Heidegger'in egzistansiyel tasavvuru

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
25.09.2022

Heidegger'in 'Varlık ve Zaman'da özne ve nesne dikotomisini aşmaya çalışarak ne nesnel olan ne de öznel sayılması gereken bir egzistansiyel tasavvur geliştirdiğini işaret eden Özkan Gözel kitabında, 'Varlık ve Zaman' kitabında geliştirdiği dünya kavramına ve dünya-da-olma'nın anlamına odaklanarak filozofun dünyasına nüfuz etmeyi deniyor.


Heidegger'in egzistansiyel tasavvuru

Günümüz felsefe dünyasında isimleri anılmadan, kendilerine bir şekilde atıf yapılmadan felsefe yapılamayacağını bildiğimiz bazı isimler vardır. Sokrates, Platon, Aristoteles vb. felsefenin klasik isimleri dışında Descartes'le başladığı kabul edilen modern dönemlerde Kant, Hegel, Nietzsche, Wittgenstein gibi felsefenin bu tarz isimleri arasında ismini sık sık duyabileceğimiz isimlerin başında gelir Martin Heidegger. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Jean Paul Sartre dolayısıyla bütün dünyada felsefe ve sanatta yaygınlaşan varoluşçu akımın fikirlerini dayandırdığı isimlerden biridir Heidegger. Yine bu savaş öncesinde 1933'te Nazi partisine üye olmasından tutun da teknoloji karşıtlığına ilişkin ilgi çekici düşünceleri ileri sürmesine kadar birçok veçheden ilgi uyandırır Heidegger. Onun düşüncesinin başlıca konusunu ise Varlık meselesi teşkil eder. Etkisi beşeri bilimlerden edebiyata, psikiyatri ve hermenötikten teolojiye birçok alanda izlenebilecek Heidegger'in bu etkisi Gadamer'den Sartre'a, Merleau-Ponty'den Levinas, Foucault ve Derrida'ya pek çok kıta felsefecisi üzerinde kalıcılaşmış bile sayılabilir.

İlk kez 1927'de yayınlanan ve felsefe tarihinin önemli eserleri arasında sayılan Varlık ve Zaman adlı kitabıyla Martin Heidegger'in eski Yunan'dan kendisine kadar gelen Batı felsefe geleneğini varlık sorusunu unutmakla itham ederek varlık meselesini yeni bir ışık altında tartışmayı amaçlar. Unutulan varlığın anlamını zamanın ufkunda açığa çıkarmayı hedefleyen bir proje olarak görebileceğimiz bu eserinde Heidegger bunu yapabilmek için öncelikle Dasein analitiğini geliştirir. Dasein analitiğinde dünya kavramının merkezi bir öneme sahip olduğu söylenmelidir. Bu analitikte dünya kavramı Dasein'in varoluşuna anlam vermek bakımından öne çıkar.

Kökensel birlikli yapı

Heidegger, hem bir yandan Parmenides'ten Descartes yoluyla modern zamanlara kadar ulaşan dünya tasavvurları geleneğini eleştirir hem de bu geleneğin uzlaşmaz bir şekilde iki ayrı varolan olarak ele aldığı ben ile dünyanın kökensel olarak birlikli bir yapı içinde olduğunu ileri sürer.

Heidegger'in tasavvurunda dünyayı dünya yapan şeyi, Varlık ve Zaman'daki dünya kavramına Heidegger'in Dünyası adını taşıyan çalışmasında derinliğine nüfuz etmeye çalışan Özkan Gözel şunları söylüyor: "Dünya, içerdiği şeylerin toplamı coğrafi bir mahal olarak epistemolojik bir ilginin konusu olmanın öncesinde ve ötesinde, Dasein'ı Daein yapan temel ontolojik belirlenimi ifade eder... dünya-da-olma, fırlatılmışlık ile ölüm arasında varolan Dasein'ın özsel varlık karakterini oluşturur." Heidegger'in varlık ve Zaman'da özne ve nesne dikotomisini aşmaya çalışarak ne nesnel olan ne de öznel sayılması gereken bir egzistansiyel tasavvur geliştirdiğini işaret eden Gözel kitabında Varlık ve Zaman kitabında geliştirdiği dünya kavramına ve dünya-da-olma'nın anlamına odaklanarak filozofun dünyasına nüfuz etmeyi deniyor. Varlık ve Zaman'dan seçtiği bölümlerin ayrıntılı bir şerhini hedefleyen Gözel eserdeki dünyasallık mevzusunun tüm boyutlarını ele alma gibi bir amaç taşımıyor yine de. Ancak seçilen ve ayrıntılı olarak şerh edilen kısımların taşıdığı merkezilik dolayısıyla Varlık ve Zaman'a iyi bir giriş hüviyeti sergilediğini vurgulayabiliriz.

Kitabında ayrıca Heidegger'in dünya tasavvurundaki değişimleri takip edebilmesi için Françoise Dastur'un makalesine de yer veriyor Gözel. Yine kitapta ek olarak Heidegger'in Dasein'a ilişkin kullandığı "ölüme-doğru-varlık" kavramının ve ölümlülüğün dünya-da-olma ile ilişkisi sebebiyle Gözel'in daha önce yayınladığı başka bir makalesi daha yer alıyor.

Heidegger'in Dünyası Özkan Gözel Ketebe, 2022

Savaşın eşiğinde gerilen Avrupa

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, 1939'da Avrupa'ya bir vesileyle yapılan bir seyahatin notlarını içeriyor Cemil Süleyman Alyanakoğlu'nun eseri. Klasik bir gezi günlüğü sayılamayacak dili, üslubu ve gözlemlerin yer aldığı kitap bir Avrupa seyahatnamesi olarak da değerlendirilebilir. Avrupa'nın savaş öncesi tedirgin havasını okura aktaran görüntüleri tasvir eden Cemil Süleyman Türk Edebiyatı tarihi bakımından önemli Fecr-i Ati topluluğunun etkili isimlerinden biri olması ise tasvirlerin canlılığının sebebini açıklıyor. Tren ve gemiyle yapılmış bu yolculukta Romanya, Polonya, Almanya ve Hollanda'dan sahneler yer alıyor. Bu sahnelerin kısm-ı azamında askeri tatbikatların olması ise İkinci Dünya Savaşı'nın habercisi.

Avrupa Volkanı Patlamadan, Cemil Süleyman Alyanakoğlu, TİMAŞ, 2022

Moğollarla ilgili saklı kalan şeyler

Moğol İmparatorluğu dünyadaki ilk küreselleşme deneyimi ve onunla birlikte gelişen bir siyasi dönüşümün belki ilk örneğidir. Dolaşımdaki Moğol İmparatorluğu tablosunun gerçekle pek alakasının olmadığını düşünen tarihçi George Lane, 13. yüzyılda Doğu Avrupa'dan Doğu Sibirya'ya, Japon Denizi'nden Ege Denizi'ne, Suriye'den Keşmir'e ve Vietnam'dan Karadeniz'in batı kıyılarına kadar hükmeden iklim değişimi, çıkar amaçlı iç çatışmalar, yorgun ve yozlaşmış imparatorluklar, emellerini yitirmiş köhne ideolojiler arasında dünyayı değiştirmeyi başarıp ailesine, çocukken ondan esirgenen zenginlik ve güvenliği sağlayan ilham verici bir maceracının (Cengiz Han'ın) kurduğu devletin kısa tarihini yazıyor.

Moğolların Kısa Tarihi, George Lane, çev. Turgay Sivrikaya, İletişim, 2022

@uzakkoku