Hamas, uluslararası toplumun yaklaşımı ve Filistin'e dair yeşeren/ solan ümitler

Doç. Dr. M. Hüseyin Mercan/ Marmara Üniversitesi
17.10.2023

Uluslararası toplumun, Hamas'ın Filistin meselesindeki önemini bir an önce kavraması ve Hamas'ın hakkını teslim ederek yeni bir siyasi dil kurması tüm tarafların lehine olacak bir durumdur. Aksi takdirde, İsrail ve ABD'nin ürettiği hegemonik dilin tesiri altında kalarak Hamas'ı kategorik olarak dışarıda bırakmak ve İsrail'in Hamas'ı yok etme stratejisine sessiz kalmak hem bugün Gazze'de yaşanan soykırımı derinleştirecek hem de Filistin ve bölgenin yarınına dair daha büyük krizlere kapı aralayacaktır.


Hamas, uluslararası toplumun yaklaşımı ve Filistin'e dair yeşeren/ solan ümitler

İslami Direniş Hareketi (Hamas), 1987 Aralık'ının ilk günlerinde Birinci İntifada'nın patlak vermesinin akabinde kurulduğu andan bu yana Filistin siyasal hayatının ve işgal yönetimine karşı direnişin seyrini kökten değiştirmiş bir yapıdır. Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın Filistin kolu olarak Hasan el-Benna'nın temel öğretilerini merkeze alan Hamas, önce Gazze'de ardından da tüm Filistin sathında ürettiği söylem, yürüttüğü strateji, oluşturduğu gündem ve koyduğu hedeflerle kısa sürede Filistin'in en çok teveccüh gören siyasi yapısı haline dönüşmüştür. Benna'nın düşünce ve pratiklerinden ilhamla Genel Mürşid Hasan el-Hudeybi'nin siyasal gerçeklikle uyumlu bir şekilde ve toplumsal meşruiyeti önceleyerek sistemi dönüştürme konusunda benimsediği ana yöntem, Filistin topraklarında işgale karşı direnişte Hamas tarafından da büyük bir hassasiyetle tatbik edilmiştir. Bu bağlamda Tel Aviv yönetiminin agresif genişlemeci işgal siyasetine karşı Hamas, Filistin toplumunun temel taleplerini savunarak gerek uluslararası hukuk zemininde gerekse insani ve vicdani bir zorunluluk doğrultusunda Filistinlilerin en meşru hakkı kabul edilmesi gereken direnişe yaptığı hamleler ve attığı adımlarla yeni bir boyut kazandırmıştır.

Ana akım İslami hareketlerin neşvünema bulduğu topraklarda geniş toplumsal tabana sahip oldukları yaygın bir kanıdır. Bu durum İslami hareketlerin içinde yaşadıkları sistemin engellemeleri nedeniyle siyaset sahnesinde yeteri kadar yer bulamamalarından ötürü toplumsal hareket şeklinde kabul edilmeleri gibi bir illüzyona da sebebiyet vermektedir. Halbuki, İslami hareketleri herhangi bir dini yapıdan ayıran en önemli özellik siyasal düzene dair tasavvurlarıdır. Siyasal alanın sınırlarında kalarak ve toplumsal meşruiyeti merkeze alarak düzeni yine o sistemin araçlarıyla dönüştürme stratejisi İslami hareketleri alamet-i farikasıdır. Bu kapsamda Hamas gerek Filistin otoritesinin uyguladığı baskılara gerekse Siyonist yönetimin diyaloga kapalı ve yok etme eksenli saldırılarına rağmen siyasal çizgisinden taviz vermeyerek güçlü ve ana akım bir İslami hareket olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Özgün bir siyasal tasavvur geliştirmeyi kendisine şiar edinen Hamas yönetimi, öncelikle işgali sonlandırmayı sonrasında da bağımsız Filistin devletinin kurucu unsurlarından biri olarak geçmiş travmaları sararak toplumsal, ekonomik ve siyasi kalkınmayı her daim gündeminde tutmuştur. Siyasi ve askeri alanda yürüttüğü direnişle Filistin- İsrail çatışmasının tarihinde paradigma değiştirici dokunuşuyla bir yarılma gerçekleştiren Hamas tüm olumlu adımlarına ve meşru taleplerine rağmen sadece işgalci İsrail devleti tarafından değil aynı zamanda Batılı kurumsallaşmış birçok demokrasi tarafından da terörize edilmiş ve hareket alanının kısıtlanması için uluslararası arenada birçok strateji uygulamaya konulmuştur.

Hamas, 2006 Filistin Meclis Seçimleri ve antidemokratik dayatma

Modern dönem Filistin tarihinde 2000'li yılların ilk yarısı önemli gelişmelere kapı aralayan bir dönem olarak kabul edilmelidir. 2000'de İkinci İntifada'nın başlaması 1990'lı yıllarda ABD öncülüğünde hızlanan barış görüşmelerinin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağının ortaya koymuştu. Filistin tarafını bir özne olarak kabul etmeyen ve İsrail'e peşinen üstünlük veren görüşmelerde verilen sözlerin Siyonist yönetim tarafından yerine getirilmemesi nedeniyle Filistinliler 2005'e kadar sürecek yeni bir dönemin kapısını kendi inisiyatifleriyle aralamayı başardılar. Ayrıca Filistin direnişinin en sembolik ismi ve uluslararası toplum tarafından Filistin halkının meşru temsilcisi kabul edilen Yaser Arafat'ın 2004'te hayatını kaybetmesi de 2000'li yılların ilk yarısının bir değişimin habercisi olduğuna işaret etmekteydi. Nitekim Fetih'in söylem ve İsrail ile kurduğu ilişki nedeniyle toplumsal desteğinin azalması ve Arafat'ın karizmatik liderliğinin yanında Mahmud Abbas'ın sönük kalması 2006'da Filistin siyasal hayatının en önemli kırılmalarından biriyle sonuçlandı. Abbas ve Fetih yöneticileri, seçimden zaferle çıkarak güven tazeleyip toplumsal meşruiyetlerini güçlendirmeyi hedeflemekteydiler. Lakin, Hamas'ın çoğulculuk, sivil toplumun güçlendirilmesi, intifada programının desteklenmesi gibi başlıkları içeren yeni vizyonla siyaset sahnesinde kendisini göstermesi, Fetih için dengeleri değiştirdiği gibi aynı zamanda Tel Aviv yönetiminin işgali normalleştirmek için Hamas'a dair kullandığı kötü propagandaya da meydan okuyucu nitelikteydi.

On yıllardır devam eden işgalin getirdiği koşullar nedeniyle ekonomik ve toplumsal sorunların hat safhada olduğu Filistin'de 2006 seçimleri yeni bir dilin ve ortamın inşasına kapı aralaması bakımından tarihi bir önemi haizdi. Ülkenin sorunlarına temas eden ve gerçekleştirilebilir önerilerden müteşekkil bir seçim beyannamesi ile "Değişim ve Reform Listesi" adı altında seçimlere katılan Hamas, yeni vizyonunu somutlaştırma ve Filistin'i demokratik siyasi ilkeler çerçevesinde yönetmek için ciddi bir aksiyon almıştı. Filistin Halk Meclisi'nde 132 sandalyeden 74'ünü alarak seçimden büyük bir zaferle çıkan Hamas'ın bu başarısı uluslararası seçim gözlemcilerin seçimlerin şeffaflığına ve demokratik rekabet koşullarına uygun olduğu yünündeki raporlarına rağmen İsrail, ABD ve birçok Batılı devlet tarafından yok sayılmıştır. Demokratik seçimlerin sonucunu tanımayan bu aktörler Hamas'ı kategorik bir şekilde düşmanlaştırmaya devam ederek Filistin direnişinin seyrini kontrol altında tutmaya çalışmışlardır.

2006 seçim sonuçları Hamas'ın düzen tasavvurunun bulduğu karşılık ve siyasal gündemi, vizyonu ve söylemi itibarıyla Filistin'in en güçlü hareketi olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Bununla birlikte Hamas'ın vizyon ve stratejisinin İsrail'in uluslararası toplumda inşa ettiği söylemsel üstünlüğü zayıflatma potansiyeli, işgal edilen toprakların en önemli direniş aktörünü bitirme siyasetinin uygulamaya alınmasıyla neticelendi. Gazze ablukasının başlaması ve Siyonist yönetimin saldırılarının artan şiddetine rağmen çizgisinden taviz vermeyen Hamas, işgalin sonlandırılarak bağımsız Filistin'in kurulması ve tüm Filistinlilerin haklarına kavuştuğu ve güven içinde yaşadığı bir ortamın oluşması için her türlü adımı atmaktan imtina etmemiştir. Hamas yönetimi 2017'deki tüzük değişikliği ile İsmail Heniyye'nin liderliğinde uluslararası topluma açılıma dair kararlı bir iradeye sahip olduğunu gösterdi. Ana felsefesinden sapma olmaksızın bölgesel ve küresel alanda oluşan yeni dinamikleri dikkate alarak mevcut koşullarla uyumlu bazı değişikliklerin yapıldığı yeni tüzük, Hamas'ın özellikle siyasi alanda direniş araçlarını çeşitlendirmesinde büyük rol oynadı. Batılı demokrasilerin kendi içinde sıklıkla referans verdiği argümanlarla pekiştirdiği yol haritası, Hamas'a büyük bir zenginlik katarken öte yandan da Siyonist yönetimin gerek içeride gerekse dışarıda meşruiyet sorunu ile karşılaşması gibi bir ihtimali doğurdu. Tel Aviv yönetiminin işgal siyasetinin önünde güçlü bir set oluşturacak Hamas'ın bu yeni hamlesinin bertaraf edilmesi için İsrail'in ABD desteğiyle Filistin halkının en önemli iki siyasi hareketinden biri olan Hamas'ı bitirmeye yönelik provakatif saldırıları hız kazandı. Özellikle Binyamin Netenyahu ve hükümetinin Harem-i Şerif'in statüsünü değiştirmeye yönelik mütecaviz adımları ve Gazze'ye yönelik baskının artırılması Hamas'ı bir savaşa zorlama girişimlerinden başka bir amaç taşımamaktaydı. Nitekim yıllardır süren ablukanın getirdiği yorgunlukların artık bir çıkış arayışını zorunlu kılması ve uzun süreden beri devam eden direnişin sağladığı tecrübenin yanı sıra artan teknolojik kapasitenin de getirdiği özgüven, Hamas'ın direnişte bir paradigma değişikliğine giderek savunmadan saldırıya geçen bir stratejiye yöneltti.

Hamas uluslararası toplum için umut mu?

7 Ekim Cumartesi sabahı erken saatlerde başlayan Aksa Tufanı Operasyonu, Filistin- İsrail çatışmasına dair bilindik bir çok ezberi yıkması ve yeni bir söylemin inşasına imkân tanıması nedeniyle büyük bir dönüm noktasıdır. Bilinmektedir ki hem Filistin hem de İsrail tarafı için Aksa Tufanı sonrası süreç öncesinden farklı şekillenecektir. Söylemsel üstünlüğünü kaybetmeye başlayan İsrail'in hem savunma hem de istihbarat organlarına dair inşa ettiği mitleri büyük oranda yıkan ve İsrail toplumunun kendi devletlerinin sarsılmazlığına dair güvenini ciddi şekilde sarsan Aksa Tufanı, Tel Aviv yönetimini oluşturduğu korku eksenli şok etkisi nedeniyle rasyonellikten uzak bir saldırı dalgasına itti. Hamas'ı bitirme niyetiyle tarihin en ağır hava saldırılarından birini gerçekleştiren İsrail tarafı, savaşın sonucundan bağımsız olarak Gazze Şeridi'ni Filistinliler için yaşanamayacak bir yer haline getirmeye çalışmaktadır. Hastanelere saldırı tehdidinin dillendirildiği, eğitim kurumlarının vurulduğu her türlü alt yapıya zarar veren bir surette yapılan bombardımanla mahallelerin haritadan silindiği bir saldırganlık biçimine dünya şahit olmaktadır. Gazze halkını göç ettirmeye zorlayan ve bir dizi tehditlerin dillendirildiği bu irrasyonel tavır, Siyonist yönetimin on yıllardır elinde bulundurduğu söylemsel üstünlüğü ve kurumsal özgüveni kaybetmeye başladığının işaretidir.

Bugün uluslararası toplum, Gazze'nin boşaltılması ve işgal güçleri tarafından ilhak edilmesi gibi ihtimalle karşı karşıyadır. Bugüne kadar her türlü siyasal aracı meşru yollarla kullanarak halkının bağımsızlığı için mücadele eden bir yapının Siyonist yönetim tarafından ortadan kaldırılma niyeti, bölgede istikrardan ziyade daha büyük sorunlara kapı aralayacak bir husustur. El-Kaide'nin küresel bir fenomene dönüşmesinin ardından yayılma stratejisi, Müslüman dünyada siyasi istikrarsızlığın olduğu her yerde Kaide benzeri grupların teşekkülüyle sonuçlandı. DEAŞ, Boko Haram, eş-Şebab ya da Ensar'üş Şeria gibi aşırı yapılar bölgedeki kaos ortamının artmasında ciddi rol oynadılar. Özellikle 2001 sonrası ABD'nin artan saldırgan işgal siyaseti karşısında yükselen bu oluşumlara rağmen Filistin sahih ve meşru bir direnişi her daim muhafaza etmeyi başardı. Harici düşünceden etkilenen aşırı yapıların kendi insanlarını dahi katleden tavırları ve kendi doğruları dışında bir anlam dünyasının varlığına ihtimal vermeyen yaklaşımları dikkate alındığında Hamas'ın Filistin'de üstlendiği misyon çok daha iyi anlaşılacaktır. Hamas, kendi toplumsal ve siyasal gerçekliğiyle uyumlu, meşruiyetini halktan alan bir direniş örgütü olması hasebiyle itidalli duruşunu korumakta; göreceliliğe ve çoğulculuğa yatkın siyasi perspektifiyle direniş grupları arasında nadide bir yer işgal etmektedir.

Bugüne kadar Hamas'ın toplumsal alanda yürüttüğü eğitim faaliyetleri, siyasal alanda geliştirdiği söylem ve silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın varlığı, Filistin topraklarında aşırı grupların oluşumu ve yayılmasının önünde bir emniyet supabı görevi üstlenmekteydi. Hamas'ı terör grubu olarak nitelendirip Tel Aviv yönetiminin saldırgan tutumunu meşrulaştırmaya çalışan tüm aktörler, Hamas'ın olmadığı bir denklemde Filistin topraklarında aşırı örgütlerin sızmalarının kolay olacağını ve yıllardır işgalin yol açtığı travmaların özellikle gençleri maniple etmede ciddi etki oynayacağını göz ardı etmemelidir.

Filistin'in bölge ve uluslararası siyasette belirleyici rolü tüm kesimlerce kabul edilen bir hakikattir. Bu çerçevede Hamas, sadece Filistin'in geleceği için değil bölgenin istikrarı ve uluslararası aktörlerin bölge ile sağlıklı bir ilişki kurması için oldukça stratejik bir yerde durmaktadır. Uluslararası toplumun, Hamas'ın Filistin meselesindeki önemini bir an önce kavraması ve Hamas'ın hakkını teslim ederek yeni bir siyasi dil kurması tüm tarafların lehine olacak bir durumdur. Aksi takdirde, İsrail ve ABD'nin ürettiği hegemonik dilin tesiri altında kalarak Hamas'ı kategorik olarak dışarıda bırakmak ve İsrail'in Hamas'ı yok etme stratejisine sessiz kalmak hem bugün Gazze'de yaşanan soykırımı derinleştirecek hem de Filistin ve bölgenin yarınına dair daha büyük krizlere kapı aralayacaktır.

[email protected]