‘Güvenlik yoksa petrol de yok' dönemi mi?

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
15.04.2023

2020'li yıllardan itibaren ABD'nin küresel petrol piyasalarındaki liderlik rolünün zayıflamasının en önemli iki sebebinden bahsedilebilir; ABD'nin enerji arzını artırma politikası ve enerji zengini Körfez monarşilerine sağladığı fiili güvenlik garantilerini azaltma girişimi.


‘Güvenlik yoksa petrol de yok' dönemi mi?

Son dönemde petrol endüstrisinin en önemli kurumu olan OPEC+'ın aldığı kararlar küresel petrol piyasalarında köklü değişim işaretleri olarak okunmalıdır. ABD'nin her OPEC+ toplantısı öncesi ortaya koyduğu tehdit ve tepkiye rağmen çıkan arz kesintisi kararları bu köklü değişimin en önemli işaretidir. Geçtiğimiz hafta düzenlenen OPEC+ toplantısında ABD'nin tehdit ve tepkilerine rağmen ciddi bir arz kesintisi kararı çıktı. Benzer bir arz kesintisi kararı da ABD'nin yaptırım tehditlerine rağmen Ekim 2022 yılında alınmıştı. Halbuki ABD Başkanı Jeo Biden Temmuz 2022'de petrol arzının artırılmasını temin etmek için Riyad'a çok tartışmalı bir ziyaret düzenlemişti. Bir yıl içinde peş peşe alınan arz kesintisi kararları Biden'in bu ziyaretinin başarısız olduğunu ortaya koymakta.

Rezerv para niteliği

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ABD'nin küresel hegemonyasının en çok hissedildiği alanlardan birisi de petrol piyasaları olmuştur. Petrol piyasalarındaki ABD hegemonyası iki şekilde tezahür etmiştir; petrol arzı ve fiyatının ABD tarafından belirlenmesi ve petrolün ABD para birimi olan dolarla alınıp satılması. Bu durum bir taraftan ABD'nin kapitalist dünyadaki liderliğini perçinlerken diğer taraftan doların küresel ölçekte rezerv para olma niteliğini güçlendirmiştir. Bu süreçte ABD, petrolü politik bir silah olarak kullanmış, piyasaya yön vermek suretiyle rakiplerini cezalandırma ve müttefiklerini ödüllendirme imkanına sahip olmuştur.

Ancak son dönemde petrol piyasalarında ABD hegemonyasının zayıfladığını ortaya koyan gelişmelere şahit olmaktayız. Özellikle Biden'in başkan seçilmesiyle başlayan süreçte küresel petrol piyasalarında ABD'nin hiç de hoşnut olmadığı gelişmeler yaşanmakta. ABD'ye rağmen üretim kesintilerine, fiyat dalgalanmalarına ve petrol ticaretinde dolar dışında para birimlerinin kullanılmaya başlandığına şahit olduğumuz bu dönemde artık piyasada bir ABD hegemonyasından bahsetmek oldukça güçtür.

ABD hegemonyasının gerekçeleri

II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası düzen önemli ölçüde ABD'nin askeri ve ekonomik liderliğinde şekillenmiştir. Oluşan küresel düzenin en önemli unsurlarından biri de petrol piyasalarının işleyişine dair norm ve kuralların tespitidir. Küresel petrol piyasasının işleyişi ise ABD'nin piyasaya aktif müdahalesiyle şekillenmiştir. Dolayısıyla II. Dünya Savaşı sonrası petrol piyasalarında bir ABD hegemonyasından bahsedebiliriz.

İki kritik olay

Küresel petrol piyasalarında ABD hegemonyasının teşekkülünde ve tahkiminde rol oynayan iki kritik olay bulunmaktadır. İlk olarak; 14 Şubat 1945 yılında ABD Başkanı F. D. Rosvelt ile Suudi Kralı Abdülaziz bin Suud'un Kızıldeniz'deki ABD zırhlısında yaptıkları uzun görüşme küresel petrol piyasalarının işleyişinde önemli bir milat olarak kabul edilebilir. Bu görüşmede imzalanan "petrol karşılığı güvenlik" zımni anlaşması uzun yıllar hem ABD-Suudi ilişkilerinin hem de petrol piyasalarının işleyişinin temel belirleyicisi olmuştur. Anlaşmayla ABD, Suudi toprak bütünlüğü ve rejim güvenliğinin garantörü olmuştur.

İkici olarak; 1973 yılındaki petrol ambargosu sonrası ABD hazine görevlileri ile Suudi yetkililer arasında imzalanan gizli anlaşma, Bretten Woods düzeni sonrası petrolün dolarla alınıp satılmasında ve petro-dolarların istikametinin tayininde önemli bir rol oynamıştır. Bu anlaşmayla petrol gelirleri katlanan Suudi Arabistan'ın elde ettiği gelirin önemli bir kısmını ABD hazine tahvillerine yatırması sağlanmıştır. 1972 yılında 6.4 milyar dolar olan Suudi Arabistan'ın petrol gelirleri 1974 yılında 27.7 milyar dolara, 1981 yılında ise 102 milyar dolara çıkmıştır. İmzalanan bu anlaşmayla Suudi petro-dolarları elli yıl boyunca kesintisiz bir biçimde ABD hazine tahvillerine akmıştır.

Sayılan her iki gelişme ABD'yi küresel petrol piyasalarının hegemon gücü yapmıştır. Yukarıda sayılan iki kritik olay ABD'nin petrol piyasalarını domine etmesinde ABD-Suudi ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Güvenlik alanındaki işbirliği ise bu ilişkinin temelini teşkil etmiştir.

Ekonomik olarak bir "dev" olsa da askeri kabiliyet ve kapasite bakımından bir "cüce" olan, "zayıf devlet" yapısı sebebiyle sürekli rejim güvenliği" sorunu yaşayan, hem içeriden hem de Mısır, İran ve Irak gibi bölgenin önemli aktörler tarafından uzun yıllar tehdit edilen Suudi rejimi ancak ABD gibi güçlü bir güvenlik sağlayıcısının desteği sayesinde toprak bütünlüğünü ve rejim güvenliğini koruyabilmiştir. Dolayısıyla ABD, başta Suudi Arabistan olmak üzere petrol zengini Körfez ülkelerine uzun yıllar boyunca sağladığı fiili güvenlik garantileri sayesinde petrol piyasalarının hegemon aktörü olmuştur.

Petrol piyasalarında ABD hegemonyasının sonu mu?

2020'li yıllardan itibaren ABD'nin küresel petrol piyasalarındaki liderlik rolünün zayıflamasının en önemli iki sebebinden bahsedilebilir; ABD'nin enerji arzını artırma politikası ve enerji zengini Körfez monarşilerine sağladığı fiili güvenlik garantilerini azaltma girişimi.

İlk olarak 2010'lu yıllardan itibaren ABD'de artan kaya gazı üretimi sayesinde ABD 2022 yılında dünyanın en çok petrol üreten ülkesi olmuştur. Dolayısıyla başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri Avrupa ve Asya piyasalarında ABD ile rekabet etmek durumunda kalmıştır. Politik ve askeri liderliğine ilaveten büyük bir enerji ihracatçısı haline gelen ABD'nin enerjiyi, Rusya'ya uygulanan yaptırımlar ve tavan fiyat politikası gibi, kendi politik çıkarları için bir silah olarak kullanmak istemesi Körfez ülkelerinde ciddi bir rahatsızlığa yol açmaktadır.

Güvensizlik algısı

İkinci ve en önemli sebep II. Dünya Savaşı sonrası Körfez güvenliğinin başat aktörü olan ABD'nin bölge ülkelerine sağladığı fiili güvenlik garantilerinden sıyrılma girişimidir. İşgal sonrası Irak'ın İran nüfuzuna düşmesine ve Arap Baharı sürecinde muhafazakâr Arap rejimlerinin sokak hareketleriyle devrilmesine ABD'nin göz yumması bölge ülkelerinde ciddi bir güvensizlik algısı yaratmıştır.

Ancak Körfez ülkelerinin hissettiği en derin güvensizlik 2019 yılında gerçekleşen saldırılar sonucu ortaya çıkmıştır. Eylül 2019'da Abkayk ve Hureys'teki Suudi ARAMCO tesislerine düzenlenen saldırlar ABD'nin Körfezdeki müttefiklerine uzun yıllardır sağladığı fiili güvenlik garantilerin sonuna gelindiğini gösteren en önemli gelişme olmuştur. Söz konusu ARAMCO tesislerinin Suudi toplam petrol üretiminin yaklaşık yarısını (5,7 milyon varil/gün), toplam küresel petrol arzının ise yaklaşık yüzde 5'ini tek başına sağlıyor olması sebebiyle bu saldırılar bölgesel ve küresel alanda şok etkisi açığa çıkarmıştır. Bu saldırı, I. Körfez Savaşı'ndan beri en büyük üretim kesintisine yol açtığı için saldırı sonrası petrol fiyatları güvenlik endişesiyle yaklaşık yüzde 20 oranında artarak 70 doların üzerine çıkmıştır.

İran ya da Yemen kaynaklı olsun 2 milyon dolardan daha az bir maliyetli seyir füzesi veya insansız hava araçlarıyla 17 dakikada düzenlenen saldırı, Suudi ekonomisine ve petrol endüstrisine milyarlarca dolar zarar vermiştir. Uzun yıllar ABD silah endüstrisine milyarlarca dolar yatırım yaparak en gelişmiş hava savunma sistemlerine sahip olan Suudiler bu saldırlar sonrası derin bir şoka girmiştir. ABD Patriot sistemlerinin üzerinden geçerek Suudi petrol endüstrisinin kalbini vuran basit seyir füzeleri/insansız hava araçları Suudi güvenliğinin artık ABD'ye emanet edilemeyeceğini ortaya koymuştur.

2022 yılı Aralık ayında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Riyad ziyareti ve 2023 yılı Mart ayında Pekin'de Çin arabuluculuğunda imzalanan İran-Suudi anlaşması ABD'nin artık bölge güvenlik mimarisindeki başat aktörlük rolünün sona ermekte olduğunu ortaya koymaktadır.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin ABD ile güvenlik alanında azalan işbirliği bugün tartıştığımız küresel petrol piyasalarında ABD'ye rağmen yaşanan gelişmelerin en önemli sebeplerinden birisi olarak durmaktadır. Petrol zengini Körfez ülkelerinin, ABD'nin azalan fiili güvenlik garantileri karşısında, Çin ve Rusya gibi yeni küresel aktörlere yakınlaşmayı tercih etmesi petrol piyasalarının geleceği hakkında önemli ipuçları vermektedir.

[email protected]