Haritaların dili dillerin savaşı

0
3.09.2012

Konuştuğumuz dil Kürtçe ya da Türkçe değil, Ortadoğu denilen fecaat haritanın dayattığı Batılı anlam dünyasının dilidir. Nitekim her birimiz İngilizlerle, Fransızlarla, Amerikalılarla çok rahat anlaşabildiğimiz halde Kürtlerle, Türklerle, Araplarla anlaşamıyoruz.


Haritaların dili dillerin savaşı

VAHDETTİN İNCE / Yazar

İlkokulda iken atlas kitabımın ülkeler bölümünü çok severdim, çoğu öğrenci gibi. En çok merak ettiğim de ülkenin dini kısmıydı. Bir ülkenin din hanesinde İslam yazıyorsa ona sempati besler, kendime yakın hissederdim. Bir de dillerini merak ederdim ülkelerin. En başta Türkiye olmak üzere hiçbir ülkenin dilleri arasında Kürtçenin yer almaması Müslüman ülkelerin çokluğu karşısında duyduğum sevincin yanında buruk bir tat bırakıyordu. Zaman içinde haritaların aşkın bir dilinin olduğunu fark edince de Kürtçenin olmaması ile diğer dillerin olması arasında pek bir fark olmadığını anladım.

Haritaların dili var. Özellikle Ortadoğu haritasının çok fasih bir dili var. Halkların konuştuğu dillerden tamamen farklı, ama evrensel bir dil. Bu dili çözdüğünüz zaman evinizin içindeki problemlerin bile çözüm anahtarını elde etmiş olursunuz.

Doğrudur, Ortadoğu’nun siyasal haritasına baktığımızda bölge halkları açısından tam bir fecaat tablosuyla karşılaşıyoruz. Sınırlar cetvelle çizilmiş gibi, hangi kritere göre çizildiği belli olmayan (aslında belli olan) bu sınırların içinde bazı halklar birkaç ülkeye bölünmüş, kaynaklar enteresan biçimde sorunlu bölgeler olacak şekilde dağıtılmış vs. Evet bu bir faciadır, ama konumuz bu değil. Anlatmak istediğim bunun bizzat bir dil olduğudur. Sınırlar Birinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük ölçüde İngilizlerin ve Fransızların istekleri doğrultusunda biçimlenmiş. Savaşın galipleri onlardı. Mağlup ettikleri Osmanlının topraklarını önce işgal ettiler, ardından aralarında paylaştılar. Savaş esnasında saflarında yer alan başka Avrupa ülkelerini de bu paylaşımdan nasiplendirdiler doğal olarak. Biz işin bu tarafı üzerinde yoğunlaşırken, bunun aslında bundan sonra konuşacağımız dilin kültürel ve zihinsel zeminini oluşturan bir yapı olduğunu fark edemedik doğal olarak.

ABD federasyon getirir

Haritanın dili var derken emperyalistlerin siyasal anlamda gelecekteki muhataplarının konuşacağı dili tayin etmiş olmalarını kast ediyorum. Çünkü bu paylaşımı uzun vadeli kılmanın yolu bölgenin dilini de belirlemekten geçiyordu. Dili sen tayin ettikten sonra o dili konuşanlar ister istemez senin kelimelere yüklediğin anlamları ifade etmiş olacaklar.

Yani Ortadoğu’daki siyasal rejimlerin, siyasal haritaların insanı belli bir anlam dünyasını dile getirmeye zorlayan karakterleri vardır. Bildiğiniz gibi Büyük Britanya bir krallık ve Fransa da cumhuriyettir. Ortadoğu haritasında İngilizlerin payına düşen ülkelerde kurulan rejimler büyük ölçüde krallık, Fransızların payına düşen ülkelerin rejimleri de yine büyük oranda cumhuriyettir. Haritaya bakın, bunu açık bir şekilde göreceksiniz. Güçlü devlet geleneği olan ve bu bağlamda belli oranda bağımsız hareket etme kabiliyetine sahip bazı devletler istisnadır elbette. Türkiye ve İran gibi. Ama yaşadığımız sürece baktığımızda bu ülkelerin de haritanın diline bigane kalmadıklarını görürüz.

Harita ve haritanın dayattığı dil yerli yerinde dursa da kurucu emperyalistlerin eski güçlerinden çok şey kaybettikleri de bir gerçektir. Bugün dünün emperyalistlerinin ya paylaşımlarından ya da iç dinamiklerin daha güçlü bir şekilde sahnede yer almalarından dolayı baş gösteren soruna gerekli ve sonuç alıcı müdahaleyi yapamadıklarını, müdahale etmek zorunda kaldıkları durumlarda ise sorunu iyice girift hale getirdiklerini, bu yüzden sorunların çözümünü (elbette belli bir pay karşılığında) daha diri ve daha taze bir güç olan ABD’ye havale etmek zorunda kaldıklarını görüyoruz.

ABD’nin müdahale ettiği bölgelerde enteresan bir şekilde federatif yapıların doğduğunu görüyoruz. Çünkü ABD bir federasyondur. Her gücün müdahale ettiği bölgeye kendi rengini vermesinden bahsediyoruz. Ya da her insanın muhatabının kendisinin anladığı dilden konuşmasını istemesi gibi bir şey. Bosna ve Irak’taki federatif yapılar ABD’nin müdahalesiyle ortaya çıkmışlardır. Libya, Suriye gibi ülkeler de bu yolda ilerliyorlar. İngilizler ve Fransızlar kendi dillerini dayattıkları gibi Amerika da kendi dilini dayatıyor müdahale alanlarına. Dediğimiz gibi ilişkinin, diyalogun sürmesi için aynı dili konuşmak şarttır.

Kürtler devletle neden anlaşamadı?

Bunu söylerken, eski durumla yeni durum arasında bir tercih yapmak değildir amacım. Neticede hem eski durumun hem yeni durumun şekillenmesinde halkların rolünün çok da belirleyici olmadığına inanıyorum. Bir resim çizmek istiyorum ve buradan hareketle kendi iç sorunumuza bir kapı aralamak amacındayım. Başka bir deyimle Ortadoğu’daki genel siyasal yapının, ilk olarak bu yapıyı oluşturan güçlerin, sonra da yapıyı yeni duruma göre şekillendiren gücün anladığı dilden konuşacak şekilde dizayn edildiğini vurgulamak istiyorum. Bu genel tabloyu kavradığımız zaman ülkemizde olup bitenleri daha iyi anlayabiliriz çünkü.

Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Batılı laik bir devlet olarak sahnedeki yerini aldı. Bir ulus devletti ve hemen her alanda tekçi bir zihniyet hakimdi. Farklı bir etnik ya da dini grubun yeni devletin tayin ettiği ulus kavramı içinde farklılığını koruyarak varlığını sürdürmesi mümkün değildi. Malum olduğu üzere Kürtler yeni durumdan memnun olmadılar. İsyanlar patlak verdi, ardından devletin müdahalesi geldi. Kürtlerle devlet anlaşamıyordu. Her biri farklı bir dilden konuşuyordu çünkü. Kürtler devletle şeyhlerin, ağaların, geleneksel kanaat önderlerinin diliyle dini ağırlıklı bir söylemle konuşurken devlet laik, Batılı bir dille konuşuyordu. Sonunda devlet Kürtler adına sahnede yer alan geleneksel figürleri tasfiye etmesi durumunda karşısına aynı dili konuşan muhatapların çıkacağına kanaat getirdi. Bu yüzden her Kürt isyanından sonra isyanın lideri konumundaki şeyh veya ağa ortadan kaldırılırken esasen isyanla hiç alakası olmayan, hata isyan esnasında devletin yanında yer alan yüzlerce Şeyh ve Ağa da ya hapislere atıldı ya da uzun süre bölgeye gelemeyecek şekilde sürgün edildi. Galiplerin diliyle konuşmanın sağladığı kolaylığı bilen Devlet, lisan-ı haliyle kendisiyle aynı dili konuşacak muhatap arıyordu Kürt sorunu bağlamında.

Derken “nur topu gibi” bir muhatap çıktı devletin karşısına. Aynı dili konuşuyorlardı. Batılı değerlere sıkı sıkıya bağlıydılar. Aralarında sadece su sızıyordu. “Düşük yoğunluklu” bir çatışmanın sürdürülmesi için bütün koşullar hazırdı. Böylece çok önceden modernleştirilen Türkler gibi Kürtler de modernleştirilmiş olacaktı. Nitekim devletin onca propaganda imkanını kullanmasına rağmen Kürtlere kabul ettiremediği nice Batılı değer aynı dili konuşan yeni muhatap aracılığıyla Kürtlere rahatlıkla benimsetildi.

PKK Kürtlerin dilini konuşmuyor

Sorun şuradaydı, yeni muhatap kendisine sağlanan egemenlik alanını sevmişti ve kimseye kaptırmak da istemiyordu.

Devlet aklı fayda umduğu yerden ölümcül bir zararın gelmekte olduğunu görünce önce kendi dilini değiştirdi, ardından eski muhataplarını aradı. Tam da “Ba’de harabi’l Basra” gibi bir durum söz konusuydu. O muhatapların bir kısmı terki diyar etmişlerdi, kalanları ise yeni muhatabın potasında çoktan erimişlerdi. Devlet yılmadı, yeni dilinden anlayan konsepte uygun muhatap yetiştirmeye koyuldu. Çünkü Kürtlerde her şeye rağmen güçlü bir dini ve geleneksel damar mevcuttu.

Resmen adı konulmamış olsa da öteden beri resmi gücün muhataplığından kaynaklanan iktidarını yitirmek istemeyen modern muhatabın da devletin yeni dilini sevmediği görülüyor.

AK Parti iktidarıyla birlikte, üstelik çözüme yönelik ciddi adımlar da atılmışken şiddetin ivme kazanması bundan kaynaklanıyor.

Bakalım taraflar muhataplarını mı müstahaklarını mı bulacaklar?

Bana sorarsanız bütün durumlarda konuşulan dil, Kürtçe ya da Türkçe değil, Ortadoğu denilen fecaat haritanın dayattığı Batılı anlam dünyasının dilidir. Nitekim her birimiz İngilizlerle, Fransızlarla, Amerikalılarla çok rahat anlaşabildiğimiz halde Kürtlerle, Türklerle, Araplarla anlaşamıyoruz.

Ya da şöyle bir soruyla noktalayalım: Harita değişmeden dilin değişmesi mümkün mü?

[email protected]