Gülenizm ve Siyonizm arasındaki felsefi düşünsel ilişkiler

Dr. Hamit Akçay/Yazar
29.03.2014

Yahudi ahlakı düalist ve pragmatisttir. Yahudilerin arasında meşru olmayan iş ve tutumlar, Yahudi olmayanlarla yapıldığında meşru addedilebilmektedir. Özellikle son dönemde ortaya konan ahlaki pratiklere bakıldığında Gülencilik’te de benzer yaklaşımların olduğu görülmektedir.


Gülenizm ve Siyonizm arasındaki felsefi düşünsel ilişkiler

on zamanlarda yaşanan güncel gelişmelerin çerçevesinde bu güne değin Gülenizmin gücü, etkileri, örgütlenme biçimi, siyasi bağlantıları çokça ifade edilmesine karşın hareketin felsefi teorik temeline dair sınırlı yorum ve tahliller ortaya konuldu. İslam dünyasında varlık bulmuş pek çok din merkezli hareketler içinde İsrail ile sıcak ilişkiler geliştiren, hatta bu ilişkileri nedeni ile İslamcı bir hükümetle savaşı gözen alan Gülenciliğin Yahudi müktesebatı ile daha spesifik olarak Anglosakson güç odaklarının tesirinde ortaya çıkan Siyonizm ile olan felsefi ve kültürel doğrusu tetkike şayandır. Tarihten bu güne Yahudi toplumları kapalı cemaatçi, etnik temele dayalı, yaşayan kutsal dini lider ve aristokratların birlikte hüküm sürdüğü, göçer topluluklardır. M.Ö 721 yılında Babil kralı Nabukadnesar tarafından Kudüs işgal edilip Yahudiler dünyanın dört bir yanına sürgüne gönderildiğinde Yahudi toplumunu oluşturan temel özellikler bu sürgüne dayalı olarak teşekkül etmiştir. Sürgün sonrasında dünyanın dört bir yanına dağılan Yahudi cemaatleri bir ticari kolonizasyon sistemi kurmuşlar, azınlık oldukları toplumlarda mevcudiyetlerini sürdürebilmek için zihinsel olarak kendilerini dış dünyaya kapatıp düalist bir düşünme ve ahlak sistemi geliştirmiş, toplumsal elitlerle dini liderliğin işbirliğinde bir yönetim sistemi geliştirmişlerdir. Oluşan bu yönetim mekanizmaları tarih boyunca hep büyük güçlerle ittifak içinde olup partnerlik kurmuşlardır. Roma, Sasaniler, Osmanlılar ve Rus İmparatorlukları ile kurulan ittifaklar hep bu kabildendir. Yahudi toplulukları geliştirdikleri bu siyasal strateji nedeni ile destekledikleri küresel güçlerin (örn. Rusya) kaybetmesi halinde çeşitli baskılara da maruz kaldıkları (örn. Naziler, İsabella-Ferdinand İspanyası) bilinmektedir. Yahudi toplumlarının siyasal alanda da tarih boyunca risk yönetimi yaptıkları ve risk ve kazanç arasındaki ilişkiyi çok erken zamanlarda keşfettikleri söylenebilir. Tarih boyunca Yahudi toplumlarının azınlık oldukları toplumlarda hayatta kalmalarının iki asli sebebi mevcuttur. Birincisi kapalı bir cemaat yapısının teşekkülü ile inşa edilen biz ve ötekiler bilinci, ikincisi ise yaşayan dini liderin mutlak otorite kabul edilmesi ile elde edilen konjüktüre uyum sağlama esnekliğidir. Tevrat Yahudiliğin kutsal kitabı olmasına rağmen yaşayan dini liderlerin bu teokratik yapıdaki merkezi rolleri nedeni ile Mişna denilen haham yorumları Yahudiler açısından daha bağlayıcı ve merkezi konumdadır. Büyük Yahudi alimi Meimonides’ten sonra özellikle 16. Yy’dan itibaren ise daha gizemci, esoterik bir kültür Yahudi müktesebatına yerleşmiş, mesela 16. yy sonrası Yahudi gizemciliğinin esas kitabı olan Kabala’yı inkar aforoz edilmek için geçerli bir neden olarak kabul görmeye başlanılmıştır. 

Yönetim anlayışında benzerlik

Siyonizm Anglo-Sakson imparatorluğunun planları çerçevesinde Yahudilik müktesebatının üzerine inşa edilmiş siyasi bir projedir. Yahudiliğin klasik cemaatçi yapısı atılmış yerine doktriner hiyerarşik bir katı teşkilatçılık getirilmiştir. Siyonizm’de bir taraftan Yahudi kültürün esaslarından olan bazı değerler ve gizemcilik korunmuş diğer taraftan ise güce dayalı bir yönetim modeli kurulmuştur. Yahudilik birinci Babil sürgününden sonra tarih boyunca hep sosyolojik bir unsur olan cemaatçilik tabanında hayat bulmuş iken Siyonizm ideolojik bir güç aygıtı olan devleti kurma, ele geçirme misyonu ile ciddi bir düşünsel kopuş gerçekleştirmiştir. Bu sebeple bugün başta Karait Yahudileri olmak üzere otantik pek çok Yahudi cemaati Siyonist İsrail devletini gayrimeşru ve şeytani bir güç oluşumu olarak kabul etmektedir.    

 Yahudi toplumlarının hususen Siyonizmin bu temel karakteristik özellikleri ile Gülencilik kıyas edildiğinde çarpıcı benzerlikler göze çarpmaktadır. 1999 yılında yurtdışına giden Fethullah Gülen bu gidişi katlanılması gereken bir sürgün yeri olarak konumlandırmış İslam tarihinde yer alan hicret ile ilişkilendirmiştir. Burada davet yahut tebliğ faaliyeti yerine sürgün/hicret metaforunun özellikle dikkat çekicidir. Çünkü teknik olarak dünyanın çeşitli yerlerinde okul açmak için gidilmesi dini ıstılah içinde hicret değil davettir. Fethullah Gülen hicret metaforu ile dünyanın her yerine kendisi gibi sürgünlüğü kabullenmiş unsurlarını tıpkı Yahudiliğin ilk dönemlerindeki ticari kolonizasyonlarına benzer koloniler kurmaya teşvik etmiş ve geniş bir ticari ağ sistemi tesis etmiştir. Gülencilikte de yönetim iki seçkin sınıfa dayalı olmuştur: Bizzat Fethullah Gülen tarafından yetiştirilmiş Ruhaniler (ağabeyler) ve iş adamlarının oluşturduğu ticari elitler (himmet). Gizemcilik başlangıcından itibaren Gülenciliğin temel birisidir. Kaynağı belli olmayan peygamber rüyalarının, İslam mistizminde yer almış yakaza’ların, kulaktan kulağa yayılan ve Fethullah Gülen’e atfedilen olağan üstü vasıfların Risale-i Nur gibi rasyonalitesi çok yüksek bir ekolü benimsediğini ileri süren bir yapıda kolayca kabul görmesi oldukça şaşırtıcı bir gerçektir. Gülenciliğin yapılanması çok katmanlı ve dikey olarak teşekkül ettirilmiştir. Yapının merkezine ancak bizzat cemaat içinden yetişmiş kimseler dâhil olabilmektedir. Diğer Müslüman birey ve topluluklar Gülen yapılanması için daima güvenilirlikleri şüpheli ötekiler olmaktan öteye geçememektedir. Kendilerinden yararlanılır, yardımlar alınır ancak asla yapının merkezi unsurlarına dâhil edilmezler. Tıpkı Yahudi toplumlarında olduğu gibi güçlülerle ittifak ve çatışmasızlık yapının esaslı stratejisini oluşturur. Her dönemin en güçlüsü ile ittifak yolları aranır, bu ittifak bulunamazsa yahut kaybeden bir güçle ittifak yapılmışsa derhal mazlumluk söylemi ön plana çıkarılır. Şimdi bu temel karakteristik özelliklerin yanı sıra fikri, düşünsel benzerlikleri de yakından inceleyelim. Yahudilik’te de Gülenizm’de de yönetim güç merkezlidir. Güçlü olanla savaşılmaz ve güce itaat edilir (Otorite’den izin alınmalıydı söylemi). Tevrat Yeşeya 51’de “Zaferim yaklaştı. Kurtarışım ortaya çıktı. Halkları gücümle yöneteceğim. Kıyı halkları bana umut bağladı, umutla gücümü bekliyorlar. Denilmektedir. Yeşaya 14’te ise “O asa ki, halklara gazapla vurdukça vurdu. Ulusları öfkeyle, dinmeyen zulümle yönetti” ifadesi yer almaktadır. Tedricilik Gülencilikte de Yahudi müktesebatında da esas stratejiyi oluşturur. “Bu ulusları önünüzden azar, azar kovacak. Onları birden ortadan kaldıramazsınız. Yoksa çevrenizde yabanıl hayvanlar çoğalır. ( Tevrat, Yasanın Tekrarı 7/21 s 228). Sınıfsal hiyerarşi sadece dışarıdakiler için değil cemaat mensupları içinde de geçerlidir.”18 18 “Krallara ‘değersizsiniz’, soylulara, ‘kötüsünüz’ diyen,19 19 önderlere ayrıcalık tanımayan, zengini yoksuldan çok önemsemeyen O değil mi? Çünkü hepsi O’nun ellerinin işidir.”( Eyüp 34)

Ahlaki benzerlikler 

Yahudi ahlakı düalist ve pragmatisttir. Yahudilerin arasında meşru olmayan iş ve tutumlar, Yahudi olmayanlarla yapıldığında meşru kabul edilirken hedefe götüren her yol meşru addedilebilmektedir. Özellikle son dönemde ortaya konan ahlaki pratiklere bakıldığında Gülencilik’te de benzer yaklaşımların olduğu görülmektedir. Tanrınız RAB verdiği söz uyarınca sizi kutsayacak. Siz birçok ulusa ödünç vereceksiniz, ama siz ödünç almayacaksınız. Siz birçok ulusu yöneteceksiniz, ama onlar sizi yönetmeyecek( Tevrat, Yasanın tekrarı 15/4-6 s237).

Güven: Güvensizlik Yahudi müktesebatında esaslı yer teşkil eder. “Tanrı kullarına güvenmez, Meleklerinde hata bulur da, Çamur evlerde oturanlara, Mayası toprak olanlara, Güveden kolay ezilenlere mi güvenir?” (Mezmurlar 146) “Önderlere, Sizi kurtaramayacak insanlara güvenmeyin.” (Mika 7)  “Koynunuzda yatan karınızın yanında bile sıkı tutun ağzınızı.” 

Uzun yıllar Gülen harekâtında yer almış olan Latif Erdoğan’ın güven, izleme ve dinlemeler hakkındaki beyanatları bu doğrultuda manidardır.

Bir gazete yazısında Gülenizm ile Yahudilik arasındaki felsefi benzerliklerin bütünü ile incelenmesi yer sınırlılığı açısından imkânsızdır. Burada Anglo-Sakson- Siyonist güç odakları ile yakın işbirliği içinde olduğu iddia edilen bir dini/siyasi hareketin siyasal işbirliğinin ötesinde felsefi benzeşme ve benzerliklerinin olup olmadığı üzerinde durulmuş tespit edilen temel benzerlikler yukarıda ifade edilmiştir. Libya inşaat işi yapan bir Türk’ü tanıtırken Arap işadamının Türkleri uzun yılardır Batı ile temasları neticesi elde ettiği disiplin, plan ve programlılık, hırs gibi özelliklerini ifade etmek için kullandığı şu ifade manidardır. “Bunlar Türk, Müslümanlar ama Yahudi gibi çalışıyorlar.”   

[email protected]