‘Hayal fabrikası'nın karanlık tarihi

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
27.06.2020

“Holywood… suçları, seks skandallarını ve cinayetleri örtbas etmiştir. Muhteşem bir kariyere ulaşan her yapımcı ve oyuncuya karşılık engellenen, hakkı yenen ve başarısız olanlar da vardır. Gerçek budur. Işıklar söndüğünde ise geriye sadece filmler kalır.”


‘Hayal fabrikası'nın karanlık tarihi

Modern zamanlarda popüler toplumsal muhayyileyi etkileyen unsurların en başında elbette “kültür endüstrisi” olarak kavramlaştırılabilecek oluşumlar gelmektedir. İlk bakışta kültürel alanın ticarileştirilmesini içerdiğini teslim edeceğimiz bu kavramın daha detaylı bir incelemesi bize hayat sürdüğümüz kültür sferinin üretim ve yeniden üretim koşullarının tamamını onun işgal ettiğini de gösterecektir. Hatta, kimileyin, bu işgale direniş çabalarını bile örgütleyenin aynı işgalciler olduğunu teslim etmemiz gerekir. Kültür endüstrisinin işlerselliğinin artmasında iki alanın ön planda olduğu görülür. Bunlardan ilki müzikken ikincisi sinemadır. Eğlence sektörü ile kültür sektörünün kesişiminde yer alan her iki alan da endüstriyel üretimlerin cazibe merkezidir handiyse.

1920’lerden beri sadece Amerikan film yapımcılığının değil, aynı zamanda dünyanın da en büyük film endüstrisinin bulunduğu bir hayaller mekânı olarak Holywood, yüzyılın başında Newyork’ta, Antonie Lumiére ve oğulları tarafından icat edilen sinematografın halka sunumunun üzerinden yaklaşık 20 sene gibi kısa bir süre geçmesine karşın bu konumunu nasıl edinip koruduğu da hep bir soru olarak kaldı. Elbette Holywood’un göz alıcı yükselişinde ve konumunu korumasında çok çalışma, talih, şans vb. unsurların katkısı yadsınamaz; ancak bunlarla birlikte birtakım yasadışı satışların, hırsızlık, korsanlık, karteller ve mafyatik yapılanmaların da etkisinin bulunduğu reddedilemez.

1910’da film yapımcılarının gelmeye başladığı sıralarda nüfusu sadece 166 kişi olan Holywood’un 1 Temmuz 2015 tarihi itibarıyla 149 bin 728 kişinin tıkış tıkış yaşadığı bir yer olduğu düşünülürse, aradan geçen yüz yılda neler olduğuna ilişkin rasyonel temellere dair fikir yürütmelerin meseleyi izahta yetersiz kaldığı da fark edilir. Tinseltown da denen Holywood’un yüzyıllık macerasında sadece film sektöründeki yükselişin ve kapitalist başarının tanıdık gelen hikayesi kadar film stüdyoları ve malikanelerde; açgözlülük, yozlaşma, kılıfına uydurma ve aşırı doz alımının, intihar ve tacizlerin, en azından çapkınlık ve riyakarlığın, en kötüsü de bazen üstü örtülen cinayetlerin kabarık yekunu da vardır.

İlginç karışım

Holywood’un insanları büyülemesindeki sebebin beyaz perdedeki yaratıcı an ile onun oluşturulma ve sunulma süreçlerinde cari geniş ticari endüstri arasında fark edebileceğimiz zıtlık, kırılganlık ve seri üretimden mürekkep ilginç karışım olduğu iddia edilebilir. Sözgelimi bu karışım sayesinde Archie Leach Cary Grant’e, Thomas Mapother Tom Cruise’a dönüşebilir. Pekala saç renkleriyle, yüz makyajıyla uğraşılarak Marilyn Monroe, Rita Hayworth benzeri yeni aktrisler piyasaya çıkartılabilir. Bununla birlikte başarılı olamayanlar için Holywood’un daima acımasız bir mekân olduğu da bilinir. İşsiz aktörlerin bile ağır sahne makyajıyla sokaklarında gezinip Hayal Fabrikası’nda çalıştığı izlenimi vermeye uğraştıkları bir yerdir bir anlamda Holywood.

Türkçe’ye ‘Holywood’un Karanlık Tarihi’ adıyla çevrilmiş kitabına Kieron Connolly Holywodd’da yaşanan gerçek öykülerin perdesini aralayarak, genelde perde arkasında kalmayı yeğleyen gücün odak noktasını açığa çıkarmaya, film endüstisinin işleme mantığını göstermeye çalışıyor; böylelikle beyaz perdede oynayan kuklalara ses veren vantrilogları da ifşa etmeye çaba sarf ediyor. Connolly Holywood gerçeğini şöyle özetlemeyi de ihmal etmiyor: “Holywood… suçları, seks skandallarını ve cinayetleri örtbas etmiştir. Muhteşem bir kariyere ulaşan her yapımcı ve oyuncuya karşılık engellenen, hakkı yenen ve başarısız olanlar da vardır. Gerçek budur. Işıklar söndüğünde ise geriye sadece filmler kalır.”

@uzakkoku

Dünya siyaseti, heykeller ve toplumlar

ABD’de geçtiğimiz haftalarda patlak veren şiddet olayları esnasında Boston kentinde, Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb’un heykelinin başının kesildiği bildirilmişti. 1989’da Berlin duvarı yıkıldığında da benzeri görüntülere eski Doğu Bloku ülkelerinde tanık olmuştuk. Benzer şekilde Türkiye’de de heykellerin konu edildiği birçok trajikomik olay yaşandı öteden beri. Geçmişten miras heykellerin günümüz dünyasında nasıl algılandığını, niçin yıkıldığını, parçalandığını ya da kaldırıldığını anlamaya yönelik bir çaba içinde Belma Akçura; bu çaba aynı zamanda toplumların, dünya siyasetinin ya da insanlık tarihinin nasıl bir değişim ya da dönüşüm geçirdiğini anlamaya da yönelik.

“Kaldırın Şu Heykeli Buradan”,  Belma Akçura, İletişim, 2020

Psikanalizin temel tema ve kavramları

Freud’le başladığı kabul edilen psikanalitik gelenekte Melanie Klein ve Anna Freud’çulardan ayrılan “bağımsızlar” arasında D. W. Winnicott, “çöküş korkusu” kavramını teorisinin merkezi temalarından biri seçer. Türkçe’ye İnsan Doğası adıyla çevrilen ve Winnicott’un vefatından önce yazdığı son kitap olan eserinde kendisine özgü “nesne ilişkileri kuramı”nın ana hatlarını çizerek psişe-soma ilişkilerini, Oedipus kompleksini, çocuk cinselliğini, bilinçdışını, depresif konumu, manik savunmayı, geçiş nesnelerini vb. işliyor. Bütün bu temaların aynı zamanda bütün bir psikanalizin de başat temalarından olduğunu söylemek gerekli. Aynı zamandaWinnicott’un hem kuramsal hem de uygulamalı elli yıllık çalışmasının bir hasılası.

İnsan Doğası, Donald W. Winnicott, çev. Pelin Koç, Pinhan, 2020