Gümrük Birliği mi? Doğrular ebediyyen saklanamaz

Prof. Dr. Harun Gümrükçü / Antalya Bilim Üniversitesi
9.10.2020


Gümrük Birliği mi? Doğrular ebediyyen saklanamaz

1963 tarihinde o zamanki ismiyle Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Türkiye arasında imzalanan popülist ifadesiyle Ankara Antlaşması’nı somuta indirgeyen ve uygulanabilirliğini sağlayan Katma Protokol’ün (KP) müzakeresi 21 Kasım 1971 tarihinde tamamlanmıştır. KP 1 Ocak 1973 tarihinde hukuken (de jure) yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, bu Protokol hükümleri taraflarca müzakerelerin bitiş tarihinden itibaren fiilen (de facto) başlatılmıştır. Bu yolla AET ülkeleri Türk sanayi ürünlerine karşı o zamana kadar uyguladıkları her türlü tarife içi ve tarife dışı engelleri kaldırmayı taahhüt etmiştir. Bir başka ifadeyle, Türk sanayi ürünleri için gümrük muafiyeti, 1 Ocak 1996 yerine 1 Ocak 1971 tarihinde başlamıştır.

Temel yanlışlar

Birinci tarihte tamamen yanlış anlatımlar yoluyla kamuoyumuz aldatılmaktadır. Bu temel yanlışı ikinci yanlış takip etmektedir. KP başlangıçta Türkiye’den o zamanki kısaltılmış ismiyle AET üye ülkelerine sadece sanayi ürünleri değil tam ürünleri kapsayacak bir Gümrük Birliği öngörmekteydi. Türkiye bu ülkelerden ithal edeceği ürünlere uyguladığı gümrük duvarlarını kademeli olarak azaltacak ve en nihayet 31 Aralık 1995 yılına kadar sıfırlayacaktı.

Karşılaştırmalı analiz

Üçüncü yanlış ise, Türkiye AB üye ülkeleriyle ilişkisi olan tek ülke olmadığına göre bu Birliğin diğer üçüncü ülkelerle ilişkileri meselesinde. Bu ilişkilere bakmak ve onlarla Türkiye ile olan ilişkiyi karşılaştırmak ve ondan sonra bir sonuca varmak daha doğru olacaklardır. Bu karşılaştırmalı yöntemle konu analiz edildiğinde KP’ın uygulanmasıyla Türkiye’ye –ortak olmayan ülkelerle kıyaslandığında- daha uygun ticari avantajlar, özel tarife ve kontenjanlar tanındığı intibaı verilmektedir. Analize devam edildiğinde bunların karşılığında Türkiye KP’ın 14, 19/4, 20/2,4 ve 22/6 maddeleriyle A(E)T/AB üye ülke çıkışlı sanayi ürünleri için gümrüklerini kademeli olarak kaldırmanın yanı sıra üçüncü ülkelere tanıdığı ayrıcalıkları otomatik olarak A(E)T/AB üye ülkeleri devletlere de tanımakla yükümlü olmuştur. Ancak, doğal olarak karşı taraf için de geçerli olması gereken bu ilke, karşılıklılık esasına dayanmıyor. Bu nedenle, A(E)T/AB üye ülkeleri Akdeniz ülkeleri çerçevesinde Akdeniz kıyısındaki ülkelere, bunlardan da özellikle Mısır, İsrail, Ürdün ve Lübnan’a, Türkiye’ye kıyasla daha tercihli işlem yaptılar. Bu durum, yukarıda sözü edilen ticari kolaylıkların sadece üç ay gibi kısa bir süre içinde önemini yitirmesine yol açtı. Aynı şekilde söz konusu ülkeler A(E)T/AB üye ülkelerinden daha düzenli ve daha fazla mali yardım aldılar ve karşılığında da A(E)T/AB üye ülkeleri mallarına özel bir gümrük indirme sistemi tanımadılar. Analize devam edildiğinde şu gerçekler ortaya çıkmaktadır:

Türkiye ile Topluluk/Birlik arasında gerçekleşen bir Gümrük Birliği Antlaşması değildir. Bu sınırlı Gümrük Birliği sürecinin tamamlanması için 5 Mart 1995 tarihinde bir Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) tahsis edilmiştir. Bu 1/95 sayılıu Ortaklık Konseyi kararının 1 Ocak 1996 yılında yürürlüğe girmesiyle gümrükler arasında uygulanan sözde asimetrik ilişki bitmekle beraber, bu seferde Türkiye’ye bu sürece eşit koşullarda katılma hakkı verilmemiştir. Buna göre;

a) Ülkemiz Ortak Ticaret Politikası’nın karar alma kurumları içinde yer alamamakta, yani işbirliği kurumsallaştırılamamakta buna bağlı olarak Topluluğun Dış Ticaret Gümrüklerinin ve Dış Ticaret Rejiminin uygulanması sorunlar yumağına dönüşmekte;

b) Ortak Tarım Pazarı’nın gerçekleşmesi dikkate alınmamakta ve 1987’ye kadar gerçekleşen gümrüksüz ihracat hakkı 1996 yılında tekrar yürürlükten kaldırılmıştır, acaba neden? Tarımla ilgili sorunları konuşurken bu gerçek görmezlikten gelinmektedir.

c) Aralık 1986 yılına kadar adım adım gerçekleştirilmesi öngörülen İşgücünün Serbest dolaşımı gerçekleştirilmemiş ve Vizesiz Avrupa hukuku çiğnenerek yürürlüğe konulması engellenmiştir.

d) ATAD’ca verilen kararların Avrupa Hukuku’nun bir parçası olduğu gerçeği inkâr edilmekte ve nihayet

e) Türkiye, Topluluk ortak bütçesine otomatik olarak partner konumunda katılamamaktadır.

f) Avrupa Komisyonu’nun üçüncü ülkelerle yaptığı ayrıcalıklı ticaret antlaşmaları Türkiye’yi otomatikman kapsamamakta; yani Türkiye ayrıca paralel bir anlaşma yapmak zorunda bırakılmaktadır.

Sonuç olarak bir Gümrük Birliği yerine kendine özgü sanayi ürünleriyle sınırlı bir Gümrük Birliği Uyumu sağlandığı söylenirse yerinde olacaktır. Bu gerçekler dikkate alındığında 1970 ve 80’li yıllardaki Türkiye’nin lehine olduğu intibaı yaratan gümrük asimetrisinin 1995’lerin ortasından sonra Türkiye’nin alenen aleyhine bir asimetriye dönüştüğü görülür. Onun için Türkiye 1/95 sayılı baştan beri ucube olan bu ortaklık Konseyi Kararı’nın ortadan kaldırılması için harekete geçmekte daha fazla beklememelidir.

[email protected]