Harran Ulu Camii açıldığı gün

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu / Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi
3.06.2022

Harran Ulu Camii, Anadolu'nun en eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu, taş süslemeli camisidir. Bir cami düşünün ki minaresi aynı zamanda rasathanedir. İlim ve imanın Allah'a yükselen ilk basamağı olarak da hala ayaktadır.


Harran Ulu Camii açıldığı gün

Güneş batarken, kuledeki nöbetçiler birbirlerine, güneşin doğduğu taraftan gittikçe kendilerine yaklaşan tozu gösterdi. Onbinlerce yıl önce kuruyan Tetis denizinin yükseltileri olan Tek Tek dağları tarafından gelen korkunç toza rağmen, hava çok sıcaktı ve rüzgâr da esmiyordu. Akşama doğru serinlemeye başlayan kulede, nöbetçileri aniden ter basmış ve dizleri titremeye başlamıştı.

Kimse duydukları şeyin Moğollar gerçeği olduğunu konuşmak istemiyordu. Çünkü Bağdat'tan duydukları vahşet nedeniyle zaten korkudan ölenler vardı. Bir Moğol'un, silahlı 20 askeri öldürdüğü hatta burada bekle dediği bir Türk'ün kaç(a)mayıp, Moğol'un eve gidip getirdiği baltayla onu dizleri üstünde çökmüş vaziyette öldürdüğü rivayetleri, halkın da aynı psikolojide olduğunu gösteriyor.

Türkistan, Horasan, Bağdat, Harzemşahlar, Çin... Teslim olanların erkekleri, olmayanların tüm canlıları öldürülüyordu. Bir milyondan fazla insanın öldürüldüğü Bağdat ve su kadar kan ve mürekkep akan Dicle'den sonra sıra şehirlerin anası, İslam ilminin son beşiği Harran'a gelmişti. Tıpkı bugünkü ABD veya İsrail'in Suriye ve Irak'ta yaptığı gibi...

Son akşam ezanı

Toz, Lut kavmine gelen sıcak rüzgâr gibi kendilerine yaklaşırken, güneş de batmıştı ve son akşam ezanı, Harran Ulu Camii'den yükseliyordu. Namazın farzını bile zor kılan nöbetçinin biri, "Moğollar" diyerek seccadeden fırlamış, üç katlı kulenin aşağı kattaki komutanına imdat haberini götürmüştü.

Birden bu haber şehre yayıldı. Bağdat, Halep, Rakka, Musul ve Urfa kapıları kapatılan, surlarla ve hendeklerle çevrili 50 bin kişilik şehir, sura üflenmiş son kararını bekleyen mahşer halkı gibi kale ve Ulu Camii civarında toplanıp, yıllarca gezegenleri izledikleri yerden son bir kez daha gökyüzüne baktılar. Gerçi surları ve önünde hendeği vardı ama çare olamayabilirdi.

Memluk Tarihçisi İbn-i Şeddad ise surları şöyle tarif eder:

"Çok müstahkem bir suru vardı. Surların sekiz kapısı bulunuyordu. Bunlar saatin yelkovanı yönünde güneyden başlayarak Rakka Kapısı, Büyük Kapı (Halep Kapısı), Niyar Kapısı, Yesit Kapısı, Fedan Kapısı, Küçük Kapı, Gizli Kapı ve Su Kapısı'dır. Rivayete göre Su Kapısı üzerinde bakırdan yapılmış iki yılan tılsımı vardı. Bunlar şehre yılanların zarar vermemesi için yapılmıştı."

6 bin yıllık ve çok genç

Dört kilometre uzunluğunda,187 burçlu Harran, Çin seddi ve Diyarbakır surlarından sonra üçüncü sırada görülmektedir. 640 yılında fethedilen ve Emevilere de başkentlik yapan şehir 632 yıl yaşadıktan sonra ölmüştü. Oysa Harran, en az 6 bin yıl önce de vardı ve daha çok gençti. Başta Hz. Musa, Hz. Eyüp ve İbrahimler de buraya gelmişlerdi. Hititler ve Mittaniler Sin ve Şammas'a (ay ve güneş) yemin ederek anlaşma imzalamışlardı. Ancak son anları gelmişti artık...

Diyarbakır'dan Adana'ya kadar TAG otoyolunun kardan kapandığı haftada, Tülmen köyünde mahsur kalan ben, Harran'ı gezdim. Neredeyse her yıl ve mevsimde burayı gezerim. Her zaman ayrı bir keşif yaparım. Ancak kulağımdan çıkmayan ses Moğol atların kişnemeleri ve zalimce insanlara saldırmalarıdır.

Adeta o anı yaşamış gibi olurum. Hele son yemeğini yiyemeden ölen aileyi veya öğrencileri düşününce. Sanki Endülüs Emevileri, El Hamra Sarayı'na Arap'ın ah ettiği tepeye çıkıp ağlıyorlardı. Ya da Büyük Şef, Beyaz Adam'ın önünden kaçmıştı. Tıpkı bulutların güneşin önünden çekilmesi ya da güneşin batması gibi.

Harran'da (yol-aşırı sıcak anlamlarına gelir) taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmamıştı. Şehir yıkılmış ve katliam olmuştu. Yanan Ulu Camii'den 850 yıllık son közü hala görülüyordu.

Moğollar 10 yıllık işgale rağmen ellerinde tutamayacaklarını anladıklarında Harran'ı içindekilerle birlikte öldürdüler. İşlerine yarayan insanları ve eşyaları da çalıp Mardin ve Musul üzerinden Kafkasya ve Karakurum'a kaçtılar.

Dünyanın ilk üniversitesi

Son üç yıl içindeki değişimler bize ümit veriyor. Zemini ortaya çıkmış Harran Ulu Camii, en fazla üç yıl içinde kendi ayakları üzerinde ayağa kaldırılabilir. Bu, Ayasofya'yı açıp Batı'ya ders veren Büyük Türkiye'nin İslam'a ve tarihe vereceği en kuvvetli mesaj olacaktır.

Dünyanın en eski üniversitesi üzerine Abbasi Halifesi Harun Reşid (786–809) zamanında tekrar binâ edilen Harran Okulu, kendini ilme adayan hocaları ve zengin kütüphanesiyle büyük bir ün kazanmış ve İslâm kültür tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir.

Harran Ulu Camii, Anadolu'nun en eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu, taş süslemeli camisidir. Bir cami düşünün ki minaresi aynı zamanda rasathanedir. İlim ve imanın Allah'a yükselen ilk basamağı olarak hala ayaktadır.

Endülüs'ten başlayarak, Tunus ve Mısır hattından Bağdat ve Türkistan'a bağlanan İslami ilim merkezlerinin ana bağlantı noktası Harran'dır. Harran, denizi olmasa da doğu-batı ve kuzey-güney arasında insan, sermaye, ilim ve ticaret limanı olmuştur. İlim dünyasının 400 adamı Harranlıdır ve künyeleri Harrani'dir.

Yunan filozoflarının eserlerini Arapçaya çeviren Sabit bin Kurra, ganimet olarak, altın yerine kitap alan ve çevrilen Roma-Yunan eserleri ilk kez burada çevrilmiştir.

İbn-i Teymiyye, Farabi ve ömrünün 50 yılını Haçlılara karşı cihada çağıran Hayat-ı Kays El Harrani buralıdır ve Salahaddin-i Eyyubi, buradan Kudüs'e yürümüştür.

İbni Sina Harran'dan ilmin şerbetini içmiş ve içirmiştir.

Dünya'dan Ay'a olan uzaklığı ve güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye doğru olarak hesaplayan, Batlamyus'un hatalarını düzelten, trigonometriyi, Akdeniz'i ölçen ve Kopernik'e üstadlık yapan El Battani Harranlıdır.

Dünyanın çevresi (24 000 mil) olduğu ilk kez burada hesaplanmıştır,

Er Razi'nin Hocam dediği, 400 eserin mucidi kimya ve simyanın babası; su, toprak ateş ve havadan oluşan canlıların suni yollarla yapılabileceğini ilk söyleyen kişi olan ve Harran Üniversitesinin rektörü olan Ebu Musa Cabir Bin Hayyan ilk atom bombası hakkında şöyle der:

Maddenin en küçük parçası olan "el-cüz'ü la yetecezza" (zerre-atom) da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom parçalanabilir. Parçalanınca da öyle büyük bir güç oluşur ki bir anda Bağdat'ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teâla'nın kudret nişanıdır."

Yeni Selahaddin

Şam Emevi Camii'nden sonraki Diyarbakır Ulu Camii ve Kurtuba Ulu Camii'nin ilk modeli olan Harran Ulu Camii'nin taşlarının ayağa kaldırılması tarihe ve geleceğe verilecek iyi bir cevap olacağı gibi İslam dünyasının yeni Selahaddin'inin ve Baybars'ının Türkiye olduğunu da ortaya koyacaktır.

Harran Ulu Camii açıldığı gün, insanlığa sebil ilmin kapıları tekrar açılacak demektir. Bağdat, Türkistan, Şam, Kahire ve Endülüs'te ilim yeniden canlanacak, Bağdat ve Şam yeniden ayağa kalkacak demektir. Çünkü burası, Mars'a giden uyduların, 33 metrelik ilk basamağıdır.

10 kişilik kazı ekibiyle iğneyle Harran'ı kazan Prof. Dr. Mehmet Hoca'ya çok daha fazla destek verilmeli ve acilen Harran Ulu Camii ayağa kaldırılıp ilme ve insanlığa açılmalıdır...

[email protected]