Hedef Türkiye'nin etki gücü

Dr. Faruk Yazar / Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi
9.09.2022

Özellikle 2011 sonrasında belirgin bir negatif tutumun hâkim olduğu görülüyor. Bunun en önemli nedeni Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde bağımsız politika arayışıdır. Bu arayışların seyrine bağlı olarak negatif içerikli haberler adeta bir silah olarak kullanılmaktadır.


Hedef Türkiye'nin etki gücü

Batı medyasının belirli dönemlerde Türkiye'ye ilgisinin yoğunlaştığı bilinmektedir. Genellikle Türkiye ile ilgili haberlerde olumsuz yaklaşım dikkat çekecek bir boyuta ulaştı. Görece olumlu içeriklerin yer aldığı haberlere kıyasla olumsuz haber içeriklerinin daha fazla olduğu rahatlıkla söylenebilir. Özellikle 2011 sonrasında belirgin bir negatif tutumun hâkim olduğu görülüyor. Bunun en önemli nedeni Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde bağımsız politika arayışıdır. Bu arayışların seyrine bağlı olarak negatif içerikli haberler adeta bir silah olarak kullanılmaktadır.

İnsani diplomasi

2001 yılında AK Parti'nin iktidara gelmesi ile birlikte aktif bir dış politika yürütülmeye başlandı. Türkiye'nin tarihsel ve kültürel mirası temelinde insani diplomasi ağırlıklı yumuşak güç politikaları uygulandı. 2011 yılına kadar Türkiye Batı tarafından bir rol model olarak gösteriliyordu. 11 Eylül saldırılarının ardından ABD kamu diplomasisi stratejisini sorgulayarak Müslüman halklarla iletişim kurmaya çalışıyordu. Fakat bu dönemde yapılan kamu diplomasisi faaliyetleri başarılı olamadı. Bu noktada Türkiye laik, demokratik ve Müslüman bir ülke olarak ABD'nin güvenlik kaygılarını giderecek bir model olarak müslüman ülkelere sunuluyordu. 2011 yılında Arap Baharı ve ardından Gezi parkı olayları ile birlikte Türkiye Batı için rol model olmaktan çıktı. Özellikle bu dönemden sonra Türkiye çeşitli tartışmaların odağı haline getirildi. Türkiye bölgesindeki krizlere karşı istikrarlaştırıcı ve insani bir politika izlerken Batı'nın desteğini yeterince bulamadı. Özellikle Suriye iç savaşı dolayısıyla DEAŞ, PKK/PYD gibi terör örgütleri ile yoğun bir mücadele içine girdi. Tükiye bağımsız politika arayışını sürdürürken çeşitli platformlarda eksen kayması gibi tartışmalarla mahkum edilmeye çalışıldı. Halbuki Türkiye Batı İttifakı içinde NATO'nun en güçlü üyelerinden birisi olarak Avrupa'ya yönelen mülteci akınını durdurup, DAEŞ tehdidini etkisizleştirerek AB'nin güvenliğine büyük katkılar sağlamaktadır. Türkiye girişimci ve insani dış politika yaklaşımıyla aktif bir diplomasi izlemektedir. Türkiye küresel yönetişime önem vererek uluslararası kurumlara hem üye olarak hem de aktif işbirliği yaparak önemli katkılarda bulunmaktadır.

Değişen kamu diplomasisi

Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde kamu diplomasisi faaliyetlerinin örnekleri bulunsa da 2000'li yıllarla birlikte Türkiye'nin bölgesinde artan rolüne paralel olarak kamu diplomasisi faaliyetlerinin yoğunlaştığı görülmektedir. Bu dönemde farklı kurumlar üzerinden yürütülen kamu diplomasisi faaliyetleri dağınık ve parçalıydı. Türkiye'nin ülke markasını da kapsayacak bölgesinde karşılaştığı krizlere karşı etkin bir strateji izleyecek bir yapılanmaya ihtiyaç duyulmaktaydı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sitemine geçilmesi ile birlikte 2018 yılında İletişim Başkanlığı Kuruldu. İletişim Başkanlığı, Kamu Diplomasisi, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Anadolu Ajansı, CİMER gibi yapıları bünyesine katarak iletişimin bütüncül ve stratejik bir şekilde yönetilmesini sağladı. Özellikle son dönemlerde kriz yönetimi ve stratejik iletişim ve dezenformasyonla mücadele birimleri gibi yapılanmalar Başkanlığı daha fazla ön plana çıkarttı. Türkiye, bölgesindeki krizlerle yoğun bir şekilde mücadele ederken iletişimin de stratejik yönetilmesi hayati öneme sahiptir. İletişim Başkanlığı krizlerle ve terörle mücadele ederken reaktif bir iletişim yaklaşımın aksine proaktif bir iletişim izlemektedir. İletişimin stratejik bir konseptte ele alınması ile birlikte Türkiye kriz durumlarında daha etkin bir yaklaşım geliştirebilmiştir. Başkanlık, özellikle Cemal Kaşıkçı cinayeti, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtları gibi pek çok önemli olayda yabancı kamuları etkin bir şekilde bilgilendirerek Türkiye'nin haklılığını ve tezlerini anlatmıştır. İletişim Başkanlığı aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası politik vizyonunu dış kamulara anlatmak için çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Bunlar arasında özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "dünya beşten büyüktür" söylemini uluslararası topluma anlatmak üzere düzenlenen paneller son dönemde dikkat çekmektedir.

Otoriter ülke imajı oluşturuluyor

Reuters'ın analizi temelde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun karşıtlığı üzerine hazırlanmış ve Türkiye'yi keyfi yönetilen, hukuksuz otoriter bir ülke olarak resmetmeye çalışan bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu analizin zamanlamasına dikkat edildiğinde Türkiye'nin dezenformasyonla mücadele yasasının yeni yasama döneminde görüşülmesi öncesinde olması ve İletişim Başkanlığı'nın 12 ülkede BM ve Güvenlik Konseyi'nin reformunu konu edinen paneller düzenlediği göz önüne alındığında bu tür haberlerin amacı daha net ortaya çıkmaktadır. Dezenformasyon tüm devletler gibi Türkiye için de önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye'nin Dünyada en fazla dezenformasyona maruz kalan ülke olması bu konuda etkili bir strateji izlenmesini gerektirmektedir. Özellikle kriz dönemlerinde Türkiye'de yoğun bir şekilde sistematik dezenformasyon kampanyaları yürütülmektedir. Analizde İletişim Başkanlığının dezenformasyonla mücadele adı altında medyayı denetim altına alacağı öne sürülmektedir. Halbuki bilgi düzensizliği devletlerin en önemli güvenlik konuları arasında yer almaktadır. Bilgi güvenliği günümüz iletişim ortamının en kritik konularından biridir. İletişim güven temelinde gerçekleştirilmektedir. Dezenformasyon bu iletişim ortamını bozan toplumda güvensizlik algısını oluşturan bir olgudur. Joseph Nye, gelecekteki iletişim savaşlarının bir güvenilirlik mücadelesi olacağını vurgulamaktadır. İletişim Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının iftira, çarpıtma, karalama gibi durumlara maruz kalmaması için yasal bir düzenlemenin gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Nitekim Avrupa Birliği'nde de üye devletleri hedefleyen dezenformasyon kampanyalarıyla mücadele etmek için eu disinfolab, first draft gibi yapılar bulunmaktadır.

Medya sahipliği

Herman ve Chomsky'e göre medya kendisini finanse eden güçler lehine propaganda yapmaktadır. Rhonda S. Zaharna'da uluslararası yayınların, siyasi destekçilerin görüşlerini açık ya da bilgi içeriklerindeki söylem yapısı ile örtülü olarak yansıttıklarını ifade etmektedir. Buna göre medya sahipliği medya politikasını şekillendirmektedir. Reuters'ın medya yapısına bakıldığında da, hisselerinin emeklilik fonları, ABD'li yatırımcılar, sigorta şirketleri, hükümetler ve çeşitli holdingler olduğu görülmektedir. Abonelerinin yüzde 57'sinin finans kurumları olması dikkat çekicidir. Reuters'ın esas faaliyet yoğunluğunu sermaye piyasalarına yönelik hizmetleri oluşturmaktadır. Reuters gelirlerinin yüzde 3'ünü medya hizmetlerinden sağlamaktadır. Reuters'ın küresel sermaye ile olan yakın ilişkisi medya bağımsızlığı gibi başlıklarda ayrıca tartışılmalıdır. İngiliz medya kuruluşu Reuters yayın ilkelerinde güven kavramına önem atfetmektedir. Fakat analizde isimsiz kaynakların çokluğu dikkat çekerken haberde objektifliğin göz ardı edildiği açıktır. Örneğin Türkiye'nin FETÖ terör örgütü ile mücadelesi bile medya denetimi bağlamında çerçevelenmektedir. Haber organizasyonlarının güvenilirliği itibarları bakımından çok önemlidir. Fakat Reuters Türkiye ile ilgili manipülasyon haber yapmakta bir beis görmemektedir. Türkiye'nin terörle mücadele bağlamında yürüttüğü Zeytindalı harekatı esnasında Reuters, "Türkiye, Afrin'de hastane vurdu" ve "Türkiye, Afrin'de birçok sivil öldürdü" şeklinde YPG'li teröristlere dayandırdığı birçok manipülasyon haber yaptı. Jonathan Spicer imzalı analizin amacı Türkiye'nin imajını zedeleyerek diğer ülkeler nezdinde itibarsızlaştırmaktır. Analizde çeşitli konular aynı bağlamda sunularak bir otoriterleşme hikayesi inşa edilmeye çalışılmıştır. Örneğin metinde 2023 seçim sürecinde anketlerde Erdoğan'ın geride olduğu belirtilirken medya desteğine daha fazla ihtiyacı olacağı vurgulanmaktadır. Böylelikle medyanın daha fazla denetim altına alınmak isteneceği ima edilmektedir.

Hakikat mücadelesi

İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un da önemle dikkat çektiği post-truth (hakikat sonrası) kavramı gerçeği tahrif etmenin yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fahrettin Altun'un ifadesi ile Türkiye, "yalanı vazgeçilmez bir silah olarak kullananlara karşı hakikati müdafaa etmektedir. Post-truth'un en önemli özelliği, yalanın yoğun bir şekilde paylaşılması ile gerçeklik algısını bozulması ve gerçek görünümlü yalanların kabul ettirilmesidir. Reuters'ın analiz görünümlü metni de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Post-truth'a karşı yapılması gerekenler ise doğru bilginin hedef kitlelere hızlı bir şekilde iletilmesi, şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin yaygınlaştırılması olarak özetlenebilir.