Güvenlik kaygısından güven telkin etmeye

Adnan Boynukara / AK Parti Adıyaman Milletvekili
23.12.2017

Emperyalistler tarafından dayatılan güvenlik kaygısının sonucu olarak ortaya çıkan içe kapanmacı anlayışın terk edilmesi çok önemlidir. Yani; eksenimizi kendimizin tayin edeceği bir süreci hayata geçirmek! Özünde mesele; kendi vatandaşını tehdit olarak görmeyen bir anlayışın tüm karar alma süreçlerine nüfuz etmesidir.


Güvenlik kaygısından güven telkin etmeye
Oscar Wilde, kendine gönderilen bir mektupta, “Siz kendi kaideniz üzerinde olmadığınızda bir anlam ifade etmezsiniz” denildiğini aktarır. Bu ifade, her olgunun kendine özgü bir kaidesi olduğunu vurguluyor. Yani; kaidesi/ekseni olmayanın itibarı ve değeri olmayacağını ortaya koyuyor. Buradan hareketle dünyadaki süreç analiz edildiğinde, iki temel kaidenin/eksenin olduğu görülür: Ticaret ve güvenlik/güvenlik kaygısı! Küresel gücü elinde bulunduran devletler için ana kaide/eksen ticarettir. Bunu, babası sömürgeler bakanı olan İngiltere başbakanı Chamberlain, “imparatorluk ticarettir” ifadesiyle ortaya koymaktadır. Diğer detayların tamamı, bu amaca hizmet ettikleri oranda kıymetli ve kabul edilebilir. Yani; kültür, sanat, bilim, teknoloji, hatta güvenlik gibi tüm araçları motive eden unsur, aslında tektir ve bu da uluslararası ticarettir. Çağın sömürge mekanizmalarını ellerinde bulunduranlar, diğer ülkelere güvenliği/güvenlik kaygısını dayatıyor. Çünkü bu ülkelerin pozisyonlarını, kendi çıkarları için biçimlendirmek istiyorlar ve bu konuda ısrarcılar.
 
Ya Türkiye? Türkiye’nin yaşadığı birçok meselenin özü ve bunların konuşulamamasının altında yatan temel sebep, küreselciler ve günümüzün ‘sömürge’ güçlerinin dayatmış olduğu güvenlik kaygısıdır. Dayatılan güvenlik kaygısı ile imparatorluğun çöküş döneminde yaşadığımız toprak kaybının neden olduğu ruh hali birleştiğinde mevcut durum ortaya çıkıyor. Tüm insani gelişmelere rağmen, iç ve dış siyasetimizin, bütünüyle güvenlik kaygısı esasına dayandırmasının sebebi, emperyalist zihniyetin hala yürürlükte olmasıdır. Bu zihniyetin; Türkiye’yi postmodern sömürge ülkesi olarak kodladığı açık! Bahsettiğimiz kodlamanın sonucu olarak farklı yöntemleri kullanmaktan çekinmemektedirler. Öyle ki; kendi çıkarlarına hizmet eden isimlerin yönetime getirilmesi, müstemleke statüsünün devam ettirilmeye çalışılması, açık ve gizli tehditlerle hegemonya kurma oyunlarının güncellenmesi gibi faaliyetler bilinçli olarak sürdürülmektedir. Devasa güçlerini kullanarak ülke içinde ve ülke dışında istedikleri örgütlenmeleri, açık, gizli ya da hileli yönlendirmeleri ve manipülasyonları yapmaktan çekinmemektedirler.  İşte; 7 Şubat 2012 tarihinde başlayan ve süreç içinde birbirinden farklıymış gibi görünen, ama aynı akıl tarafından kurgulandığı bilinen oyunların tümü, bahsettiğimiz bu denklemin ürünüdür.
 
Kaygıya teslimin sonucu
 
Bu ülkede yaşayan hemen herkes, dayatılan güvenlik kaygısının neden olduğu olumsuz sonuçları yaşadı. Güvenlik kaygısı üzerinden güç kullanmanın ve bu gücün kullanımında tercih edilen usulün ihlallere ve istismarlara neden olduğunu da biliyoruz. Öyle ki; bahsettiğimiz kuşatmanın sonucu olarak uygulamak istedikleri negatif politikaları meşrulaştırmak için iç meselelerden kaynaklı güvenlik riskleri farklı yansıtılmış ve tehdit analizleri abartılmıştır. Farklı düşünceler iç tehdit kavramı ile tanımlanmış ve hedefe konulmuştur. Aslında; kendi birikimini unutunca, tarihsel bağı yok sayınca ve dayatmalara teslim olununca ortaya çıkan sonuç bu! Türkiye; kendine dayatılan ‘öğretilmiş zaaf’ olan güvenlik kaygısına itiraz eden, ülkeler arası eşitler ilişkisine vurgu yapan, vatandaşı tehdit olarak görmekten vazgeçen ve yüzünü dışarıya çeviren siyasi kadrolar tarafından yönetildikçe hedefe konulmuş ve operasyonlara muhatap olmuştur. Özellikle, Cumhurbaşkanımızı hedefleyen operatif eylemlerin tümü bu kapsamdadır. 2012’de başlayan operasyonlar dikkate alındığında, bu tutumun kendini yenileyerek devam edeceği de görülür. Önümüzdeki süreçte; etnik ve ideolojik çatışma alanlarını test etme, ekonomik tehditler üretme, güvenlik mekanizmalarında görev yapan bürokratlar arasında sivil siyaset karşıtlığını besleme ve bunlardan hareketle sivil siyaseti sabote etme gibi operasyonlara karşı duyarlı olmak önemli. Özünde bu operasyonların tümünün temel hedefi, Türkiye’yi güvenlik kaygısı kıskacında tutmaktır. Yani, çıkmazda tutmak! Dolayısıyla bu oyun bozulmadan, Türkiye’nin bağımsız politikalar üretmesi zor.
 
Biz ne yapmalıyız?
 
15 Temmuz darbesinden sonra, darbenin arkasındaki aklın, sivil siyaseti bloke etmek, etki altına almak için yeni mayınlar döşeyerek güvenlik kaygısını kalıcı kılmak istediğini biliyoruz. Bu, onların kurduğu oyunun temel amacıdır. Cevabı önemli olan konu ise “biz ne yapmalıyız” sorusudur.
 
Aslında Türkiye’nin yapması gereken şey oldukça basit ve net. Bu oyunu boşa çıkarmak için üç temel faaliyetten bahsetmek mümkün. (1) Türkiye’yi güvenlik kaygısına esir etmeye yönelik çabaların, emperyalistlerin organize ettiği başarısız darbe girişiminden sonra, farklı bir formda sürdürülmek istendiğini görmeliyiz. Buradan hareketle, kaynağı ve doğruluğu belli olmayan haberlerle normalleşme ötelenmektedir. Bu, milletin ve ülkenin geleceği açısından sorunlu bir durumdur. Çünkü yanlış yapma kanallarını açık tutmak ve yanlışa yönlendirmek istiyorlar. Yapılması gereken; 15 Temmuz’u, darbeci geleneği ve darbeci geleneğin hamisini unutmadan, gerekli tedbirleri almak, suçluları cezalandırmak ve darbe koşullarının oluşturduğu negatif vasattan sıyrılmaktır. (2) Geçmiş dönemlerden bu yana, emperyalistler tarafından dayatılan güvenlik kaygısının sonucu olarak ortaya çıkan içe kapanmacı anlayışın terk edilmesi de çok önemlidir. Yani; eksenimizi kendimizin tayin edeceği bir süreci hayata geçirmek! Bu konuda ciddi adımların atıldığını biliyoruz. Ancak zihniyet dönüşümünün, tek başına, yönetim sürecindeki isimlerin değişmesiyle sağlanamayacağını da unutmayalım. Özünde mesele; kendi vatandaşını tehdit olarak görmeyen bir anlayışın tüm karar alma süreçlerine nüfuz etmesi meselesidir. (3) Bu oyunları bozmak için yapılması gereken diğer bir çalışma ise toplumsal yapıyı tahkim etmektir. Yani; toplumsal yapının tüm unsurlarını, ayrımsız bir araya getirmek ve bunu siyaset üstü gören bir geleneği inşa etmek. Kısacası; dayatılmış ve öğretilmiş zaaflardan sıyrılmak! İşte; küresel unsurların ve güvenlik kaygısını kullanarak içeride oyun kurmak isteyenlerin tüm kirli emellerini boşa çıkartacak olan çabalardan birisi de bu.  Bu çabaların sonucunda, ülke olarak, kendi doğal eksenimizin üzerine oturabilir ve sorunlarımızın tümünü çözebiliriz. 15 Temmuz hain darbe girişimi üzerinden kurulmak istenen oyunları boşa çıkartmış oluruz. Daha da önemlisi, zaaflarımızdan kurtulma imkanını buluruz. Çünkü Türkiye’nin ve yüzünü Türkiye’ye çevirmiş olan tüm mazlumların ihtiyacı bu…
 
@AdnanBoynukara