‘Hedef süre’ bakanlığın değil, herkesin meselesi olmalı

Cüneyd Altıparmak - Hukukçu
21.04.2019

Yargı, “Türk milleti” adına karar vermektedir. Hedef süre meselesi Bakanlığın gayretiyle çözülmesi güç bir durumdur. Herkes üstüne düşeni yaptıktan sonra, “yargılamalar neden gecikiyor” diye sormak daha makuldür.


‘Hedef süre’ bakanlığın değil, herkesin meselesi olmalı

Yargılama sürelerinin uzunluğu, ülkemizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde çoğu zaman mahkûm etmiştir. Geciken adaletin, adalet olmadığı da hepimizce bilinen bir gerçektir. Yargılama sürelerinin uzunluğunun en fazla ıstırabını çeken hiç şüphesiz vatandaştır. Açtığı ufak bir davanın bile ilk celsesinin 6-7 ay sonraya veriliyor olması, sorunun bu yolla çözüleceğine olan inancı zayıflatmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi bir süre sonra “bu saatten sonra çözülse ne olur ki” fikrine dönüşmektedir.  Bu sorunun temelinde, mevzuat açışından bir sorun yoktur. Mahkemelerin işleyişini düzenleyen kanunlar bu anlamda dünya standartlarında sayılabilecek düzeydedir. Ancak iş yoğunluğu ve personel yetersizliği ve her şeyden önce, yargı mensuplarının bir takım tutumları bu gecikmenin temel nedenidir. 

Adalet Bakanlığının, Türkiye’de yargıya olan güveni güçlendirmek, mahkeme ve savcılıkların verimliliğini artırmak, tarafların davaların ne zaman sonuçlandırılacağını öngörmelerini sağlanmak amacıyla ortaya koyduğu “hedef süre” uygulamasının temelleri 23.06.2017 tarihindeki Resmi Gazetede yayımlanan “Soruşturma, Kovuşturma veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ile düzenlemiştir. Yargılama için hedef sürenin belirlenmesi, bu sürenin ne zaman başlayıp, ne zaman biteceği, davaya taraf olanları ve diğer ilgililerin nasıl bildirileceği burada düzenleme altına alınmıştır. 

Buna göre, bir dava açılınca, bu konuda hâkimden havale alınıp dosya tevzii bürosu aracılığı ile ilgili mahkemesine gönderilmek üzere kayda alınır. Akabinde davacıya “tevzi belgesi/formu” (yani dosyanın hangi mahkemeye dağıtıldığına dair belge) verilir. Bu formun üzerinde yargılamanın bitirileceği hedef süre yani tarih yer alacaktır. Bu hedefin yanında,  “Belirtilen sürede soruşturmanın/yargılamanın sonuçlandırılması hedeflenmekte olup, bu hedefin gerçekleştirilmesinde tarafların ve avukatların katkı ve desteği büyük önem arz etmektedir. Taraflardan kaynaklanan sebeplerle meydana gelen gecikmelerin hedef sürenin hesabında dikkate alınmadığı da göz önünde bulundurularak, bu hususlara hassasiyet göstermenizi rica ediyoruz” şeklindeki not yer alacaktır. Yeni adli yılla birlikte yani 01.09.2018 tarihinde başlayan uygulama, bu tarih itibarıyla açılan davaları içerecek ve hedef süreler, 01.01.2019’dan itibaren taraflara bildirilecektir. 

Belirlenen soruşturma ve kovuşturma süreçlerine ilişkin hedef süreler, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) üzerinden hakim ve savcılar tarafından takip edilecek ve hedef sürelerde tamamlanmayan soruşturma ve davaların nedenleri de sisteme giriş yapılacaktır. Yani hakim ve savcı hedef süreye niçin uyulmadığını yani öngörülen işlem için neden sürenin aşıldığı sisteme işleyerek, belirtecektir. Böylece, gecikmeye sebep veren unsurlar ülke genelinde ve yerel düzeyde belirlenecek ve takip edilecek konuma alınacaktır. Bu önemli bir veri olarak, ülkedeki yargı faaliyetinin gecikmesinin temel sebepleri en gerçekçi biçimde ortaya çıkmış olacaktır.  

Alternatif çözüm yolları 

Bu sürelere uyulması için, herkesin üzerine düşen görevler bulunmaktadır. Meseleyi sadece hakim-savcı bağlamından bakarak kurgulamak hatalıdır. Davanın bitmemesi için çalışan bir davalı tarafın yaptıklarını görmezden gelirsek ya da aslında yargının konusu olmayacak kadar basit bir mesele için “yargı yolunu” seçmenin önünü açmışsak, dünyanın eğilimi olan alternatif çözüm yollarını gündeme getirmiyorsak, hedef süre konusunda kolaya kaçmış oluruz.  Özellikle yargının üç temel unsuru olan hakim, savcı ve avukatın, bu süreye uyulması için azami gayret göstermesi şarttır. Bu da yetmez, ülkemizde birçok meselenin yargı konusu olmaktan çıkması mümkündür. Geçmişte, veraset ilamı sadece mahkemelerden alınabiliyordu. Artık şimdi bunu  noterler de yapmaktadır. Bunun gibi dava konusu olan işlemlerin bu şekilde yapılması mümkündür. Örneğin, ortaklığın giderilmesi meselesinde noterlere görev verilebileceği gibi, alternatif çözüm yollarına  (müzakere, arabuluculuk, tahkim vs) yeşil ışık yakmak şarttır. Belirli miktarın altındaki davalarda, “tek celse” kuralı ile “hakkaniyete uygun karar vermek” mümkün hale getirilmelidir. Kişinin 5 bin TL’lik bir dava için yıllarca mahkemeye gitmesi yerine, hakimin tarafları dinleyip, delilleri değerlendirip karar vermesinin önü açılmalıdır. Bu konuda bir başka yapılması gereken de Barolar Birliğinin, tıpkı Bakanlığın yaptığı gibi avukatları “hedef süre” meselesine katkı sunacak şekilde bir uygulamaya gitmesidir. Baroların “salt eleştiriden uzak” adımlar atması daha doğru olacaktır. Yargı bir bütündür. Bütünün tüm parçalarının bir şeyi istemesi halinde bu gerçekleşebilir. Aksi halde, bu mümkün değildir. 

Takdir yetkisi 

Bu anlamda, hedef süre uygulamasına paralel olarak, hakime bu konuda takdir yetkisi sağlayacak, inisiyatifin daha açık düzenlemeler ile verilmesi gerekmektedir. Mesela, bu sorunların başında birkaç gün içinde eksikliği giderilebilecek dosyalar için uzak tarihlere duruşma günü vermek; hakimlerin her dosyaya benzer tensip tutanağı yaklaşımı ve otomatik olarak iş yoğunluğu nedeniyle dosya niteliği gözetmeden duruşma tayin etme eğilimi göstermek; dosyaları gruplayarak benzeri dosyaları bir güne toparlamak yerine esas numarası ve davanın açılış tarihini esas alan bir yaklaşımı öncelemek gibi hususlar gelmektedir. Bunun nedeni hakimlerin kendisini “dosyayı niçin öne aldı?” “acaba kayırma mı var” gibi sorularla muhatap olmasının önüne geçme istediğidir. Oysa yapılması gereken hakimin takdirine bırakmak ve dosyaların hızlı biçimde karara bağlanmasının önemsendiği bir anlayışa geçmektir. Hatta, hakim yardımcılığı meselesi düşünülmelidir. Dosyanın raportörü gibi çalışacak bir müessese artık şarttır. 

Bu uygulama bir devrimdir. Bu uygulamanın mahiyetinin iyi belirtilmesi ve bu bağlamda hakimlere ek yetkiler verilmeli ve “hedef süre” hakimlerin terfii ve atanma taleplerinde dikkate alınmalıdır. Vatandaşı, süre yönünden yargılamayı denetleyebilir hale getirme ve bunu merkeze alma çok doğrudur, ancak bunu merkeze alırken, makul kararlar çıkması için hakime “hedef süre” bağlamında, süreleri kısaltma, duruşmaya tarafları (telefon, UYAP mesaj sistemi vs) davet ederek duruşma yapma, bilirkişilerin sayısını arttırıp inceleme sürelerini kısaltma gibi yenilikler de verilmelidir. 

Yargı, “Türk milleti” adına karar vermektedir. Hedef süre meselesinin Bakanlığın gayretiyle çözülmesi güç bir durumdur. Herkes üstüne düşeni yaptıktan sonra, “yargılamalar neden gecikiyor” diye sormak daha makuldür, değil mi? 

[email protected]