Gülenizm taze bitti tekrar Kemalizm verelim

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Karatay Üniversitesi
10.09.2016

Gülenizm, Kemalizmin din maskesi takmış halidir. Her ikisi de bu coğrafyanın ve bu toplumun temel değerlerine ve inanç sistemine doğal olarak eklemlenebilen yapılar değildir. Her ikisinin de rüyası askeri bir derebeyliktir.


Gülenizm taze bitti tekrar Kemalizm verelim

Hegel’e göre tinin, yani maddi olmayan varlığın ya da yalnızca insana özgü düşünme yetisi olarak var olan “öz”ün esas yönelimi özgürlüktür. Nasıl ki maddenin özü ağırlıktır tinin de özü özgürlüktür. İnsanlık tarihi de esasında sahip olduğumuz bu özün gerçekleşme sürecidir ve Batı’ya doğru gelindikçe bu “özgürlük arayışı” derece derece artar. Nitekim Batı ileriye doğru yol aldıkça kötülüklerden arınır, insanlığın bu yol alışta edindiği tüm kazanımlar bu coğrafyada veya bu medeniyetin hafızasında toplanır. Bu da tinin, evrensel aklın, başka bir deyişle Tanrı’nın planı gereğidir. Sanki Tanrı, bütün insanları ve bütün dünyayı Hıristiyan Batı için yaratmıştır. Batı’nın dışında kalanlar, cahildir, ilkeldir, barbardır der.

Hegel’in bu “ilerlemeci” ve ben merkezli tarih anlayışı şöyle ya da böyle Batı düşüncesinin dünyaya ve insana bakışını çerçeveleyen bir perspektif olduğu söylenebilir. Batı, eline güç geçtiği Sanayi Devrimi’nden bu yana hep bu çerçeveden bakarak bütün dünyayı dizayn etti. F. Fukuyama, Doğu bloğunun çökmesi esnasında bu tezin artık kesin kanıtlandığı sevinci ile Tarihin Sonu ve Son İnsan adıyla koca bir kitap yazdı: İnsanlığın “siyasal sistem” ve “evrensel toplumsal değer” arayış süreci sona ermiştir, aranan ideal “düzen” bulunmuştur. Bu da liberalizmdir. Liberalizm, insanlığın ulaşmak istediği son noktadır. Kurmak istediği ideal düzenin somutlaşmış halidir. Bundan sonra hiçbir siyasal sistem, din veya ideoloji de dahil olmak üzere, artık liberalizm karşısında herhangi bir varlık gösteremeyecektir. Lütfen kimse kendini yormasın. Sonunda varacağınız yer burasıdır. Zira insanlık tarihinin değişim süreci bizi doğal olarak buraya getirdi.

Tezlerinizden vazgeçin

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye’de de benzer bir heyecan Kemalistlerde yaşanmaya başladı. Din maskesi ile piyasa yapmış olan Gülenizmin bir canavar olduğu görülünce “Bu ülkede artık insanlar başka ideolojilerin peşine düşmekten vazgeçsinler en kutsal mekanizmaya dayalı bir sistem kurma çabası ve ideali dahi büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı. Gerici yapılara dayalı bir düzen kurma çabası görüldüğü gibi ülkeyi uçuruma sürükledi. Gelin artık temel tezlerinizden vazgeçin” demeye başladılar. Gülenizmi emsal göstererek sahip olduğumuz tüm kutsal ve geleneksel değerleri ulusalcılığa ezdirmemizi heyecanla talep eden analistlerden geçilmiyor denilebilir. Peki, sahiden de bu ülkede var olan tüm diğer siyasi hareketler ve ideolojiler tükendi mi veya tükenme noktasına geldi mi? Ya da sahiden Kemalizm, var olan tüm ideallerin üstünde bir yapı öngörüyor mu?

Ortak payda katli

Birinci soruya “Evet” diyebilmemiz için Kemalizme alternatif olabilecek tezlerin uygulamalarına bakmamız gerekir ki bu mümkün değil. Çünkü Kemalizm kimseye yaşama hakkı tanımadı. İkincisi soruya cevap verebilmenin yolu da hem tarihsel olarak Kemalizme hem de onların nasıl bir toplum tasavvuruna sahip olduklarına bakmak gerekir. Eğer haberimiz olmadan gizli bir şekilde radikal bir değişime uğramadıysa bizim bildiğimiz Kemalizm, birkaç açıdan ciddi toplumsal ve siyasal açmazları içinde barındırmaktadır. Her şeyden önce bu coğrafyanın ortak paydası olma imkanını bizzat kendisi hem de taammüden katletti.

Farklı eğilimlerin bastırılması, ötekileştirmelerin sistematik hale getirilmesi ve cumhuriyetin kurucu aktörlerinin tasfiye edilmesinin Kemalizm tarafından nasıl gerçekleştirildiğine kabaca baktığımızda niçin bir dizi çekince sahibi olduğumuz da anlaşılabilir sanırım.

Hatta bugün karşı karşıya kaldığımız ve zehirli bir mikrop gibi toplumsal ve siyasal alana bulaşan Gülenizm gibi yapıların doğmasına giden yolu açan asıl yapı bahsi geçen ideolojidir, ulusalcılıktır. Bilinmelidir ki Müslüman kılığına girmiş bir canavar üzerinden ısrarla bir İslam okuması yaparak bu coğrafyanın temel yapısı olan muhafazakarlığı mahkum etme çabası bile başlı başına bir sorundur. Kötü niyetli bir okumadır ve her zaman topluma karşı gizli bir ajanda sahibi olduğunun açık bir göstergesidir.

Bir casus çetesi üzerinden önce bir imaj oluşturmak ve daha sonra da bunun üzerinden bir algı operasyonu yapmak en basit ifadesi ile fırsatçılıktır. Unutulmasın ki el çabukluğu ile arızi bir durumu ontolojik bir hale getirme gayretinde olan bir yapının tüm ideallerin ortak paydası olma ihtimali asla yoktur. Keza Kemalist ideoloji eğer bu ülkedeki toplumun sahip olduğu ideal sistem arayışını karşılayabilseydi belki de biz bugün bu kadar çok sorun yaşamazdık.

Kemalizm ile ne kadar yol alındı

Bu ülke kurulduğu tarihten bu yana gizli-açık Kemalist ideoloji ile yönetilmektedir. Şimdi çok basit bir şekilde kendi kendimize soralım; etnik sorunların çözümünde, mezhepsel farklılıkların hoş görülmesinde, din ve vicdan özgürlüğünün tanınmasında, demokratik değerlerin hayata geçirilmesinde ve de gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesinde Kemalizm ile ne kadar yol alabildik?

Gülen casus çetesinin alçaklıklarından hareketle Kemalistlerin diğer tüm öneri sahiplerini bertaraf etmeyi amaçlayan “fabrika ayarlarına geri dönme” çağrısı tam da yukarda bahsettiğimiz gibi Batılı anlamda toplumu dizayn etme tavrını barındırmaktadır. Zaten Gülen casus çetesinin de rüyası teknokratlar ve bürokratlar eliyle ideal bir toplumsal düzen kurmaktı. Sivil siyasete ve siyasi aktörlere kin beslemelerinin asıl nedeni de budur.

Kemalizm de bunu öngörmektedir. Her ikisinin de öngördüğü ideal sistem arasında bir fark yok, sadece Gülenizm son derece aldatıcı maskeler takabilen bir yapıya sahiptir ama buna karşın Kemalizm buna ihtiyaç duymaz. Fakat bizler ne Balyoz kumpası ne İzmir casusluk tezgahı ve ne de her 10 yılda bir yaşanan askeri darbeleri unutmuş değiliz ve unutamayız. Balyoz mağduriyeti Kemalizmi, daha önceki askeri cuntalar da Gülenizmi meşrulaştıramaz.

Askeri derebeylik rüyası

Gülenizm, Kemalizmin din maskesi takmış halidir. Her ikisi de bu coğrafyanın ve bu toplumun temel değerlerine ve inanç sistemine doğal olarak eklemlenebilen yapılar değildir. Yeni yetme, nevzuhur yapılardır. Zira her ikisi de önce var olan geleneksel değerleri ve yapıları bertaraf etmeyi planlarlar ve ancak daha sonra kendisine alan açabilirler, açabildiler. Kemalizm reddi mirasta bulunarak tutunmaya çalıştı, Gülenizm ise geleneksel İslami yaşamı ibadetlerden arındırıp Protestanlaştırarak kendisini konumlandırdı. Her ikisinin de rüyası askeri bir derebeyliktir. Her ikisi de iç toplumsal dinamikleri dengelemek ve yönetmek için değil bir baskı aracına dönüştürmek için ele alır.

Gülenci çetenin yaşattığı mağduriyetlerin Kemalist ideolojinin yaptıklarını çok çok geride bıraktığı bir gerçek ama bu vakitten sonra kimse bu milleti ölüme de sıtmaya da artık razı edemez. Zira millet çıplak eliyle top mermisini yakalayabilen bir mucize gerçekleştirdi.

Son olarak bugün yaşadığımız sorunların ana kaynağı milletin sahip olduğu temel değerler ve tarihsel mirasa uygun bir devlet yapısı ve ideolojisinin olmamasıdır. Devlet, toplumsal dinamiklerin örgütlenmiş hali olarak bireylerin ortak bilincindeki onaydan meşruiyetini alan bir organizasyondur. Devleti güçlü kılan toplumsal iç dinamiklerle olan uyum düzeyidir. Birinci Dünya Harbi’nde vatanımızı işgale gelen “gâvurlara” karşı koyma cesaretini harekete geçiren askeri bir deha veya siyasi-ideolojik bilinç değildi tamamen geleneksel değerler ve tarihsel mirasımızdı. İnsanlar ülkesini ve namusunu çiğnetmemek için düğüne gider gibi ölüme gitti.

Milletimizin imkansızlıklar içinde, kazma-kürekle ve inançla istiklal harbinde elde ettiği kazanımların üzerine vaktiyle oturan Kemalizm bugün de bize aynı tezgahı kurma çabasındadır. Bir delikten ikinci kez ısırılmamalıyız. Bu coğrafyada yeniden büyük Türkiye’yi kuracak bir imkan doğdu. 300 yıllık rüyamızı gerçekleştirme fırsatı elimizde. Millete ve millet olma ruhuna dayalı olmayan siyasi fantezilerin peşine takılıp iç dinamikleri bir çatışma alanına dönüştüren tüm anlayışları bertaraf edip çoğulcu, adil ve şeffaf bir sistem kurup müreffeh bir ülke olma günü bugündür.

[email protected]