Güvenli alan, neden şimdi?

Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney/ Bahçeşehir Kıbrıs Üni. İİSBF Dekanı/CEMES Başkanı
19.01.2019

Trump, önce “Çekiliyoruz” dedi, sonra “Türkiye’yi ekonomik olarak bitiririz” dedi, sonra da Ankara ile mevcut ekonomik ilişkilerin düzeyinin artırılacağını söyleyerek Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli alan oluşturma fikrini kabul ettiğini açıkladı. Aslında ABD’nin pazarlıklarda alanını genişletmeye de yarayan bu çelişkili kişisel tweet siyaseti, içeride düne kadar Trump’ın desteklediği Suriye’deki terkedilenler lobisini de oyalamaya yönelik bir çaba.


Güvenli alan, neden şimdi?

ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den Amerikan askerini geri çekeceğini açıkladığı günden itibaren Ankara dışında hem kamuoyları nezdinde hem yönetimler nezdinde herkesin kafası çok karışık. Herkes tarafından biliniyor ki bu kararın verildiği andan itibaren Suriye’de oyunun kuralları değişti ve yine herkes tarafından biliniyor ki Trump Amerika’sını oyunun kurallarını değiştirmeye zorlayan nedenler vardı. Sorun bu nedenlerin yüksek sesle dillendirilmesini Washington’da kimsenin istememesi.

Macera bitmedi

Sonuçta ABD için Vietnam tarzı bir savaş, Vietnam’da karşılaştığı tip bir düşman söz konusu değilken, Amerika’nın çocuklarını DEAŞ’a karşı zafer çığlıklarıyla eve geri getirdiklerini söylemek Trump ve çevresinin işine geliyor. Gerçi, Amerikan çocuklarının Ortadoğu macerası da bitmiş değil. Irak’tan Bahreyn’e ABD askerlerinin gidip duracağı Amerikan üsleri bölgede varlığını sürdürecek.  Keza, çekilme kararı verildiğinden beri Trump’ın da bir-iki aykırı açıklama dışında benimsediği “İran tehdidi” söyleminin de Ortadoğu’da Amerikan varlığını meşrulaştıracak şekilde daha da güçlendirildiği unutulmamalı. Açıkçası kimse İran’ın yaptırımlar nedeniyle ne kadar sıkıştığını filan duymak istemiyor.

‘Korkunç İran’ resmi

İran tehdidi kartı, Trump’ın kararıyla aslında “fişi çekilen” Kürecilere, “Fiş olmadan da, akım gelmeden de hayatta kalırsınız merak etmeyin” demek için sürekli çıkartılıp duruluyor. Zaten İran yönetimi de ölmedik ayaktayız mesajını geçen hafta İran heyetinin Irak ziyareti sırasında vermeye çalıştı. Yine de, bugüne kadar kan, din, milis üçgeniyle ittirilen İran siyasetinin sıcak para olmadan nereye kadar dayanabileceği herkesin kuşkusu. Bu nedenle de Tahran hem Avrupa’yı hem Rusya ve Türkiye’yi kaybetmemek için azami dikkat gösterecek, Küre Koalisyonunun arzu ettiği “korkunç İran” resminden uzak durmaya çalışacak gibi de gözüküyor. Kısaca, Küre siyasetinin başarısızlığını ve bu başarısızlıklar yüzünden Trump’ın Suriye’den çekilme kararı vermek zorunda kalışını unutturmak için kullanılacak İran tehdidi yaygarası. Ama bunun da boşlukları var. Öte yandan, Trump’ın Suriye’den çekilmesinin asıl gerekçesi DEAŞ’a karşı kazanılan zafermiş gibi davranılmasının, Küre’nin başarısızlığını gizlemenin ötesinde stratejik bir nedeni var. Trump’a çekilme kararını verdiren asıl nedenin Türkiye’nin caydırıcılığı ve caydırıcılığını güvenilir hale getirme yeteneği olduğu unutulmak isteniyor. Sonuçta, ABD tarafından desteklenen Suriye politikasının, Küre politikalarıyla bağlandığı ayağı sadece İran ve Rusya’yı Suriye özelinde sıkıştırmayı amaçlamıyordu. Asıl amaçlarından birisi Irak, Suriye, Doğu Akdeniz hattında Türkiye’yi sınırlamak, adeta güneyinden çevrelemekti.

DEAŞ bahane

Ankara ise adım, adım, askeriyle, diplomatıyla bu çevrelemenin ilmeklerini Irak ve Suriye’nin kuzeyinde olduğu kadar Doğu Akdeniz’de rakiplere güç göstererek, büyük güçler arasında dengelemeyi aktif olarak başararak, Rusya ve İran’ı ikna ederek, PKK/PYD’yi yenerek ve bölgedeki Arap-Türkmen ve PKK dışı Kürt unsurlara ulaşarak çözdü. Ankara’nın, zayıf askeri aktör (PYD ve Körfez) artı saldırganlığı sıkıcılığa varan İsrail politikalarıyla çevrelenemeyeceğini gören ABD ise Ortadoğu stratejisini değiştirmeden Suriye stratejisini değiştirmeye karar verdi. Bu noktaya kadar iki şey söyleyebiliriz: 1)ABD’de İran tehdidi, Küre’nin demokratikliği, DEAŞ’ın yenilgisi filan bahanelerinin arkasında Ankara’nın sahada ve dengeleme stratejileriyle sağladığı caydırıcılığın ne kadar güçlü olduğunu gören ve Ankara ile anlaşılması gerektiğini düşünen bir kesim var. Ankara da sahada -denge siyaseti nedeniyle de- büyük güçlerle anlaşarak hareket etmeyi tercih edecektir.

Sahada güçlü caydırıcılığınızı az maliyetle ama tüm maliyetleri de göze aldığınızı göstererek pekiştirirseniz, Suriye savaşı gibi çok aktörlü/çok hesaplı/çok koalisyonlu bir mücadelede bir adım önde olursunuz. Bunu en iyi, maliyetleri sınırlamakta zorlanan ABD ve Rusya biliyor. Trump-Erdoğan diyaloğunu, abuk-sabuk tweet mesajlarına, Küre başkentlerinden gönderilen ikinci-üçüncü adam seslenişlerine rağmen sürdüren bu stratejik vizyon. 2) Trump’ın tweet siyasetinin acısını en yakınındakiler daha çok çekiyor. Nitekim, Suriye’den çekilme kararını alırken, bu yönde tweetler atarken ne İsrail’e ne Suudi Arabistan’a ne de İngiltere-Fransa gibi aktörlere danışmış görünüyor. PYD’nin şaşkınlığından anlıyoruz ki Pentagon’a bile çok danışılmadan alınmış bir karar var. Aslında Trump’a da hak vermemek mümkün değil. Sonuçta Ankara’nın hesap bozan caydırıcılığına karşı “SDG güçlü canım” teranesini söylemekten yorulmayan Amerikan ordusu var. Karar alma süreçleri anlatılırken Pentagon’un yavaşlığı ve inatçılığı hep dillendirilirdi de Irak-Suriye siyasetinde ipleri ve sahadaki kazançları kimseye bırakmak istemeyenlerin inatçılığının ABD’nin öz çıkarlarına da zarar verebileceği pek söylenmezdi. Bugün sahada ve dünya politika sahnesinde “Suriye’de terkedilenler lobisinin” bu kadar ses çıkarabilmesinin ardında bu küçük hikayeler de var tabii.

Terkedilenler lobisi

100-200 askeri üzerinden siyaset yapabileceğini düşünen Fransa’dan, sahada küçük krallar gibi davranmaya alışan Pentagon-YPG kadrolarına, bölgesel hegemonya hayallerinin rakibini -belki de kendi elleriyle- yaratan İsrail’e Amerika’nın Suriye siyasetinde terk edilenler son günlerde Trump’ın kararını DEAŞ tehdidi üzerinden sorguluyorlardı ki, bugüne karşı nedense hiç olmayan şey gerçekleşti ve Münbiç’te DEAŞ Amerikan askerlerine karşı saldırı düzenlemeye karar verdi. DEAŞ Suriye’den çekilmeye karar veren ABD askerlerini neden öldürmeyi istesin sorusu bir yana saldırının zamanlaması o kadar manidardı ki insana ister istemez “Trump’ın Fırat’ın doğusundan çekilme fikrini sabote etmek isteyenler ne kadar ileri gidebilirler” sorusunu sorduruyordu. Washington’da da bu rahatsız edici soru sorulmuş olmalı ki, zaten sürekli çelişkili konuşan Trump, açıklamalarındaki çelişki dozunu daha da artırdı. Bilinen hikâye; Trump, önce “Çekiliyoruz” dedi, sonra “Türkiye’yi ekonomik olarak bitiririz” dedi, sonra da Ankara ile mevcut ekonomik ilişkilerin düzeyinin artırılacağını söyleyerek Suriye’nin kuzeyinde- Fırat’ın doğusunda- 20 mil (32 km) derinlikte bir güvenli alan oluşturma fikrini kabul ettiğini açıkladı. Tüm bu aşırı çelişkili ifade kullanma stratejisinin sadece Trump’ın siyaset bilmezliği ile açıklanamayacağını düşünenlerdenim. Aslında ABD’nin pazarlıklarda alanını genişletmeye de yarayan bu çelişkili kişisel tweet siyaseti, içeride düne kadar Trump’ın desteklediği Suriye’deki terkedilenler lobisini de oyalamaya yönelik bir çaba. Ne de olsa, bugüne kadar özgüvenle şişirilen yelkenler hem sahayı hem de Trump’ın koltuğunu sallayabilecek cesarete sahip olduklarını gösteriyor. Münbiç patlaması ve düne kadar komada tutulan DEAŞ’ın birdenbire canlandırılmasının anlamı budur.

Suriye söz konusu olduğunda DEAŞ saldırısından medet umanların listesi aslında epey uzun ama en memnunlar arasında PYD/YPG kadrolarının olduğu bir gerçek. Zira, PKK’nın şimdiki en önemli amacı ABD’nin Suriye’de kalarak PYD üzerindeki himayesini sürdürmesini sağlamak. Gerçi YPG’nin sadece ABD’ye dayanma, Kürt siyasetini tekelleştirme politikası bugün görülüyor ki bir sonuç vermediği gibi YPG’nin de alanını Kürecilerle sınırlamış. Dolaysıyla YPG’nin sadece ABD/Küre’ye güvenmek konusunda bir pişmanlığı varsa da (ki Trump’ın kararı sonrası bir çabuk Şam’ın kapısını çalmalar, pişmanlıklar yaşandığını da gösteriyor) artık onun için çok geç. ABD’yi ikna etmek YPG’nin tek çaresi bu nedenle PYD, Trump’a baskı yapabilecek her türlü girişime destek verecektir. Öyleyse, YPG/PYD/PKK’nın Trump’ı Suriye konusunda zorlamaya karar veren Küre koalisyonunun (İsrail lobisi, BAE, Suudi Arabistan ve Mısır) politikalarını çok dikkatli takip ettiğini, eylemlerini buradan gelen işaretler doğrultusunda yapacaklarını söyleyebiliriz. Sözün özü, terkedilenlerin hedefinde şimdi “güvenli alan” fikri var ve PKK/PYD/YPG’nin yanında DEAŞ’a da “maşa” rolü verilmiş gözüküyor. Küre, “güvenli alanın” Türkiye’nin istediği şekilde oluşturulması halinde Türkiye’yi güneyden terör kuşağı ile çevirip karasularına hapsetme, Akdeniz’den dışlama stratejisinin tamamen çökeceğini biliyor. Bu, Türkiye bölgede tehditleri dengeleyen, gücü dengeleyen bir aktör olarak varlığını pekiştirecek demek. Bu, bölgede bölgesel hegemonya hayalini kim görüyorsa (Riyad treni kaçırmış, Mısır bitik, PYD kaybetmiş, İran zaten ABD tarafından dışlanmış görünürken listemizde maalesef sadece Tel-Aviv kalıyor) ona, onun bu hayalinin asla gerçek olmayacağının aşikâr bir şekilde gösterilmesidir. Bu tür hayaller için o kadar kan döküldü, PKK vb terör örgütleri o kadar çok kullanıldı ki, şimdi de DEAŞ kullanılmış, dört Amerikan askerinin kanı Münbiç’e akmış, durum kimseyi şaşırtmıyor. Fakat Münbiç saldırısının bir gösterge olduğu da unutulmamalı. Trump’ın aldığı çekilme kararı ile ne olduğunu şaşıran terkedilenler lobisinin, mağlup Küre kuşağının üzerindeki şaşkınlığı atıp harekete geçtiği görülüyor. Üstelik her konuda aceleci Fransa (Münbiç saldırısı sonrası DEAŞ bitmedi açıklamasını hiç duraksamadan yaptı) ve ağzında bakla ıslanmayan İsrail (bazı yetkililer Akdeniz’de Türkiye’yi Tel Aviv’in tek rakibi gördüklerini açıklayıverdiler) ile de sınırlı değil harekete geçenler, ABD’de müesses nizam 1990’lardan beri kurduğu PKK stratejisinden vazgeçmekte zorlanıyor. Sonuçta herkes koro halinde DEAŞ bitmedi (yani bitiremedik, yani bitirmedik) şarkısını söylüyor. En sonunda Münbiç’te DEAŞ’ı kanlı-canlı görünür de kıldılar.

Denetim mekanizması

Ankara’nın olan biteni çok yakından takip ettiğini görüyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan Münbiç’teki DEAŞ terörist saldırısının ardından yaptığı açıklamada, bu terörist saldırının Trump’ın çekilme kararını etkilemeyeceğini belirtti. Erdoğan’a göre (ABD kamuoyu ve Trump’a sesleniyor) aksi bir durum, DEAŞ’ın zaferi olacaktır. Aslında, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ifadesiyle bu ve benzeri girişimlerin Trump’ı Suriye’den çekilme kararından vazgeçirmeye yeterli olmadığını da söylemek istiyor. Ankara’nın temennisi bu yöndedir, çünkü Türkiye’nin politikası değişmemiştir. Ankara büyük güçleri dengeleme içerisinde ikna etme ama caydırıcılığını da askeri görünürlükle güçlendirme stratejisine devam etmektedir. Ankara’nın tavrında milim değişim olmaması hiç şaşırtıcı değil çünkü beka mücadelesinde gelinen noktada Ankara ne istediğini ve ne istemediğini çok net biliyor.

Şu anda, ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından sıklıkla tartışılmakta olan güvenli bölge fikri bundan tam altı sene önce 2013’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ABD ile Avrupalı müttefiklerimize önerilmişti. Türkiye’nin bütün ısrarlarına rağmen söz konusu güvenli bölge fikri kabul ettirilemedi. O gün Türkiye’yi reddedenler, bugün Suriye’nin içinde bulunduğu çıkmazı inşa edenlerdir. Fırat’ın doğusunda yaşayanlara PYD/Pentagon kralcıkları ve DEAŞ terörizmi arasında var olmak yazgısı sunuldu uzun süre. Suriye’de geçen zaman zarfında, iç savaşa müdahil olan bölge-bölge dışı devletlerin ülkede sürdürdükleri vekalet savaşları ile Suriye’de durum içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ankara karşısındaki oldukça bu karmaşık bu tablo içinde, güvenli bölge fikri reddedildikten sonra da Suriye’den kendisine yönelen tehditlerin önemli bir kısmını sahada ve masada püskürtmeyi başardı. Türkiye Cerablus, El-Bab ve Afrin’de tamamen kendi imkanlarıyla de facto bir güvenli bölge de oluşturdu. Suriyeliler halihazırda adı geçen yerlerde kendi yerel yönetimleri vasıtasıyla yaşamlarını huzur içinde sürdürmekte. Ankara, de-facto güvenli bölge politikasını, Suriye’nin toprak bütünlüğüne zarar vermeden yerel siyasetin önünü açabilecek bir önlem ve terörle mücadelenin kalıcı bir aracı olarak benimsedi. Bunun dışında, eğer Cereblus-El Bab-Afrin örneklerinde başarılı olursa, Suriye’de bir çabuk reddedilen Türkiye’nin denetiminde güvenli bölge fikrinin tekrar masaya gelebileceğini de umuyordu.

ABD Başkanı Trump’ın önerisiyle gündeme gelen güvenli bölge fikri de Ankara’dan bu çerçevede okunuyor. Türkiye Fırat’ın doğusunda Ankara’nın kontrolünde terörden arındırılmış 32 kilometre derinliğinde güvenli bir alan oluşturulabilirse buranın da aynı Cerablus-El-Bab-Afrin gibi bir istikrar alanına dönüştürülmesi mümkün olacak. Türkiye bu alanın Türkiye’ye düşman terör unsurları tarafından bir korumalı limana dönüştürülmesine izin vermemeye kararlı. Bu nedenle söz konusu alanın kontrol ve denetiminin Ankara’da olması bir zorunluluk. Türkiye’nin arzuladığı şekilde oluşturulacak bu güvenli alan ortaya çıktığında-yani bu alanın tamamının kontrol ve denetimi Ankara’ya bırakıldığında-, Ankara bekası ile ilgili en önemli tehdidi-PKK/PYD sorununu- arzu ettiği gibi- sınırlarının oldukça ilerisine ötelemiş olacak.  Ayrıca, tıpkı Cerablus’ta olduğu gibi Türkiye’de mülteci konumunda bulunan Suriyelilerin önemli bir kısmının yeni güvenli alana dönmesi ile bugüne kadar terör örgütlerinin elinde tekelleşmiş siyaset (Kürt siyasetinden Suriye siyasetine) yeni bir başlangıç yapma imkânı bulacak. Sonuçta sadece güvenlik açısından değil, insani açıdan da siyasi açıdan da yeni başlangıçlara kapı açabilecek bir gelişmeden bahsediyoruz. Türkiye Suriye’deki yerel unsurların Suriye’nin geleceğinde yer almasına, bu unsurlar Ankara’ya karşı terör silahını kullanmamış unsurlar olduğu müddetçe çok önem veriyor. Neredeyse sekiz yılını doldurmuş bir savaşın bitişi hep paylaşımlar bağlamında değerlendiriliyor. Oysa Suriye insanının ve siyasetinin normalleşebilmesi Suriye’nin toprak bütünlüğünün de garantisi. Nitekim böyle bir dönüşüm Türkiye’nin denetimindeki güvenli alanlarla başlatılabilir ve gelecekte kurulacak Suriye masasında hem Türkiye’nin hem de ÖSO’nun eli daha da sağlamlaşabilir. Eğer Ankara, şimdi ABD’nin çekilmesi ertesinde, tüm provokasyonlara rağmen, izlemiş olduğu çoklu diplomasi ve sahada askeri/siyasi olarak varlık gösterme sonucu Fırat’ın doğusunda bir güvenli alan oluşturma ve kontrol etme şansı yakalarsa; üstelik bunu silaha dahi başvurmasına gerek kalmadan ABD ve Rusya’yı ikna ederek sağlarsa bu büyük bir başarıdır. Maliyeti azaltılmış bir güvenlik politikasıdır. Ankara’nın bekası için tüm maliyetleri göze aldığını hepimiz biliyoruz, çok sık da tekrar ediyoruz. Ancak Ankara’nın “dengenin dengeleyici” konumunu benimseyerek, maliyetleri çeşitlendiren, fırsatları kollayan, akıllı ve soğukkanlı politika üretebilen, maliyeti az siyasi getirisi çok fırsatları ucuz provokasyonlara yem etmeyecek tecrübede bir aktör olduğunu, bu bağlamda bölgesel bir aklı temsil ettiğini fazla söylemiyoruz.

Ankara oyunu yine bozacak

Türkiye son sekiz senede Suriye konusunda tüm aktörlerle sahada ve masada dengenin dengeleyicisi olma konusunda muazzam bir tecrübe edindi. Türkiye pek çok kere oyununu bozduğu Küre koalisyonu ve destekçilerinin oyununu bir kez daha bozmaya muvaffak olmak için harekete geçti. Trump’la yapılan telefon görüşmesi, ABD-Türkiye Genel Kurmay Başkanlarının Brüksel görüşmeleri ile birlikte 23 Ocak’ta gerçekleştirilecek Rusya ziyareti Küre koalisyonunun oyununu bertaraf etme girişimleri olarak okunmalı. Bu noktada, güvenli alan konusunda Rusya’nın onayı oldukça kritik önemde. Ancak, Moskova’dan esen rüzgarlar şimdilik Ankara’yı fazla zorlamayacak gibi görünüyor. Nitekim Lavrov Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması şartıyla Türkiye dahil olmak üzere, Suriye’nin komşuları ile bölgedeki tüm tarafların güvenliğini ve çıkarlarını koruyacağız dedi. Türkiye’nin bu çoklu diplomatik girişimleri sonucu güvenli alan oluşturulması yönündeki başarısı hem Suriye’nin geleceği hem de Ortadoğu bölgesi ve ötesinde Ankara’nın aleyhine kurulmak istenen dengeleri alt-üst edecek güçte açılımlara neden olabilecek. İşte, bunun farkında olan, tüm ABD’nin çekilme kararı karşıtları bir araya gelmiş bu gidişatı engellemek için planlar yapıyor. Ama nafile Ankara kararlı; sabır ve akılla yoluna durmadan devam ediyor.         

@nursinguney