Helalleşme çağrısının düşündürdükleri! Asılan Başbakan'dan neden bahsetmiyorsun Kılıçdaroğlu?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi
26.11.2021

Kemal Kılıçdaroğlu daha çok darbe dönemlerinde yaşanan hukuksuzluklar ile kontrgerillaya ait olduğu iddia edilen bazı eylemlere işaret ederek bir helallik çağrısında bulundu. Ama bu acıları yaşatan esas ideolojiye ve baş aktörlere tek laf etmedi. Söz gelimi asılan Başbakan'dan hiç bahsetmedi.


Helalleşme çağrısının düşündürdükleri! Asılan Başbakan'dan neden bahsetmiyorsun Kılıçdaroğlu?

Millet İttifakı'nı oluşturan partiler halka temas etmeye başladıklarında düşündükleri veya kendilerine fısıldandığı gibi bir sosyoloji ile karşılaşmadıkları görülmektedir. Bundan dolayı da her gün yeni bir seçim vaadi ile propagandalarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Oysa, daha önce paylaşmıştım; Türkiye kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum ya da ben iktidarı devraldığımda ilk yüz günde ülkeyi cennete çevireceğim gibi vaatleri artık çoktan aştı. İddia edilen tezler somut olarak temellendirilmeden halktan oy almanın kolay olmadığını seçim günü bir kez daha fark edecekler.

Külfetsiz bir liste

Muhalefet bloğunun ana omurgasını oluşturan partinin genel başkanı, iktidar olmaktan çok geçmiş hatalardan/günahlardan helallik istemeyi daha çok arzuladığını beyan ederek; "Ben ülkeme bir miras bırakmak istiyorum. Ben bu ülkenin artık huzura kavuşmasını ve önüne bakabilmesini istiyorum.... Ülkemizin iktidarlardan çok şifaya ihtiyacı var... Düşündüğümüzden daha güçlüyüz biz. Geçmişin arabalarıyla hiçbir yere gidemeyeceğimizi biliyoruz. Onun için artık helalleşme zamanıdır. Ne pahasına olursa olsun toplumsal ilişkilerimizi güçlendirmek ve yaralarımızı iyileştirmek için geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu almayı ve bunlar için birbirimizden helallik istemeyi bilmeliyiz. Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır." sözüne ilaveten grup toplantısında da uzun bir liste okuyarak kimlerle helalleşeceğini saydı. Normal şartlarda grup toplantılarında metne bağlı kalmadan konuşmayı tercih eden Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu konuda özenli bir şekilde elindeki listeden helallik isteyeceği kesimleri okuması son derece dikkat çekiciydi. Demek ki bir hata edebileceğinden korkuyor. Olur da ağzından yüksek maliyetli bir acı tecrübeyi kaçırır ve altından kalkamaz. Ona siyasi ve ideolojik olarak külfet getirecek işlerden uzak bir liste okudu.

Zira dikkat edilirse bu listede bahse konu bu acıları ve diğer tüm acıları bu coğrafyaya yaşatan esas ideolojiye, ulusalcı Kemalizme asla değinmedi. Servetinin ilk sermayesini gizleyen mağrur bir tüccar edasıyla vaatlerini sıraladı.

Tek parti dönemi acıları

Cuntacılık fikrinden vazgeçmeden, ulusalcılık ideolojisini revize etmeden, halka rağmen halk için jakobenliğini terk etmeden, tek parti döneminde yaşatılan acıları dindirmeden ve açılan yaraları sarmadan nasıl helallik istenecek acaba sahiden?

Sayın Kılıçdaroğlu daha çok darbe dönemlerinde yaşanan hukuksuzluklar ile kontrgerillaya ait olduğu iddia edilen bazı eylemlere işaret ederek bir helallik çağrısında bulundu ama bu acıları yaşatan esas ideolojiye ve bu tarz bir geleneği temellendiren baş aktörlere ve kadrolara tek laf etmedi. Söz gelimi Halk Fırkası'nın devri iktidarında olanlara değinmedi, asılan başbakandan bahsetmedi. Kameralar karşısında ve kalabalık içinde, rütbesiz bir askere sırf rencide etmek için bir başbakana omuz atılması talimatını veren kadrolara, bir asker bozuntusunun kameralar karşısında canlı yayında o başbakana küfretmesi konusunda ne yapacağına değinmedi. Ama darbe ve işgale kalkışan FETÖ terör örgütü üyesi asker kılıklı casusların mahkemelerde sürünmesine gönlünün razı olmadığını söyledi.

Dahası bunun stratejik bir adım olarak da görülmemesi gerektiğini, aksine tarihe geçecek bir lider olmak istediğini söyledi. Tarihe geçmek isteyen Kılıçdaroğlu'na siyasi olayların dışında görece daha az politik olan bir konuyu hatırlatmak isterim. Mesela helalleşmeye 1943'te Van Özalp'ta, Orgeneral Mustafa Muğlalı tarafından hunharca katledilen 33 köylünün ailelerini ziyaret ederek başlayabilir eğer işin içinde strateji yoksa.

Gericilik terbiyesi

Keza sormak isterim ki acaba beyefendi İttihatçıların çevirdiği entrikalardan rahatsız değil mi? Mesela sultan Abdülaziz'i katleden entrikacı cuntacılar hakkında ne düşünüyor? Şapka Kanunu'na muhalefet iddiası ile dar ağacında sallandırılan alimlerle ilgili yüreğinde bir acı hissediyor mu? Kendisi gibi Alevi-Bektaşi olan Seyyit Rıza'nın torunu ile birlikte idam edilmesini ne kadar içine sindirebilmiştir? Dinsel gericiliği "terbiye etmek için" çıkarılan Takriri Sükûn Kanunu çerçevesinde kurulan İstiklal Mahkemelerinin idamlarını hukuki buluyor mu? Ömrünün son demlerini haksız yere idam ettiği kişilerin hayali ile konuşarak ve kendi kendisiyle kavga ederek geçiren, aniden yataktan fırlayıp sağa sola koşan Kel Ali hakkında ne düşünüyor acaba? Bu ülkede sadece Türkler yaşayabilir gerisi onların kulu ve kölesidir diyen CHP'nin efsane Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt için kimden helallik isteyecek acaba? Irak'ta yaşanan yerel ve bir iç meseleyi buraya taşıyarak 49'lar hareketini başlatan partisinin eski vekili olan Asım Eren'in neden olduğu derin yarayı kapatmak için nasıl bir helallik isteyecek?

Lozan hezimeti

Misak-ı Milli sınırlarının gerisine çekilmenin, oniki adaların düşmana bırakılmasının, Şanlıurfalı civanmertlerin kanla çizdikleri Suriye sınırının niçin 25-30 km içeriye kaydırıldığının hesabını nasıl verecek gerçekten? Bu konuların hepsini özetleyen Lozan hezimetini nasıl izah edecek ve kimden helallik isteyecektir acaba?

Şark Islah Raporu'nun sahibi Milli Şef'in entrikalarını sahiplenmemesine gerekçeler uydurabilir belki ama ezanın yasaklanması, Şapka Kanunu'nun uygulanması iddiası ile İskilipli Atıf Hoca'nın idamı, Kahramanmaraşlı Maşallah Hoca'nın darağacında sallandırılması, Rize'nin donanma gemileriyle sahilden üç gün boyunca bombalanması ve burada sayamadığım daha birçok akıl dışı uygulamayı nasıl affettirecek?

Haydi diyelim bütün bunların hepsini "rejimin" kurucu ideolojisinin dönemsel şartlara bağlı zorunlu icraatları olarak görüyor ve kurucu irade ile de kavga etmeyi göze alamayıp yutkunuyor. O zaman lütfen buyursun yukarda andığım "ulusalcılık ve Kemalizm" ile doğrudan irtibatlı olmayan Van'ın Özalp ilçesinde Muğlalı tarafından öldürülenlerin ailelerinden özür dilemekle işe başlasın mesela.

Malum, Van'ın Özalp ilçesinde zamanın ruhuna uygun ticari faaliyet yürüten "kaçakçı" 33 kişinin yargısız, sorgusuz ve sualsiz bir şekilde, elleri arkadan bağlanıp diz çöktürülerek kafalarına kurşun sıkmak suretiyle Orgeneral Muğlalı tarafından katledilmesinden dolayı o gariban köylülerin ailelerinden helallik isteyebilir.

O gün orada hunharca öldürülen kişilerin ailelerinin taziye kabulüne bile izin vermeyen partisinin uygulamalarından dolayı çıkıp özür dileyebilir. Kimse rejim krizine de dönüştüremez bu olayı zaten.

Konuyu özetlemek gerekirse: Kendisi gibi düşünmeyen, giyinmeyen, yemeyen içmeyen, konuşmayan, yürümeyen, yatmayan ve hatta müzik dinlemeyen herkesi "tedip ederek" adam etmek isteyen Halk Fırkası Genel Başkanı Milli Şef İsmet İnönü, İran'daki Kürt aşiretlerine mensup bazı kişilerin zaman zaman sınırı kaçak yollarla geçerek Türkiye tarafına geçtikleri ve şüpheli faaliyetler içinde bulunduklarına dair ihbarlar alır. Bu bilgiler üzerine de dönemin İçişleri Bakanı Recep Peker'in onayıyla bu hareketliliği takip edecek bir "milis" ekip kurulur. Resmi yollardan İran sınırını ihlal etmenin neden olacağı sıkıntılarla karşılaşmamak için oluşturulan bu yapının içinde yerel yöneticiler de vardır. Özellikle Kaymakam'ın esas amacı sahiden devletin güvenliği değil, bölgede yaşanan karışıklıktan faydalanarak maddi çıkar sağlamaktır.

Kaymakam'ın kolladığı bir ekip, sınırı aşıp Türkiye tarafına geçen bir aşiretin 2 bin koyununa el koyar. Her ne kadar koyunların sahibi olan adam ilgili Türk makamlarına durumu bildirse de herhangi bir gelişme olmaz. Önemli bir aşiretin lideri olan kişi bu kez "eğer koyunlarımı vermezseniz aynı yolla geri almasını bilirim" diye bir yazı gönderir. Kaymakam da ona "Fazla ileri gitme gerekirse gelip senin karını da koynundan alırız" diye cevap verince işler çığırından çıkar.

Bunun üzerine adam bir ekiple gelip civardaki köylerden yaklaşık 500 koyunu gasp ederek geri gider. Durumun kontrolden çıktığını gören Kaymakam Ankara'ya "Ruslar Özalp yakınlarına kadar geldiler" diye gizli bir bilgi notunu gönderir.

Bu bilgiler üzerine konuyu sıkı tutan İnönü daha önce Menemen'de göstermiş olduğu üstün başarı ve cesaretinden dolayı yakın arkadaşı olan Orgeneral Muğlalı'yı duruma vaziyet etmek üzere bölgeye gönderir.

Muğlalı buraya varır varmaz ilçede birkaç gün önce kaçakçılıktan dolayı yakalanıp herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı için serbest bırakılan köylülerin tekrar tutuklanmasını ister ve onları sınıra götürüp oradaki gizli geçişlerin yerini göstermelerini ister.

Aralarından bir iki tanesi bizi öldürmeye götürüyorlar diye arkadaşlarını uyarsa da diğerleri herhangi bir suçumuz yok ki bizi niye öldürsünler der. Göz altına alınan bu 33 kişi sınıra götürülür ıssız bir yerde, Sefo Deresi'nde elleri arkadan bağlanmış gözleri kapalı ve diz çöktürülüp kafalarına kurşun sıkılarak infaz edilir ve daha önce hazırlanan tutanağa da kaçarken vuruldular ifadesi yazılıp imza altına alınarak konu kapatılır. Hatta çocukları katledilen ailelerin ölüleri için taziye kabulüne, cenazelere ağıt yakılmasına ve adının dahi anılmasına izin verilmez.

Biri hayatta kalmayı başarır

Fakat kafasına kurşun sıkılanlardan birisi ölmemiştir. Sürünerek İran tarafına geçer ve oradaki akrabalarının evinde tedavi olduktan sonra Türkiye'ye gelir. Durumu ilgili makamlara anlatmak ister ama bunun iyi bir fikir olmadığı ve bu bilginin onun hayatını söndürecek bir konu olduğu telkin edilir.

Sonunda adam konuyu Demokrat Parti yetkililerine iletir. Konu tartışılınca bütün karanlıklar aydınlanmaya başlar. Muğlalı yargılanır. Ama ailelerin acısını dindirecek bir netice elde edilmez. Öyle ki halen o öldürülen kişilerin hakkını arayan hukukçu torunları bile var.

Sayın Kılıçdaroğlu Van'a gittiğinde bu aileleri ziyaret ederek helalleşmeye başlayabilir eğer samimi ise ve bu söyledikleri bir seçim vaadi değilse.

[email protected]