Hasta acıkıyorsa korkmayacaksın

Mustafa Çiftçi / Yazar
24.07.2020

Büdü'nün hastalığını kimse ciddiye almıyor. Anneme söyledim “vücut kırıklığıdır geçer” dedi. Babama söyledim; “mevsimsel bir şeydir” dedi. Babamın dediğinden bir şey anlamadım. Büdü'ye sordum. “mevsimsel bir şey” ne demek? “Uyduruk baban lafı kıvırmış. Mevsimle ne lakası var? Benim derdim zayıf düşmek. Et yersem, bal ve süt karıştırır içersem, bir de yoğurt ile pekmez karıştırırsam kalkarım ayağa.”


Hasta acıkıyorsa korkmayacaksın

Mustafa Çiftçi / Yazar

Annem ile babam çalışıyordu. Sıfatları memuriyetlerinin üst düzey olduğuna delildi. Müdür olmuşlardı. Meğer müdürlük baş ağrısı imiş bilemedik. Ben okula gidiyordum. Okul çıkışı eve gidemiyorum dedemle ve anneannemle beraberim. Onlara bir de isim taktım. “Edi” ile “Büdü” diyorum. Büdüm yani anneannem bana hiç kıyamıyor. Başkası olsa asla izin vermez kendisine isim takılmasına. Bir keresinde dedem “hayatım” demişti de ona bile kızdıydı. “Ömürle, hayatla olmaz bu işler. Ne güzel adım var benim.” Büdü’nün adı Aynur. “Hem nurluyum hem ay gibiyim.” der kendini över. Ben de ona kıyamam. Kendisini övmesine hiç kızmam.

Büdü gece olunca pencere önüne kurulur, oturur. Gündüz oturmaz, çünkü yaşlı kadınlar gibi sokağı gözetliyor dedirtmek istemez kendine. Gece olunca kim camın önünde kim değil pek seçilmez. Camın önünde kahve içer, gelen geçene bakar. Çünkü bizim sokak gece gündüz işlek bir yerdir. “Buranın seyir zevki akşamları çıkar. Gündüz güneş adama soluk aldırmaz.” der Büdü.

Annesi müdür olmayanlar

Annemle babam hep telaşlılar. İşe yetişmek, yetiştiğin işte gün boyu çalışmak çok zor oluyormuş. Bunları hep Büdü’ye anlatırım. “Sen ne akıllı bıdıksın ama her yerde söyleme bu dediklerini. Bazı sırlarınız olsun yavrum. Bohçacılar gibi açılıp saçılmayın.”der. Ben pek inanmam bu söylediklerine. Ne sırrımız olacakmış bizim. Okulda her arkadaşıma anlatırım her şeyi. “Annemle babam telaşlılar her zaman.” derim ne var bunda. Arkadaşlarım ev hanımı olan annelerinin hiç telaşlı olmadığını anlatır. “Müdür değiller de onun için telaşları yok” derim. Annesi müdür olmayan arkadaşlara pek özenirim. Benim annem de sakin sakin benimle kahvaltı etse. Büdü gibi bana bilmediğim şeyler anlatsa isterim. Ama annem sadece iş yerinden bahseder. “Ne müdürlükmüş arkadaş annemin peşini hiç bırakmıyor.” derim.

Başı arı kovanı gibi

Büdü ile geceleri pencereden sokağı izlemelerimizi biraz azaldı. Büdü hastalandı. Hastalığın adı yokmuş ama sıkıntısı pek çokmuş. Başı arı kovanı gibiymiş- arı kovanı nasıl olur tabletimden baktım- “Büdü’nün kafası bu kadar olmuşsa işi çok zor.” dedim. Dedem yani Edi güldü kocaman. Sonra bacakları kolları sızım sızım sızlıyormuş. “Sızım sızım” ne demekmiş baktım tablete ama tabletin Türkçesi Büdü’nün dediklerini anlamaya yetmedi. Bir de gözlerine kum atmışsın gibi yanıyormuş. “Ne diyeceksen düzgünce desene Büdü ben nerden bileyim “gözlere kum atmış gibi” ne demek” dedim. Büdü yattığı yerden usul usul cevapladı. “Anası yapılı yavrum. Annen de böyle soru üstüne soru sorardı.” “Çok soru soranın sonu müdürlük.” diyorum Edi ile Büdü gülüyorlar. Ama Büdü’ün gülüşü biraz zayıf.

Büdü’nün hastalığını kimse ciddiye almıyor. Anneme söyledim “vücut kırıklığıdır geçer” dedi. Babama söyledim; “mevsimsel bir şeydir” dedi. Babamın dediğinden bir şey anlamadım. Büdü’ye sordum. “mevsimsel bir şey” ne demek? ”Uyduruk baban lafı kıvırmş. Mevsimle ne lakası var? Benim derdim zayıf düşmek. Et yersem, bal ve süt karıştırır içersem, bir de yoğurt ile pekmez karıştırırsam kalkarım ayağa. Sen babana bakma kuzum.” dedi.

Ben annemle babamın dediklerine he hı deyip geçiştirmeyi Büdü’den belledim. Ve Büdü’nün kendi reçetesini uygulayışını seyrettim. Her öğünde et yedi. Yemek yemediği zamanlarda ballı süt içti. Ballı sütü ben de severim ama Büdü hasta olduğu için ben süte dokunmadım . “Büdü iyi olsun yeter ki...” dedim. Bir de pekmezle yoğurt yedi. Ve üzüm hoşafı kaynatıp içine pekmez karıştırıp içti.

Açlık sıhhat alameti

Edi Büdü ile dalga geçti. “Karakucak güreş yapacak pehlivanlar gibi besleniyorsun Nuray” dedi. Ama Büdü hiç itiraz etmedi. Yemeye devam etti. “İnsan yedikçe ayağa kalkar. Açlık sıhhat alametidir. Acıkıyorsan korkma.” diyordu Büdü. “Ben de acıkıyorum, hem de nasıl acıkıyorum bir bilsen Büdücük” dedim. Güldü. “Sen benim öğünlerime ortakçı olacaksın herhalde. Gel bakalım kedi gibi yalanma orada al şu eti götür bakalım.” dedi. Büdü ile beraber yemeğe başladım. “Kendimi soğuk sulara atasım geliyor yanıyorum Büdü.” dedim. “İyi işte okulda atarsın enerjini bir de hasta olmazsın.” dedi. Ama işin ilginç yanı; Büdü yedikçe iyi olmadı. Hatta daha da kötüleşti. Derin uykulara dalıyor. Uykusu huzursuz. Sürekli konuşuyor. Bazen kıpkırmızı oluyor ateş basıyor bazen de su içinde kalıyor terinden yastığı ıslanıyor. Büdü’nün rahatsızlığı arttıkça Edi yatağın başından ayrılmamaya başlıyor. Ben de yatağın ucunda bekliyorum Büdü iyileşsin diye. Sonunda Edi dayanamıyor anneme telefon açıyor. “Anan hasta gel kızım” diyor. Annem yine dar telaş geliyor. Büdü’nün halini hiç beğenmiyor. Abulans çağırıyorlar. Komşular birikiyor. Büdü mahalleyi ayağa kaldırdın diye kızıyor anneme.

Doktorlar, tahliller falan deren anlaşılıyor ki Büdü birazcık daha tatlı şeyler yeseymiş şeker komasına girecekmiş. “Bu sefer senin reçete işe yaramadı.” diyor Edi. Annemle babam Büdü’nün başındalar. Bense bizi hastaneye getiren ambulansı düşünüyorum. Hem hızlı hem o kadar çok kablolu, ışıklı bir arabaydı ki düşünmemek elde değil.

Atadan böyle gördük

Büdü yattığı yerden ziyaretçileri kabul ediyor. İnsanlar hastaneye akın akın geliyorlar. Büdü onlara hep aynı şeyi anlatıyor. “Biz dedemizden, atamızdan böyle gördük. Hasta olan acıkıyorsa korkmayacaksın. Yedikçe dirilir hasta kısmı. Ama bu sefer işe yaramadı . Biz yedikçe dibe batmışız.” diyor ve azıcık ağlıyor Büdü. “Yapma ama böyle ağladıkça üzüntün azalmaz ki...” diyorum. “Sen sus bilmiş sıpa benden öğrendiğini bana satma” diyor Büdü. “Neden bu kadar sinirlisin kuzu?” diyorum. O zaman gülüyor. “Bu yaşta beni kuzu ettin ya ne deyim gel buraya akıl topağım” diye bana sarılıyor. Ellerimi açıp dua ediyorum; “Büdü iyi olsun. Bu hastane odasından çıkalım. Eve gidip pencerenin önüne kurulalım. Edi bize kahve yapsın. Benim kahvem sütlü olsun. Çocuklara kahve içmez diyen yalan söylemiş. Sütlü mütlü içerler aslında.” Bu dualarımı duyan Edi ile Büdü pek seviniyorlar. Sizin gibi aynı şeylere sevinse benim müdür anne babam diyorum. Yanağımı sıkıyorlar. Ama ben Edi ile Büdü gülsünler diye değil hastaneden çok sıkıldığım için böyle dua ediyorum. Sen dua et biz amin diyelim kuzum diyorlar. Öyle yapıyoruz Ben dua ediyorum onlar amin diyorlar...

[email protected]