Hava sahasının yasaksız alanları

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu
22.06.2025

Konu balistik füzeler ve insansız hava araçları olunca ortaya “yasaksız” bir alanın çıktığını görüyoruz. Hukuken haklı olsanız bile havada güçsüzseniz, haklılığı savunacak bir ülkeniz olmuyor. Savunma sanayii meselesine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor…


Hava sahasının yasaksız alanları

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu

İsrail-İran savaşı birçok yönüyle gündemde. Bu günlerde bir konu var ki herkes fikir yürütüyor. Ancak gerçek ne pek bilinmiyor. Böyle olunca yorumlar subjektif ve hissi olarak kalıyor. İsrail'in saldırgan tutumu, bölgeye vaat ettiği kaos, Gazze'deki soykırımı aşan ve yeni bir suç olarak tanımlanması gereken tutumu, tüm dünyayı tehdit ediyor. Bu tehdit hedef ülkeler için askeri, bölge ülkeleri için demografik ve dünya için ise ekonomik boyutta seyrediyor. Sınırları resmen belli olmayan ve sistematik olarak şiddet, baskı, saldırı ve ölüm üreten İsrail, ülkelerin üzerinden füzeler gönderiyor ve İran'a saldırıyor. Peki bunun hukuki karşılığı ne? İsrail saldırılarının hukuki olarak hiçbir zemini yok ama herkesin düşündüğü bir şey var söz konusu ülkeler bu füzeleri durduramaz mı? Bugün bu konuya değinmek istiyorum.

Egemenlik sahası

Birleşmiş Milletler Antlaşması, "örgüt tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur (m.2/1)" diyerek "hukuki olarak" her devleti aynı niteliğe ve haklara haiz olarak kabul eder. "Egemenlik" yada öbür ifadesi ile "hâkimiyet" sadece bir toprak parçası ile sınırlı değil. Bunu "mavi vatan" ve "siber vatan" gelişmelerinde görmüştük. Devletlerin hakimiyet alanı kara parçasına müzahir olduğu kadar, deniz alanındaki sınırlarının üzerindeki hava sahasını da kapsamakta.

Karadan uzaya

Hava sahasının sınırının uzaya kadar uzandığını söylemeliyiz. Uzaya tekabül eden kısmın rejimi ise farklı. Hava sahası, "herhangi bir kara parçası veya su kütlesi üzerindeki boyutları çeşitli kanun, kural ve antlaşmalarla belirlenmiş atmosfer kütlesi" olarak tanımlanabilir. Bu tanımın anlaşılması için üst sınırı olan uzayın nerede başladığını bilmek gerekiyor... Uzay, Dünya yüzeyinin belirli bir yüksekliğinde başlamaz. 100 km (62 mil) deniz seviyesi yüksekliğindeki Kármán hattı, uzay antlaşmalarında ve uzay sahası kayıtlarının tutulmasında uzayın başlangıcı olarak kabul edilir

Uzayın hukuku

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1958 yılında bu konudaki ilk kararını verdi[1348 (XIII)]. Burada temel vurgu "uzayın barışçıl amaçla kullanılması ve bu amaçla da Birleşmiş Milletler Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi'nin kurulması" şeklinde özetlenebilir.Benzeri "barışçıl" , "dünyaya zarar vermeme" ve "bilimsel araştırma" şeklindeki üç temel yaklaşımın daha sonra imzalanan "Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dâhil Uzayın Keşif ve Kullanılmasında Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma" (1967), "Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Araçların Geri Verilmeleri Hakkında Anlaşma" (1968), "Uzay Cisimlerinin Verdiği Zarardan Dolayı Uluslararası Sorumluluk Hakkında Sözleşme" (1972), "Uzaya Fırlatılan Cisimlerin Tescili Sözleşmesi" (1974), "Devletlerin Ay'da ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetlerini Düzenleyen Antlaşma (Ay Antlaşması)" (1979) metinlerinde de yer aldığını görürüz.

Uzay yasakları

Bu beş antlaşma şunu da söylüyordu: Uzay, herhangi bir devlete ait değildir, burada silahlar konuşlanamaz, her ülkenin keşif özgürlüğü vardır! Kitabın ortasından konuşmak gerekiyor bu konuda. Uzayın "kimseye ait olmaması" kuralı belirli bir "kullanım alanı ihata edilmekle" sınırlandırılmaya çalışılmış. Bunun ihlalinin bir yaptırımının olmaması hukuki değil teknik/teknolojik kapasite ile ilgili. Diyelim ki bir ülke silah konuşlandırdı. Bunu engelleyecek kaç ülke var? Dolaysı ile durum bir uluslararası hukuk tartışması olmaktan çıkıp iki veya daha fazla ülkenin "ittifak" veya "çatışma alanına" dönmekte. Bu sorun hava sahası içinse farklı bir katman eklenerek tezahür ediyor.

Chicago sözleşmeleri

Bilindiği üzere sivil havacılık hukukunun da çok eski bir mazisi yoktur. İlk başlarda firmaların kuralları ile yürüyen bu süreç sonrasında uluslararası hukukun konusu oldu. Bu bağlamda Chicago Sözleşmeleri (1944-1947) meselenin temel kodifikasyonu durumundadır. Öncesinde de Varşova, Roma, Paris ve Havana Sözleşmeleri imzalanmıştır ama bunlar çok taraflı sözleşmeler olup dünyanın tümüne etki eder mahiyet taşımamaktadır. Chicago Sözleşmeleriyle ►her devletin kendi hava sahasında egemen olduğu, ►açık denizlerde uçuşun herkesin hakkı olduğu, ► devletlerin özel kısıtlar getirmeye yetkili olduğu, ► hava araçlarının uyruğunun olması gerektiği gibi konular düzenlemiştir.

Hava sahası

Meşhur "hava sahasını kapattı" ifadesinin hukuktaki karşılığı sanıldığı gibi askeri görünümden daha ziyade "sivil havacılık" argümanlarına yakın duruyor. Öncelikle hava sahasını tarif etmek gerekiyor. Hava sahaları ulusal ve uluslararası olarak ikiye ayrılmaktadır. Ulusal hava sahası, devletlerin kara ülkesi ve karasuları ile iç suları üzerindeki hava sahasını ifade ederken uluslararası hava sahası ise ulusal hava sahası dışında kalan alandır. Birinde devletlerin mutlak egemenliği üzerinden meseleye bakılırken diğerinde serbestlik ilkesi hakimdir.

Sahanın kapatılması

Her ülkenin hava sahası bir veya daha fazla uçuş bilgi bölgesine bölünür. Bu bölgelerin tümünde uçuş yapılmasının yasaklanması veya özel izne tabi kılınması halinde "kapatma" yapıldığı sayılır. Bunun türleri vardır. 1991 ve sonrasında duyduğumuz "36. paralel" ifadesini hatırlayalım. Irak'ın kuzeyine getirilen ve askeri-sivil tüm uçuşları yasaklayan bir durumdu. Bu mutlak bir kapatma haliydi. Sonraları TBMM kararı ile Türkiye buralarda keşif uçuşu yapmıştı. Yine Rusya'nın Ukrayna'ya askeri operasyon düzenlemesinin ardından AB ülkeleri hava sahalarını Rus uçaklarına tamamen kapattı. Bu halen devam eden bir yaptırım. Buradaki kapatma "uçakların ait olduğu" ülkeye göre yani nispi bir görünüm arz ediyor. Bir başka örneği ise İsrail'in saldırısı ile meydana gelen durumdur. Burada askeri bir tehdit sebebiyle birden çok ülkenin füze saldırıları sebebiyle uçuşlara sahasını kapatması gündeme gelmiştir. Peki saha kapatma füzeleri kapsıyor mu? Ya da radara yakalanmayan uçakların bu kısıtı ihlal etmesi halinde yaptırım ne olacak?

İlk ihlal: U2 olayı

Bu konuda ilk ihlalin hepimizin tahmin edebileceği gibi ABD ile Rusya arasında olduğunu görüyoruz: U-2 olayı. 1960 ABD'nin bir keşif/istihbarat uçağı Pakistan'dan kalkıp Sovyetler Birliğinin hava sahasına girer. Bu tespit edilir ve uyarı yapılmaksızın uçak düşürülür. Bunun son yıllarda düzenli olarak yapılığı tespit edilmiştir Sovyetler Birliğince. Hatta dönemin yetkilileri uçağı düşürmelerinin sebebinin "askeri tehdit" olduğunu bildirmiş ve şöyle demişlerdir: "Uçak bir tek araç atom bombası taşıyabileceğine göre böyle bir eyleme karşı askerî misillemede bulunmak bir haktır".

ABD, amacının saldırı veya benzer agresif bir tavır olmadığını, kendini bir saldırı ihtimaline hazırlamak üzere bunu yaptığını belirterek savunmuştur. Mesele Güvenlik Konseyi'nde tartışılmış ancak ABD veya Sovyetler Birliğinin meseleyi "abarttığı" şeklinde bir kanaatle noktalanmıştır. Bu olayın benzeri durumlar halen olmaktadır. Zira bu konu ya bilerek ya da farkında olunmadan "esnek" bırakılmıştır. Tıpkı füzelerin durumu gibi.

Roketler hava aracı mıdır?

Roketler çalışması için havaya ihtiyaç duymazlar. Atmosferin dışında da hareket edebilir. Genellikle belirli bir "yük" taşımak için tasarlanan roketlerin kullanım alanı oldukça çeşitlidir. Çoğu zaman "patlayıcılar" olan bu yükler, bazen başka araç gereç veya ihtiyaç, bilimse malzeme de olabilir. Roketler "silah" olarak kullanılıyor yani patlayıcı taşıyorsa bu halde "füze" olarak tanımlanır. Taşıdığı yüke ise "savaş başlığı" adı verilir. Bir diğer tanıma göre ise, füze, savaş başlığı taşıyan ve bir roket veya jet motoruyla harekete geçirilen, belirli bir hedefe karşı gönderilen genellikle uzun menzilli bir mermi türüdür. Bunların türlü türlü çeşitleri, savunma ve saldırı amaçlı olanları vardır. Ancak bilmemiz gereken bir husus vardır ki roketler, hava araçlarıyla aynı hava sahasını paylaşsa da uluslararası hukukta "hava aracı" olarak nitelendirilmez. Bu sebeple hava sahasını kapatma konusunda pek de "hukuki anlamda" etkilenmezler. Bir de radara yakalanmayan savaş uçaklarının durumu var ki bunlar tespit edilmediği için zaten bir sonuç öngörmek de zor. Velev ki yakalandı diyelim U-2'nin benzeri tartışma başlıyor hemen... Yani bir kısır döngü var bu noktada...

İhlaller ve çare

Konu çok katmanlı ve özellikle askeri anlamda kuralları oturmuş olmayan durumda. Zira, hava sahasını ihlal deyince birçok soruyu sormak ve aldığımız cevapların yeni sorular üretmesi mümkün. Örneğin her askerî hava aracı savaş uçağı olmayabilir. Bir sivil kargo uçağı mühimmat taşıyor olabilir. Uçak kendi hava sahasından size füze ile saldırabilir. İhlal bilerek olmuş olabilir. Ya da gerçekten bir koordinat hatası bulunmaktadır radarda. Saldırı, istihbarat, yıkıcı faaliyet veya sadece karşı devletin egemenliğini reddetmek için yapılmış olabilir, bu halde meşru bir durumum olduğu değerlendirilebilir. Hava koşulları pilotu mecbur bırakmış olabilir....

Bu konuyu merak edip araştırınca ulaştığım sonucu şöyle özetleyebilirim. Hiçbir kural ihlal durumundaki askerî araçlara karşı ne gibi önlemler alınabileceğini kesin ve kati bir hükme bağlamış değil. Yani bir antlaşma veya sözleşme yok bu konuda. Bunun nedeni biraz de işin bu aşamadan sonra hukuken düzenlenemeyeceği fikrinden kaynaklı olabilir. Yani, hukukun bittiği yerlerden birisi burası. Hele de meseleye balistik füzeler ve insansız hava araçları da girince "yasaksız" bir alanın çıktığını görüyoruz. Hukuken haklı olsanız bile havada güçsüzseniz, haklılığı savunacak bir ülkeniz olmuyor zira. Savunma sanayii meselesine bir de bu açıdan bakmak gerekiyor...