Günde 10 bin nota!

Doç. Dr. Evren Kutlay / Yıldız Teknik Üniversitesi
25.06.2021

Araştırmacılar, bedenimizi dinç tutmak ve fit kalmak için hareket etmeye özen gösterdiğimiz gibi beynimize de egzersiz yaptırmamızı tavsiye ediyor. Müzik bu noktada devreye giriyor. Müzik dinlemek ya da bir çalgı çalmak yaş alma sürecinde beyne iyi geliyor, hafızayı olumlu etkiliyor, kan basıncını, depresyon belirtilerini ve ağrı hissini azaltıyor.


Günde 10 bin nota!

Bilim insanları çok sayıda nöronla dünyaya geldiğimizi fakat beynimizin, kullanmadıklarımızı, çocuk yaşlardan itibaren işe yaramadığı gerekçesiyle ayıkladığını söylüyorlar. Öyleyse nöronlarımızın standart kullanım alanlarını sorgulamalı mıyız? Beynimizin işine yarayanları sayıca çoğaltmalı mıyız? Nasıl tedbirler almak akıllıca olur? Müzikle uğraşmak birden çok bilişsel işlevi harekete geçiren bir eğitim gerektirmektedir. Örneğin klasik müzikte, çok seslilik sebebiyle aynı anda tınlayan farklı sesleri ve ritmi, Türk müziğinde ise mikrotonları ve usul çeşitliliğini duymak, okumak, anlamak ve icra etmek, beyinde eş zamanlı olarak çoklu algısal işleme ve incelikli duyusal-motor koordinasyonu gerektirmektedir.

Uzağa aktarım etkisi

Müzik eğitimi, bu işlevleri günlük olarak yürütmeyi zorunlu kılarak sadece müziğe dair karmaşık süreçleri algılama ve motor becerilerini geliştirmekle kalmayıp bu kazanımların müzikal olmayan işlevlere de aktarılmasını sağlamaktadır. "Uzağa aktarım etkisi" (Far transfer effect) adı verilen bu süreçte müzik eğitimi yoluyla edinilen donanım, sebep-sonuç ilişkisi kurma, planlama, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık fikirleri kavrama gibi uzaysal, matematiksel ve sözel olmayan bilişsel fonksiyonlara adapte edilebilmekte ve dolayısıyla zekâ (IQ) gelişimine olumlu katkı sağlamaktadır. Peki zekâ nedir? Çoklu zekâ kuramını geliştiren Gardner'e göre bir insan bir veya daha fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabiliyor ve problemlere etkili ve verimli çözümler üretebiliyorsa zekidir. Ona göre zekâ tek boyutlu değildir; sözel-dilsel, mantıksal-matematiksel, uzamsal-görsel, bedensel-kinestetik, müziksel, kişisel-varoluşsal, sosyal ve doğacı alanlardan oluşmaktadır.

Müzik kendi başına çoklu zekânın bir boyutu olduğu gibi diğer zekâlarla da ayrı ayrı ilişkilidir. Amerika'da devlet okullarında okuyan 112 bin öğrenci ile yapılan bir çalışmaya göre ilkokul çağında çalgı eğitimi alıp lisede de icra etmeye devam eden öğrenciler, sosyoekonomik geçmişlerinden, cinsiyetlerinden, etnik kökenlerinden veya daha önceki eğitim düzeylerinden bağımsız olarak, müzikle uğraşmayan yaşıtlarından matematik, fen bilimleri ve dil sınavlarından çok daha yüksek notlar almakla kalmamışlar performanslarıyla onlardan bir akademik yıl öne geçmişlerdir. Anaokulu öğrencileriyle yapılan bir başka çalışmada ise piyano dersleri verilen grubun dil becerilerinin geliştiği ortaya çıkmış, müzik eğitiminin ekstra okuma derslerinden daha faydalı olduğu belirtilmiştir. 135 ilkokul öğrencisiyle 4 ay sürdürülen bir araştırmaya göre, piyano ve bilgisayar dersleri, birlikte verildiğinde, öğrencilerin matematiksel ve uzaysal zekâlarını olumlu etkilemektedir. Piyano eğitimi, beynin uzaysal muhakeme becerisini geliştirmektedir. Bu örnekler ve nörobilim literatüründe yer alan benzer birçok çalışma, okul müfredatlarını matematik ve fen bilimleri bombardımanına tutmaktansa müzikle desteklemenin sayısal alanlarda dolaylı yoldan verim sağlayacağını göstermektedir.

Müzikli bilim kariyerleri

Müzik ile zekâ olumlu ilişkisinin iki yönlü olduğunu düşünüyorum: Müzikle uğraşmanın zekâya olumlu etkisi olduğu gibi zekânın da müzik uğraşısına olumlu katkısı vardır. Bir çalgı çalmayı öğrenmek, müzik üzerine düşünmek, müziğin farklı bileşenleriyle hemhal olmak kişinin mevcut matematiksel, uzaysal ve sözel-dil zekâ düzeyini geliştiriyor. Diğer yandan bilim insanlarının müzik alanında sıra dışı performans gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda, bestekâr tıp doktorları Alaeddin Yavaşça'yı, Bülent Tarcan'ı ve İrfan Doğrusöz'ü, Batı'dan ise aynı zamanda doktor ve kimyager olan Rus besteci Alexander Borodin'i örnek verebiliriz. Müziği meslek olarak seçmedikleri halde çalışmalarının odağına yerleştiren bilim insanları da var: Müslüman âlimlerden, müzik teorisi, ses fiziği ve müzik bilim ile ud ve tambur konularında araştırmalarda bulunmuş, rivayete göre kanun çalgısını icat etmiş filozof ve gök bilimci Fârâbi ile halefi, Avrupa'lıların "Fizikçilerin Prensi" olarak adlandırdıkları filozof, hekim, modern Orta Çağ biliminin kurucularından, El Kanun fi't Tıbb (Tıbbın Kanunu) kitabı yedi asır boyunca Avrupa'da üniversitelerde temel kaynak eser olarak okutulmuş İbn-i Sînâ gibi. İbn-i Sînâ, Kitâbbü'ş Şifa'sında müzik eserlerindeki lezzeti ve elemi algılamanın işitme duyusundan değil, o besteden farklı telkinler çıkaran idrak yetisinden kaynaklandığını söylerken belki de yüzyıllar öncesinde müziğin beyin üzerindeki etkisini vurgulamıştır. Peki Osmanlı dönemi şair, hekim ve müzik bilimcilerinden Şuuri Hasan Efendi Ta'dîlü'l Emzice kitabında âlimler için Rast makamının faydalı olduğunu söylerken bir bilim insanı kimliğiyle tavsiye ettiği makamın zekâ üzerindeki etkisini kastediyor olabilir mi? Görülüyor ki Batı'da klasik müzik, rock, pop ve caz müziği üzerine on yıllardır yapılan nörobilim ve müzik eksenli çalışmaların benzerlerinin Türkiye'de Türk-İslam medeniyetlerinden miras bırakılan alt yapı üzerinden bugünkü bilimsel ve teknolojik olanakların ışığında makam müziği ve bileşenleri çerçevesinde yürütülmeye başlanması alandaki büyük boşluğu dolduracak.

Piyano ve genel görelilik

Batı'dan bir örnek olarak ise dâhi fizikçi Albert Einstein'ı ele alalım. İyi bir piyanist ve kemancı olan Einstein'ın beyni müzik ve bilimden denk haz alıyor olmalı ki "Bilimle uğraşmasaydım müzisyen olurdum" sözlerini sarf etmiş. Einstein, fizik ve astronomi çalışmaları yaparken eş zamanlı olarak müzikle uğraşmanın kattığı bilişsel gücü fark etmiş, düşünsel dünyasını içgüdüleri ve imgeleme yöntemiyle canlandırıp matematik ve fiziğe dönüştürürken müzikten edindiği tecrübelerin ve müziğin bilimsel derinliğinin, teorilerine, eşsiz bir estetik boyut kattığını itiraf etmiştir. Hatta eşinin anlattığı bir anıya göre, ünlü fizikçi çalışırken düşünceler içinde kaybolduğu günlerden birinde aniden yerinden kalkarak piyanoya geçmiş, yarım saat boyunca çalarak, yazıp çizerek notalarla meşgul olmuş. Ara ara piyanosunun başına gidip gelerek iki hafta sürdürdüğü çalışmasının sonunda, elinde ünlü "Genel Görelilik Kuramı" nın müsveddesiyle ortaya çıkıvermiş!

Beyin yaşlanmasın

Kronolojik yaşından bağımsız olarak insan beyni, fonksiyonlarını yavaş yavaş kaybetmeye ve bilgiyi işleme hızı düşmeye başladığında yaşlanma ile karşı karşıya kalıyor. Araştırmacılar, bedenimizi dinç tutmak ve fit kalmak için hareket etmeye özen gösterdiğimiz gibi beynimize de egzersiz yaptırmamızı tavsiye ediyorlar. Müzik bu noktada devreye giriyor. Müzik dinlemek ya da bir çalgı çalmak yaş alma sürecinde beyne iyi gelip hafızayı olumlu etkilerken kan basıncını, depresyon belirtilerini ve ağrı hissini azaltıyor.

Hangi müzik türünün beyin için en iyisi olduğu dinleyicisinin kişisel geçmişine, müzikal alt yapısına ve tercihlerine bağlı. Örneğin son yıllarda yapılan çalışmalar, demans hastalıklarında kişinin büyürken dinlediği müzikleri dinlemesinin fayda sağladığını, bellekte müzikle ilişkilenen hafızanın Alzheimer hastalarında dahi yok olmayan duygusal anılara atıf yaptığını ortaya koymuştur. Müzik eğitimli kişiler ise çalışma belleğini görevlendiren bir işi tamamlarken farklı beyin ağlarını etkinleştirdiklerinden, müzik eğitimi olmayanlardan daha az beyin aktivitesine ihtiyaç duyup daha az efor sarf etmekte ve böylelikle bilişsel gerilemeyi ve demans başlangıcını geciktirmektedirler. O zaman "sağlam kafa sağlam vücut" ilişkisini gözetip sağlıklı yaş almak için "Günde 10 bin adım yürü" sloganına "Günde 10 bin nota dinle/söyle/çal" ı eklemeye ne dersiniz? Müziğin akla direkt etkisini bilemesek de akla zekâyı yönetme becerisi dersek, müzikle uğraşmak akıllıca olur gibi duruyor.

[email protected]