Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı soykırım davası, sadece bir hukuk süreci değil, aynı zamanda uluslararası vicdanın test edildiği bir dönüm noktasıdır. Bu dava, gelecekte hangi ülkelerin insan hakları konusunda sadece laf ürettiği, hangilerinin ise bedel ödemeyi göze aldığı ile anılacak. Lahey'deki süreç uzun ve zorlu olabilir. Ancak tarih, sadece mahkeme kararlarını değil, o kararlar alınmadan önce kimlerin nerede durduğunu da not eder.
Ömer Kılıç/ Yazar
7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de 50 binden fazla sivilin hayatını kaybetmesi, insanlık tarihine kara bir leke olarak düştü. Bu lekeyi silmek için kimileri sessiz kalırken, Güney Afrika Cumhuriyeti, Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıdığı soykırım davasıyla tarihin doğru tarafında durduğunu gösterdi.
Sadece coğrafi olarak değil, tarihsel ve kültürel olarak da çatışmanın uzağında sayılabilecek bir ülkenin, İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) soykırım davası açması, uluslararası sistemde ezberleri bozan bir gelişmeydi. Güney Afrika bu adımı atarken, sadece bir hukuk mekanizmasını değil, aynı zamanda kendi tarihsel hafızasını, etik duruşunu ve evrensel vicdanı da harekete geçirdi.
Güney Afrika, 20. yüzyılın büyük insanlık suçlarından biri olan apartheid rejimiyle yıllarca mücadele etmiş bir halkın ülkesidir. Bu rejim döneminde siyahiler temel haklardan mahrum bırakılmış, yaşam alanları daraltılmış, sistematik ayrımcılıkla kuşatılmıştı. Bu acı geçmişin izleri hâlâ silinmemişken, bugün Pretoria yönetiminin Gazze'deki sivil ölümlerini "soykırım riski" olarak tanımlaması, tarihle kurulan ahlaki bir bağın sonucudur.
Güney Afrika Uluslararası İlişikiler ve İşbirliği Bakanı Ronald Lamola'nın UAD'de yaptığı sunmda şu ifadeler yer aldı: "Filistinliler, sistematik olarak öldürülmekte, aç bırakılmakta, yerlerinden edilmektedir. Bu durum, uluslararası hukukta tanımlandığı şekliyle açık bir soykırım suçu oluşturma ihtimali taşımaktadır."
Eski Uluslararası İlişikiler ve İşbirliği Bakanı Pandor ise süreç boyunca Filistin halkının yanında olduklarını vurgularken, İsrail'e karşı açılan bu davayı "hukkun üstünlüğüne ve insan haklarına olan inancın gereği" olarak tanımladı.
Diplomasi tarihinde istisnai bir örnek
Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'na yaptığı başvuru, diplomasi tarihinde istisnai bir örnek olarak kayda geçti. Çünkü davayı açan taraf, doğrudan çatışmanın içinde yer alan bir aktör değildi. Güney Afrika'nın bu hamlesi, klasik çıkar temelli dış politikanın dışına çıkarak "vicdan diplomasisi"nin bir örneğini sundu.
UAD, 26 Ocak 2024'te açıkladığı geçici kararında İsrail'e 6 maddelik ihtiyati tedbir uygulanmasını kararlaştırdı. Bu tedbirler arasında sivillerin korunması, yardım ulaştırılmasının sağlanması ve soykırımı çağrıştıracak açıklama ve eylemlerden kaçınılması gibi başlıklar yer aldı.
Ancak bu kararın üzerinden aylar geçmesine rağmen sahadaki gerçekler değişmedi. UAD'nin 26 Ocak kararı, İsrail'e 'sivil katliamını durdur' emri vermişti. Ancak Temmuz 2024 itibarıyla Gazze'de her gün ortalama 100 sivilin öldürülmesi, uluslararası hukukun araçsızlaştırıldığını gösteriyor. Bu tablo, Güney Afrika'nın davasını bir 'hukuk mücadelesi' olmaktan çıkarıp insanlık adına bir yüzleşmeye dönüştürdü.
İsrail'in UAD kararlarını açıkça ihlali, devletlerin 'hukukun üstünlüğü' iddialarını sorgulatıyor. Öyle ki, İrlanda ve Güney Afrika gibi ülkeler, İsrail'e silah ambargosu uygulayarak, hukukun değil vicdanın peşinden gidiyor.
Siyasetin gölgesinde ahlaki bir duruş
Güney Afrika'nın bu çıkışı, iç siyasette de yankı buldu. Zira Afrika Ulusal Kongresi (ANC), Haziran 2024'te yapılan genel seçimlerde tarihinde ilk kez parlamento çoğunluğunu kaybetti. Bu durum, ANC'nin iktidarını sürdürmek için diğer partilerle koalisyon yapma zorunluluğunu doğurdu. Bazı çevreler, İsrail'e karşı açılan bu davayı, ANC'nin halk nezdinde kaybettiği güveni yeniden tesis etme çabası olarak yorumladı.
Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek var: ANC, her zaman Filistin davasına yakın olmuş bir partidir. Nelson Mandela'nın 1997 yılında sarf ettiği şu sözler hâlâ hafızalardadır: "Biz özgürlüğe kavuşana kadar Filistinliler'in mücadelesi bizim mücadelemizdi. Şimdi de onların özgürlüğe kavuşması için aynı şekilde mücadele etmeliyiz."
Bu çizginin bugün de sürdürülüyor olması, Güney Afrika'nın iç ve dış politikasında Filistin meselesinin sadece pragmatik değil, ideolojik ve ahlaki bir yer tuttuğunu gösteriyor.
Afrika'dan Yükselen Ses
Güney Afrika'nın UAD'ye yaptığı başvuru, kıta genelinde de geniş yankı uyandırdı. Özellikle Cezayir, Namibya, Nijerya ve Senegal gibi ülkeler bu girişimi desteklediklerini açıkladılar. Afrika Birliği de Güney Afrika'nın tutumunu takdir ettiğini bildirdi.
Bu destek, Afrika'nın küresel sistemde sadece tüketici değil, artık normatif bir aktör olarak yer almak istediğinin de işaretidir. Kıta ülkeleri, uzun yıllar boyunca Batılı ülkeler tarafından yönlendirilen karar mekanizmalarının dışında, kendi insani ve siyasi ajandalarını oluşturma çabası içindedir.
Türkiye açısından notlar: Diplomasi, değer temelli mi dlmalı?
Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı dava, Türkiye için de önmli dersler barındırıyor. Türkiye uzun yıllardır "dünya beşten büyüktür" söylemiyle uluslararası adalet sisteminin eşitsizliklerine dikkat çekiyor. Bu bağlamda, Güney Afrika'nın bu hamlesini daha güçlü bir şekilde sahiplenmesi hem dış politika söylemiyle hem de kamuoyu beklentisiyle daha uyumlu oldu.
Türkiye, Filistin meselesinde tarihsel, duygusal ve dini bağlara sahip bir ülke olarak, UAD sürecinde daha görünür ve aktif olmalı. Bu noktada sivil toplumun ve medyanın baskısıyla daha net bir tavır ortaya koymak mümkün.
Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı soykırım davası, sadece bir hukuk süreci değil, aynı zamanda uluslararası vicdanın test edildiği bir dönüm noktasıdır. Bu dava, gelecekte hangi ülkelerin insan hakları konusunda sadece laf ürettiği, hangilerinin ise bedel ödemeyi göze aldığı ile anılacak.
Lahey'deki süreç uzun ve zorlu olabilir. Ancak tarih, sadce mahkeme kararlarını değil, o kararlar alınmadan önce kimlerin nerede durduğunu da not eder.
Ve bu, Güney Afrika'nın adını, yalnız kalmış bir halkın yanında durma cesaretini gösteren ülkeler listesine yazmıştır.