alındığı bilinmektedir.

Psikoloji ve gül

Bugün geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları olarak nitelendirilen kadîm tababet anlayışında gül suyu ve gül kokusunun duyuları keskinleştirip aklı kuvvetlendirdiğine, insana yaşam sevgisi verdiğine inanılmış, örneğin Osmanlılar döneminde psikolojik rahatsızlıkların tedavisine tahsis edilen özel mekânlarda gül bitkisi başat dekoratif unsur olarak kullanılmıştır. Geleneksel tıp anlayışı çerçevesinde karın, baş ve göğüs ağrılarına iyi geldiğine inanılan gülün aynı zamanda kalbi ve beyni güçlendirdiği, sindirim sistemindeki rahatsızlıkları giderdiği düşünülmüştür. Modern tıp incelemelerinin bu değerlendirmelerin önemli bir kısmını doğruladığını da not edelim.

Osmanlı dönemi hekimlerinin "mübarek yağ", "iksir gibi faydalı yağ" diye bahsettiği gül yağı; Güllerin damıtılmasıyla elde edilen gül esansı aromatik bir yağdır. Fakat Geleneksel tıpta kullanılan gül yağı ise gül çiçeklerinin zeytin yağı, susam yağı veya badem yağına konup güneşte bekletilmesiyle elde edilirdi. İbn-i Sînâ, "gül yağı beynin iltihaplanmasının etkilidir, beynin gücünü ve anlayış gücünü artırır, belleği güçlendirir, rahatlatma etkisi vardır, Galenos'a göre de gül yağı soğuk vücutları ısıtır ve sıcak vücutları soğutur, , bize göre sıcak bedenleri soğutma kabiliyeti daha fazladır vücut ısısını normale döndürür" diyerek gül yağının faydalarını bildirmiştir. Hacı paşa, "Kemâliye"de, kaşıntılarda ve tahrişte faydalı olduğu belirtilmiştir. Zeka hastalarının tedavisine başlamadan önce hastanın saçları traş edilip başı gül yağıyla ovulur, sonunda da aynı işlem tekrar edilirmiş.

Dünya üzerinde bin 300 kadar gül türü bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ve tedavide kullanılanı "Isparta gülü" diye bilinen ve katmanlı, kokulu, pembe bir gül olan Rosa damascena'dır. Yapılan incelemeler sonucunda gülün bileşiminde 89 etken madde bulunduğu tespit edilmiştir. Tedavide, taç yaprakları (petal) ve çiçek kısmı (düğmecik) kullanılır. Rosa canina (kuşburnu), çiçek kısmından faydalanılan bir gül çeşididir. Yakın zamanda, deney hayvanları üzerinde yapılan bir araştırmada, gül petallerinin antioksidan etkisi olduğu tespit edilmiştir.

Gönül çelen

Gülgiller (rosaceae) familyasının en bilinen ve sevilen üyesi olup yeryüzünde kültürü en yoğun bir biçimde yapılan süs bitkileri arasında bulunan hoş kokulu ve güzel görünümlü olan gül (rosa), tıbbî ve aromatik bitkiler listesinde üst sıralardadır. Gönül çelendir. Kendisine bakıldığında gönle ferahlık vermekte, koklandığında aklı ve kalbi sükûnete kavuşturmaktadır. Çok yıllık ve odunsu bitkisi 50 ila 300 cm arasında boylanabilmektedir. Birçok kullanım alanı olmakla birlikte, özellikle peyzaj unsuru olarak park ve bahçeleri süsleyen gül, ağırlıklı şekilde Batı Asya ve belli ölçüde de Avrupa kökenli olmakla birlikte, Yakındoğu ve Avrupa'da yaygın olarak görülmektedir.

Günümüzde dünyada birçok ülkede gül yetiştirilmekle birlikte en fazla üretimin yapıldığı yerler Türkiye ve Bulgaristan'dır. Yeryüzündeki çeşitli gül türlerinin yaklaşık yüzde 35'inin yetiştirildiği ve yaklaşık 70 gül türüne ev sahipliği yapan Türkiye, dünyadaki gül pazarının önemli bir bölümünü elinde tutmaktadır. Özellikle Göller Bölgesi'nde yetiştirilen ve Isparta Gülü olarak bilinen, ayrıca dünyada yılda aşağı yukarı 15 bin ton civarında üretilen rosa damascana mill. cinsine dayanan endüstriyel gül üretimi açısından Türkiye uluslararası pazarda önemli bir konuma sahiptir. Öte yandan dünyanın en büyük gül yağı tedarikçisi olan (yüzde 50) ülkemizdeki gül üretiminin yüzde 80'lik bir kısmının Isparta ve çevresinde gerçekleştirildiğini, bölgedeki üretiminin dünyadaki gülyağı ihtiyacının yüzde 70'e yakın bir kısmını karşıladığını da burada not edelim. Bununla birlikte, başta Akdeniz bölgesi olmak üzere Anadolu'nun her köşesinde gül yetiştirildiğini de belirtmeden geçmeyelim.

Onlarca ürünün hammaddesi

Şekerleme, unlu mamuller, sakız, çeşitli tatlılar ve alkolsüz içecekler gibi gıda, temizlik ve kozmetik sektörlerinin aranan bitkisi olup reçel, marmelat, şurup, pekmez, çay, gülsuyu, sirke ve lokum başta olmak üzere 150 civarında ürünün hammaddesini teşkil eden gülün aynı zamanda bitkiye kokusunu da veren yağı, kozmetik endüstrisinin en temel hammaddeleri arasındadır. Buharlı distilasyon yöntemi ile elde edilen, yağ muhtevasının düşük olması ve sentetik ikamelerinin de mevcut bulunmaması dolayısıyla pazarın en pahalı yağlarından olan ve içeriğinde 85 çeşit kimyasal madde bulunan gülyağı, aynı zamanda aromaterapi ve hidroterapi gibi geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerinin de ana unsurlarındadır. Özellikle gülyağı, gül konkreti ve gül absolütü doğal parfüm maddeleri olarak sektörün aranan hammaddeleridir ve sabun, deterjan, diş macunu ya da pomat gibi ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Ayrıca gül yağının cilt sorunlarının tedavisinde güçlü bir yeri olduğunu ve gül suyunun gül kremi ile tıraş losyonu yapımında aranan bir malzeme olduğunu da not edelim.

İçeriği ve faydaları

Gülün farmakolojik açından da oldukça etkili bir içeriğe sahip olduğunu ve içeriğinde 89 etken maddenin bulunduğunun tespit edildiğini belirtelim. Doğal bir antioksidan kaynağı olan gülün muhtevasında muhtelif eterik yağ ve organik asit (örneğin askorbik, ellajik, fenolik ve omega yağ asitleri) türlerine ilave olarak tanen, flavonoid, polifenol, karotenoid ve antosiyanin gibi maddeler ile birçok vitamin ve mineral bulunmaktadır.

Yapılan tıbbî araştırmalar, gülün insan sağlığı açısından birçok önemli sonuç ürettiğini ortaya koymuştur. Bilimsel incelemeler, aynı zamanda öğrenme güçlüklerine ve hafıza sorunlarına da iyi geldiği, hipnotik ve nöroprotektif nitelikli olduğu tespit edilen gülün kansere ve koroner kalp rahatsızlıklarına karşı koruyucu olduğunu, antiinflamatuar, antimutajenik, analjezik, antiseptik, antispazmodik, antitüssif, antihiv, antimikrobiyal ve antidepresan etkiler sergilediğini göstermiştir. Göz damlası ve dezenfektan şeklinde uygulanması ile insan sağlığına katkı sunduğunu bildiğimiz suyunda mevcut bulunan antiseptik nitelik dolayısıyla örneğin diş çekimlerinden sonra yara iyileştirici, boğaz ağrılarını giderici olarak da kullanılan gül, aynı zamanda tonik, kramp sökücü, sakinleştirici, kalp ve ince bağırsak fonksiyonlarını düzenleyici, egzama türü cilt sorunlarını giderici ve yeni doku oluşumunu tetiklemesi nedeniyle yara iyileştiricidir.

Kafkas arısı tarafından yapılan özel bir bal türü olan gül balı, içeriğindeki yoğun ve etkili biyoaktif maddeler nedeniyle iyileştirici ve enfeksiyon önleyicidir ve gül sirkesi de geleneksel tıpta ateşi düşürmek, hazmı kolaylaştırmak ve viral rahatsızlıklarla mücadele etmek için kullanılmıştır. Aynı şekilde gül çiçeklerinin su ile kaynatılıp şeker ve bal eklenmesi suretiyle elde edilen şerbetin mide ve karaciğeri güçlendirdiği, buna ilave olarak vücuttan zararlı maddeleri temizlediği de bilinmektedir.

Sevdiklerinize bir gül verin. Gülünüz yoksa gülüverin... (Hz. Mevlana)

[email protected]