Soğuk Savaş sonrası üçüncü dünya savaşı senaryolarında başrol verilen Çin'i çevreleyen bölgelerde dengelerin korunması aslında uluslararası istikrarın da sigortası konumunda. Bu nedenle Ukrayna ile Rusya arasında mükemmel olmasa da kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir barışa ulaşılması ve böyle bir barışın inşası için tüm dünyanın gayret göstermesi atılabilecek en doğru adım.
Mehmet Yahya Çiçekli/ Yazar
İkinci Dünya Savaşı'ndan beri üçüncü dünya savaşı ile ilgili tahayyüllerin, kurguların, değerlendirmelerin üretildiği söylenebilir. Tarihsel olarak kimileri için Kore Savaşı, kimileri için Küba Füze Krizi veya daha önce gerçekleşmiş olan Berlin Ablukası gibi olaylar üçüncü bir dünya savaşının her an başlayabileceği düşüncelerini beslemişti. Başta SSCB ile "Batı" arasında geçebileceği öngörülen savaş senaryolarının tarafı olan Sovyetler, yıkılması ile yerini 1990'larda Çin'e bıraktı. Yine aynı dönemde medeniyetler çatışması gibi safsatalar ortaya atılmışsa da dünyayı dinler arası savaşla şekillendirebilecek veya üçüncü dünya savaşına temel olabilecek bir niteliğine sahip olmayan bu fikirler insanlığın ortak vicdanına çarpıp parçalandı. Güncel olarak ise Ukrayna Savaşı ve bu savaşta Rusya'ya karşı NATO ülkelerinin ekseriyetle takındığı tutum yeni bir dünya savaşının Avrupa'nın doğusunda çıkma ihtimalini yeniden akıllara getirmekte.
Üçüncü dünya savaşının ne zaman ve nerede başlayacağı tartışmaları süredursun, bir nükleer savaş hatta bir nükleer kıyamet olabileceği gerçeği yarım asırdan uzun zamandır insanlığın üzerinde "Demokles'in kılıcı" gibi sallanıyor. Filhakika Soğuk Savaş'ın ikinci yarısına damga vuran nükleer dehşet dengesi (karşılıklı kesin imha) muhtemelen Soğuk Savaş'ın üçüncü dünya savaşına dönüşmemesinin önemli sebeplerinden biriydi. Yine de Soğuk Savaş'ın ileriki yıllarında da dünya savaşına çok yaklaşılan anlar olmuştu. Bu çerçevede bilahare açığa çıkan bilgiler ışığında, iki kritik olay ile 1983 önemli bir yıl olarak öne çıkıyor. O yıl gerçekleşen büyük NATO tatbikatının (Able Archer) SSCB tarafından gerçek savaş hazırlığı olarak değerlendirilmesi ve aynı yıl Sovyet "Oko" erken uyarı sistemlerinde yaşanan teknik soruna bağlı olarak ABD'nin nükleer füzeler ateşlediği uyarısının alınması, dünyanın son 50 yılında yeni bir büyük savaşa en yakın olduğu anlar olarak görülebilir.
Soğuk Savaş sırasında üçüncü dünya savaşı beklentisi iki adımda bir nükleer savaş beklentisi ile bütünleşti. Önce 1949'da SSCB'nin de nükleer silahlar üretip denemesi, ardından 1957'de ise Sputnik Yapay Uydusunun fırlatılması ile Sovyetlerin ABD'ye ulaşabilecek füze sistemleri üretebildiğinin açığa çıkmasına bağlı olarak nükleer tehdit mutlak bir gerçeğe dönüştü. Artık savaşın sadece cephe ülkelerinde veya cepheye yakın şehirlerde olup bitecek bir olgu olmadığı, dünyanın iki kutbunun da birbirine karşı dokunulmaz bir bölgesi olmadığı aşikâr olmuştu. Tüm krizlere, rekabete, gerginliklere ve vekâlet savaşlarına rağmen Soğuk Savaş büyük bir sıcak savaşa dönüşmeden sona erdi.
Soğuk Savaş'ın son yıllarına ait genel istatistiki verilere göre, SSCB ile onun uydusu konumundaki Polonya, Romanya, Çekoslovakya gibi devletleri bir araya getiren Varşova Paktı'nın toplam nüfusu 400 milyon kadardı. NATO ülkelerinin toplam nüfusu ise 600 milyon civarındaydı. NATO ülkelerinin iktisadi büyüklüğü de Doğu Bloku'nun çok üstündeydi. Buna karşılık SSCB savunma harcamalarına daha büyük oranda pay ayırarak Batı'yı dengelemeye çalışıyordu. Daha çok sayıda tank ve askeri Avrupa sınırında tutarak kendini, daha güçlü hasmı karşısında güvene almak istiyordu. Hakeza yine SSCB daha fazla nükleer silaha sahipti.
Soğuk Savaş'ın ardından SSCB'nin dağılan 15 parçasından biri olan Rusya, bazı eski SSCB üyesi ülkelerle "Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü" (KGAÖ) adı altında yeni bir askeri ittifak kurdu. Bu yeni ittifak eski Varşova Paktı bir yana, SSCB'nin bile ancak bir kısmına tekabül ediyordu, üstelik yeni iktisadi yapı eskisi gibi devasa miktarda kaynağın askeri harcamalara ayrılmasına izin vermiyordu. Bugün KGAÖ'nün toplam nüfusu 200 milyonu bile bulmuyor. NATO ise Soğuk Savaş'ın ardından muvazzaf asker sayısını azaltsa da ittifakını genişletti, yeni üsler ve yeni teknolojik araç gereç ile çok daha baskın bir güç haline geldi.
Bir milyara yaklaşan bir nüfus ve dünyanın toplam iktisadiyatının yüzde 45'ini bir araya getiren bir NATO, artık ne insan gücü, ne iktisadi olarak Rusya ve KGAÖ ile mukayese edilemeyecek büyüklükte. Muvazzaf asker sayısı görece az Avrupalı NATO ülkeleri karşısında Rusya'nın "idare etmeye" çalıştığı nicelik de ilerleyen teknoloji karşısında önemli ölçüde modernizasyon faaliyetlerinin gerisinde kaldı. Evet, Rusya'nın elinde çeşitli alanlarda ileri teknoloji silahlar var fakat bütün silahlı kuvvetlerinin ABD veya NATO kadar gelişmiş teçhizatla donatıldığını söylemek mümkün değil. Bilhassa komuta kontrol ve muhabere gibi sistemlerde ABD ve NATO'nun devasa yatırımları var. Bu gibi bazı alanlarda aradaki uçurum mukayese götürmeyecek kadar çok büyük.
2020'li yıllar itibarıyla Rusya (KGAÖ) ile NATO arasında bir askeri rekabetten bahsetmekten vareste, tek başına ABD'nin toplam askeri kapasitesi bile Rusya (KGAÖ) karşısında çok baskın durumda. Oysa müttefikler hesaba katılmadığında 1990'da SSCB nüfusu(293 milyon) ve asker sayısı, ABD nüfusunun (250 milyon) ve asker sayısının üstündeydi. Böyle bir denklemde NATO ve KGAÖ arasında kitle imha silahları hariç olmak üzere bir "üçüncü dünya savaşı" yaşanabileceğini, bu ölçekte bir çatışmanın yürütülebileceğini söylemek güç. Öyleyse mevcut durumda Ukrayna'daki çatışmanın bir üçüncü dünya savaşına evrilmesi nasıl mümkün olabilir?
Çin veya Hindistan gibi büyük bir gücün, NATO ile kapsamlı bir mücadelede yetersiz kalacak bir Rusya'nın yanında savaşa girmesi ihtimalinin imkânsıza yakın olduğu kabul edilirse, kaybetmeye mahkûm olan taraf ya konvansiyonel silahlarla paramparça olacak veya nükleer silahları kullanmaya mecbur kalacaktır. Nükleer silahların kullanımı ilk başta kıtalar arası balistik füzelerden başlamayabilir, ilk aşamada cephede üstünlük sağlanması için sınırlı nükleer savaş uygulanması söz konusu olabilir. Bu da kendi içinde bir doğa felaketi barındırmanın yanında yine kolaylıkla küresel bir nükleer savaşın başlangıcına dönüşebilir.
Rusya'nın askeri güç bakımından Sovyetler Birliğinin adeta gölgesi olduğunu söylemek, onun güçsüz olduğu veya kolayca yenilebileceği anlamına gelmemektedir. 140 milyonu aşan nüfusu ve kaç ülkenin ordusunu donatacak miktarda eski fakat az çok işe yarar askeri teçhizatı yedekte bulunan bir ülkeyi işgal etmek yenilir yutulur bir lokma değil. Hakeza tarihte emsali görülmüş bir vaka da değil. Yakın geçmişte Irak'ta ve Afganistan'da olduğu gibi yönetimi devirip başkenti ele geçirip kendine müzahir yeni bir idare kurma girişimini tekrarlamak, söz konusu olan dünyanın en büyük nükleer gücü sayılan Rusya ise olacak iş değil. Rusya'nın milli güç unsurları, karşısında dünya tarihinde görülmemiş bir ittifak olsa da önemli bir direniş kapasitesi sunuyor.
İşler bir dünya savaşına sürüklendikten sonra Rusya'da savaş karşıtı birilerinin iktidara geçip geri adım atması yıllardır beslenen Rus milliyetçiliği söylemleri karşısında oldukça zor. Hasımları tarafından Rusya'yı yenmek için 40 farklı plan yapılabilir fakat o büyük nükleer silah yığınağı Moskova'nın emrinde durdukça her riskli adım nükleer silahların tetiği üzerindeki baskıyı artıracaktır. Konvansiyonel savaşta veya bir savaşı uzun süre sürdürmede denk kabiliyete sahip olmayan fakat esaslı bir nükleer güç olan kuvvetli hasımlar arasındaki açık bir çatışmanın nükleer savaşa dönüşme ihtimali çok daha yüksek.
Bugüne kadar Ukrayna'nın müttefikleri tarafından Rusya'nın doğrudan hedef alınmaması işte tam da bu noktaya, nükleer tehdide dayanıyor. Bununla birlikte savaşta işlerin kontrolden çıkması veya çatışmanın genişlemesi hiç de imkânsız değil. Üstelik Doğu Avrupa'nın doğu ucundaki bu süregelen istikrarsızlık bölge dışı güçlerin de buraya daha fazla kaynak aktarmasını getirirken, Güneydoğu Asya'daki ve Asya'nın başka bölgelerindeki güç dengesini de bozma ihtimalini doğuruyor. Soğuk Savaş sonrası üçüncü dünya savaşı senaryolarında başrol verilen Çin'i çevreleyen bölgelerde dengelerin korunması aslında uluslararası istikrarın da sigortası konumunda. Bu nedenle Ukrayna ile Rusya arasında mükemmel olmasa da kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir barışa ulaşılması ve böyle bir barışın inşası için tüm dünyanın gayret göstermesi atılabilecek en doğru adım.