Hangisi doğru: İtaat mi etmemek mi?

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
31.10.2020

İtaat sorunsalını ‘İtaat Etmemek' isimli kitabında tartışmaya açan Frédéric Gros, Diogenes'ten Thoreau'ya, Antigone'dan La Boétie'ye, Foucault'dan Arendt'e, Kant'tan Dostoyevski'ye geniş bir skala içinde itaatsizliğin felsefi köklerini irdeliyor.


Hangisi doğru: İtaat mi etmemek mi?

Dünyanın ve hayatın gidişatında birçok aksaklık, yanlış ve hata görse de birçok kişi genelde normal addedilen akışa uymaya kendini bir noktadan sonra şartlandırma eğilimine giriyor. Bu eğilime rahatça konformizm diyebiliyoruz. Bu konformizmin bir yanında “umutsuzluk” varsa, diğer yanında da muhakkak kişinin akışa uymazsa kaybedebileceklerine değgin taşıdığı kuşkular bulunuyor. Akışa boyun eğmek şeklinde kendini gösteren bu tavrın yaşadığımız hayatlardaki birçok olumsuzluğa göz yummayı da beraberinde getirdiği vurgulanmalı. Sadece toplumsal değil, bireysel bakımlardan da karşılaştığımız birçok olumsuzluğa göz yumduğumuz bir gerçek aslında. Katlanılamaz bir gerçekliği bizim için katlanılabilir kılan birtakım gerekçeler, lüksler ya da bahaneler icat ediyor ve o katlanılamazlıkla mücadele etme ya da en azından o katlanılamaz durumun bize dayattığına itaat etmeme gibi bizi rahatlığımızdan edecek “yanlış” pozisyonlara düşmemeye gayret gösteriyoruz.

İtaat sorun mudur?

“İtaat etmemeyi” değil, “itaat”i sorun addeden bir kitap Fransız felsefeci Frédéric Gros’un kitabı. Kitabında temelde “eleştirel demokrasi” fikrini savunduğunu iddia eden Gros, demokrasinin sadece iyi sayılabilecek birtakım yargılama ve usul uygulamaları, özgürlüklerin savunulması, çoğulculuğun kabulü, çoğunlukçu düzenlemelere saygı vb’den müteşekkil bir kurumsal yapıdan ibaret olmadığını; bunlarla birlikte, aynı zamanda “herkesin kalbinde yer alan ahlaki bir gerilimi, politikayı yeniden sorgulama zorunluluğunu, halk hareketini, özellikle içrek kendiliğe ters düşen basit bir ‘imaj kaygısı’ olmadan, evrensel bir adalet ilkesini içeren politik kendilikten yola çıkarak, dünyanın seyrini anlama manasını da” içerdiğini savunuyor. Kamusal kendiliği sahip olageldiğimiz politik mahremiyetimiz sayan Gros, bu mahremiyeti de yargı gücü, düşünme yetisi ve eleştiri kabiliyeti olarak içeriklendiriyor. Toplumsal konformizmleri, göreneksel kanaat ve kanıtları, basmakalıplaşmış düşünceleri reddetmemize imkân sağlayan bu politik mahremiyetin kolektif destek bulamadıkça “verimsiz” olmaktan kurtulamayacağının altını çizen Gros, aynı zamanda bu mahremiyetin yer almadığı itaatsizlik hareketlerinin de kolayca araçsallaştırılabileceğine, tek elden yönlendirilebileceğine dikkat çekiyor.

Kitabı boyunca “boyun eğme, rıza gösterme, konformizm” arasındaki farklılıkları aydınlatmaya, direniş ve vicdani ret hakkı ile başkaldırı arasında anlamlı bir ayrım ortaya koymaya çalışan Gros, Sokrates ve Kant’tan beri başkaldırının düşüncenin felsefi yönetimi ve onun zamansız ezoterizmi olduğunu da ileri sürüyor. Sokrates’in “kendinden şüphe etme”ye çağıran sözünü, Kant’ın “Bilmeye cüret et!” diye buyuran maksimini alıntılayan Gros, “uzmanların aldıkları kararlar sabit ve anonim istatistiksel verilerin birer sonucu olmakla gurur duymaya başladıkları an itaatsizlik bir insanlık bildirgesidir” demeyi de ihmal etmiyor.

Küresel boyutlara ulaşmış yoksullaşma ile modern zamanlara kadar kendisi sayesinde doğanın tehlikelerinden korunduğumuz teknolojiden artık tamamen doğayı kendisinden korumamız icap eden bir teknoloji çağında bulunuşumuz gibi fenomenlerden hareketle “itaat sorunsalı”nı tartışmaya açan Frédéric Gros, Diogenes’ten Thoreau’ya, Antigone’dan La Boétie’ye, Foucault’dan Arendt’e, Kant’tan Dostoyevski’ye geniş bir skala içinde itaatsizliğin felsefi köklerini irdeliyor.

İtaat Etmemek Frédéric Gros çev. Zeynep Büşra Bölükbaşı YKY, 2020

Ötekilerle nasıl diyalog kurabiliriz?

Çağımızın ileride muhtemelen, Hıristiyanlığın zaferi ile yok edilen “dağınık dinsel deneyimleri” yeniden keşfeden ilk çağ olarak anılacağını iddia eden Mircae Eliade’ın özellikle hermafrodit (erdişi) ve mefistoteles gibi farklı kültür ve mitolojilerde tekrarlanan mitos ve simgelerle örülü varlıklara eğilerek ‘ötekilerle’ diyalogun nasıl yapılacağına ilişkin muhtemel bir plan ortaya koymaya çalışıyor. Muhtemelen günün birinde yeni türden dinsellik ögeleriyle karşılaşabileceğimizi ileri süren Eliade’ın çözümlemeleri insanı tam olarak tanıyabilmek için nelerin gerekli olduğunu da bize göstermesi bakımından önemli. Eliade’ın ötekilerle diyalogun deneyimsel ve faydacı bir dille değil, kültürel bir dille geliştirilmesi gerektiğini de vurguladığını belirtelim.

Mefisto ve Erdişi, Mircae Eliade, çev. Hanife Güven, Doğu-Batı, 2020

20. yüzyıldaki büyük sınavların ikisi

Yirminci yüzyılda gerçekleşen önemli siyasal olaylar arasında 1917’deki Rus Devrimi ile 1967’deki Çin Kültür Devrimi önemli bir yer tutar elbette. Keskin bir Maocu olmakla ünlü Fransız felsefeci Alain Badiou’nun 2018’de Rus Devrimi’nin 100., Çin Kültür Devrimi’nin 50. yılı kutlamalarına katkıda bulunmak üzere yazdığı kitapta her iki devrimin de anlamını kendine göre felsefi bakımdan değerlendiriyor. Bolşevik Devriminin insanlığın uzun tarihinde Neolitik Devrimin nihai aşamasına denk geldiğini ve Batı kapitalizmine karşı kendine özgü bir toplum düzenini teklif ettiğini savunan Badiou, yirminci yüzyılın her iki devrime de ilham veren komünizm ideasıyla sınavını aydınlatmaya uğraşıyor.

Petrograd'dan Şanghay'a-20. Yüzyılın İki Devrimi, Alain Badiou, çev. Murat Erşen, Vakıfbank Kültür, 2020

@uzakkoku