Hem solcu hem faşist, hem antiemperyalist hem oryantalist

Prof. Dr. Mazhar Bağlı/ Akademisyen, Yazar
14.09.2023

Kendi ideolojilerine o kadar güveniyorlar ki bir başka düşüncenin toplumda itibar görmesine bir türlü inanamıyorlar. Hem faşist hem solcu, hem millici hem Batı hayranı, hem antiemperyalist hem oryantalist, hem kendisinden razı hem de içinde bulunduğu coğrafyadan ve kültürden nefret eden bu ruh hali 1830'lardan beri var ve her geçen gün daha da ağırlaşan bir travmaya neden oluyor.


Hem solcu hem faşist, hem antiemperyalist hem oryantalist

İzmir'in Gediz ilçesinde seyir halindeki bir otobüsün yolcuları, yanlarında bulunan Suriyeli üç kadını çocuklarıyla birlikte zorla otobüsten indiriyorlar hakaret ediyorlar ve yol kenarında bıraktıkları o mazlum ve boynu bükük kadınlara "Ohhhh", "Defolun gidin ülkenize" diye bağırıyorlar.

Bu utanç verici olayın görüntülerini izlediğim andan beri, "Bu hastalarla birlikte yaşayabilir miyiz?" sorusu sahiden de hiç aklımdan çıkmadı. O gün bugündür zehirli bir kıymık gibi beynimi kemirip duruyor bu soru.

İnsan hem iyiliğin hem de kötülüğün en ucuna kadar gidebilen tek varlıktır. İyinin daha iyisi kötünün daha kötüsü olabilir. Şiddet ve fenalıkta hadsiz bir şeytan da olabilir iyilikte sınır tanımayan bir melek de. Bu, insanın iradesine ve imanına bağlıdır.

Öteki ile ilişkisini varoluşsal orjin üzerinden kurmak

Bu gördüğümüz manzara tek kelime ile faşizmdir. Faşizm şeytani bir haslettir. Malum şeytan, kendisi ile muhatabı olan Hz. Adem arasında özsel bir kıyaslama yapıp kendisini yaratılış özünden dolayı üstün görmekle övünüp rahmetten kovulmuştur. Kendisi ile öteki arasındaki ilişkiyi varoluşsal orjin üzerinden kuran her ideolojik kod bu şeytani faşizmin izini taşır içinde.

Son zamanlarda özellikle sosyal medya üzerinden ve bazı sözümona siyasi aktörlerin desteği ile provakatif bir şekilde bu fikir yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Bu konuda başarılı olduklarını da söylemek mümkündür. Zira yabancılara veya ötekiye karşı son derece kindar bir kitle var karşımızda.

Peki bu kitle nasıl oluştu? Eğer bu süreci, yani toplumsal travma halini yaşayan bu güruhun durumunu sağlıklı bir şekilde teşhis etmezsek tedavisi için veya onların şerrinden emin olmak için yapılacakları da belirleyemeyiz.

Cahiliye adetleri

Etnik referanslı kıymet biçme düşüncesini kovmanın en etkin yolu elbette ki din kardeşliğidir. Bir başka ifade ile ümmet düşüncesidir. Bilindiği gibi sahabeden Ebu Zer bir gün Bilal-i Habeşi ile tartışırken "Sen ne anlarsın Zenci" anlamına gelen bir hitapta bulunur ve konu Efendimize (sav) intikal eder. O da Ebu Zer'e "Sende hala cahiliye adetleri görüyorum. İnsan hiç derisinin renginden dolayı ayıplanır mı? Önemli olan Allah korkusudur" der. Bunun üzerine Ebu Zer, kendisini Bilal'e affettirmek için doğrudan Bilal'in evine koşar ve kapısının eşiğine başını koyup "Ey Bilal, senin mübarek ayağın bu kötü, kaba Ebu Zerr'in yüzüne basarak geçmedikçe ben bu eşikten kafamı kaldırmayacağım" der. Bunun üzerine Bilal-i Habeşi, Ebü Zer'i kaldırıp "Kalk kardeşim. Bu yüz, basılmaya değil öpülmeye layıktır. Ben sana hakkımı helal ettim" der.

Bu kıssa bize inananların kardeşlik ortak paydasında buluşmalarının bir emir olduğunu buyurmaktadır velev ki "kardeş" dediğimizin bundan haberi olmasın. Fazla söze hacet yok, İslam dininin temel ilkesi "Arap'ın Acem'e, Acem'in Arap'a" üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.

Peki dünyaya bu pencereden bakmayanlar için bu hastalığın tedavisi nedir? Hukuk. Dünyada bu konudaki duyguların kontrol edilmesi için etkin olarak başvurulan en caydırıcı yol cezai yaptırımlardır. Ne yazık ki ülkemizde "nefret suçları" ile ilgili bir düzenleme yok. İsteyen kafa tasçı faşist provokatör istediği manipülasyonu yapabiliyor. Siyasi ve meşru bir kimliğin arkasına saklanarak yürüttükleri husumetle toplumu çok büyük bir uçuruma sürükleyebiliyor.

Bugünlerde muhatap olduğumuz göçmen veya öteki (Suriyeli) karşıtlığını körükleyenlerin asıl amacının İslam düşmanlığı ve Müslüman nefreti olduğundan şüphe yok. Zira bunlar hiçbir zaman ülkedeki Ruslardan, Balkanlılardan, Ukraynalılardan, Almanlardan, İskandinavlardan hatta PKK belası ile en yoğun uğraştığımız bir zamanda gelen Kürtlerden bile bu kadar rahatsız olmadılar.

Kötülük için fiziki mekan ihtiyacı

Oysa yakın bir tarihe kadar Suriye ile aramızda hiçbir siyasi ve sosyolojik sınır yoktu ve Afganistan da hamaset ile kutsadıkları İstiklal Savaşı'ndaki en büyük destekçimizdi. Ama bugün "Ülkemde seni istemiyorum" sözünün en büyük muhatabı bu iki kavimdir. Bu arada belirtmek isterim ki bu ülke ve başka hiçbir ülke Suriyeli kadınları otobüsten indiren faşistlerin ve kafa tasçıların değil. Onların bir ülkesi yok, sadece kötülük için bir fiziki mekana ihtiyaçları var. Şeytanın bir yurdu yok, nerede kötülük edebilirse orada zuhur eder.

Suriye ile olan geçmişimizden, Afganistan ile kardeşliğimizden ve mazlumlara el uzatan inancımızdan kendini soyutlayanların temel hedefi yeni bir ulus inşa etmektir ve bu projeye yeni bir din inşa etmek de hep eşlik etmektedir. Eskisine düşmanlıkta sınır tanımayacaklar. Daha da ötesini göreceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Bunun için işte yukarıda andığım "ayrımcılıkla mücadele ve nefret suçları yasası" mutlaka yapılmalı ve anayasanın ruhunu oluşturan temel ilkelerden birisi olmalıdır. Toplumdaki farklılıkları birbirine karşı kışkırtan ve onlardan en azınlıkta olanı makbul gören bir anlayışın şekillendirdiği bir siyasi sistem bize huzur vermeyecektir ve vermedi de. Artık ihtiyacımız olan Anadolu'daki birlikte yaşamaya ve çoğulculuğa hayat veren pınarlardan beslenen bir yapının cari olmasıdır. Zira ülkedeki kurucu irade el değiştirdi. Bu siyasi ve sosyolojik değişimin anayasal gereği yapılmalı aksi halde hükümet bunun vebalinin altından kalkamaz. Bu adımı sadece sivil siyasetin içine yeni dahil olan aktörün meşruiyyetini temin için değil aynı zamanda iktidarı kaybediyoruz travması yaşayan bu azgın azınlığın teskin olması için de yapmalı. Ülkedeki din vicdan özgürlüğü, kutsal değerlerin dokunulmazlığı vs gibi konular anayasal güvence altına alınmadan bunların pervasızlıkları son bulmayacak. Bu sağlandıktan sonra onlar da artık bu gerçeğin farkına varacaklar ve ona göre yol haritalarını belirleyecekler.

Rehabilite edilmeleri gerekli

AK Parti iktidarının sağlam bir zemine oturmasından sonra eski Türkiye'nin kurucu ideolojisi olan ulusçuluk fikrine iman etmiş olanlar çok büyük bir tükenmişlik sendromu yaşıyor. Birileri kişisel olarak bunlara "beter olsunlar" diyebilir ama kamu işleyişi konuya kişisel hissiyatla yaklaşmamalı. Bunları derhal tedavi edecek bir rehabilitasyon programı açıklanmalı aksi halde toplumu ifsat edecek büyük bir riskle karşı karşıyayız.

Bu rehabilitasyon sürecinde en büyük görev esasında iktidara ve milliyetçilere düşüyor. Özellikle Türk Milliyetçileri, bu hastalıklı ruh halinin kendi isimlerinin arkasına sığınmalarına izin vermemelidirler. Giyiminden diline, mimarisinden aile yapısına, musikideki tınısından başındaki serpuşuna kadar tamamen birbirinden farklı olan kavimlerin yaşadığı Şanlıurfa'daki en şöhretli Türk milliyetçisi siyasetçiler Urfa'daki Araplardır.

Bu kindarlığı ve yaşanan travmayı hükümetin göçmen politikalarına veya ekonomiye bağlayan analizlere itibar etmeyin, işin esas hedefi toplumsal birlikteliğin ortak paydalarıdır. Bizim gibi farklılıklardan oluşan toplumlarda makul olan birleştirici faktörlere vurgu yapılmalıdır. Dağıtıcı faktörleri mümkün olduğu kadar azaltmak gerekir.

Farklılıklara tahammül etmeyen toplumlar dağılmak ve parçalanmak zorundalar. Hele ki pespaye bir ideoloji üzerinden, kaba güç ve hamasetle, şark kurnazlığıyla, ilkel düşüncelerle her tarafta sırıtan bir asimilasyon politikanız varsa sizin sonunuz hüsran olacaktır. Bunu ben söylemiyorum, toplumsal tarih böyle buyuruyor. Hem de bizim kendi tarihimiz.

Suriye'yi nasıl kaybettiğimizi hatırlayın lütfen. Sakallı Nureddin Paşa'yı ve 1922'deki İzmir yangınını... Koçgiri İsyanı'nın bastırılma yöntemi ile Irak Cephesi'ndeki entrikaları ve Suriye'nin, yani yüreğimizin bir parçasının kopması arasındaki bağı kurmak tarihçiler için zor değildir. Arap coğrafyasındaki halkların önemli bir kısmının imparatorluktan kopmaları, entrikacı İttihatçıların Birinci Dünya Harbi esnasındaki faşizan tutumları ve iç infazlarından dolayı gerçekleşti. "Arkadan hançerlendik" ise bu gerçeğin manipüle edilmesi için üretilmiş bir hikayedir. Çanakkale Şehitliği'nde İzmirliler kadar Halepliler de var.

Ez cümle gördüğümüz manzara ve buna benzer insanı utandıran daha pek çok "öteki" düşmanlığı içeren tutum ve davranışların normal bir ruh halini yansıtmadığı, bunun acilen hem tedavi edilmesi hem de yasalarla kontrol edilmesi gerektiği açıktır. Üstelik bu hastalık bedensel arızalara da benzemez, kolay kolay tedavi edilemez maalesef. Bu hastalığa neden olan birkaç faktör var. Bunların en başında da sahip olduğu ideolojiyi dünyanın en bilimsel ve sahih bilgisi olarak görmek gelmektedir. Kendi ideolojilerine o kadar güveniyorlar ki bir başka düşüncenin toplumda itibar görmesine bir türlü inanamıyorlar ve bunu kabullenemiyorlar. Nasıl olur insanlar muhafazakarlara oy veriyorlar sorusunun cevabını bulamamalarının nedeni de budur zaten. Hem faşist hem solcu, hem millici hem Batı hayranı, hem antiemperyalist hem oryantalist hem kendisinden razı hem de içinde bulunduğu coğrafyadan ve kültürden nefret eden bu ruh hali 1830'lardan beri var ve her geçen gün daha da ağırlaşan bir travmaya neden oluyor.

Hiç kimse bu kindar ruh hastalarının ülke ile ilgili bir milli hassasiyetlerinin olduğu itirazında lütfen bulunmasın. Milli hassasiyet sadece kullanılan bir maskedir. O kadınlar eğer başı açık, sarışın ve Finlandiyalı olsalardı ve kendi aralarında da Arapça değil de İngilizce konuşuyor olsalardı bu tarz bir pervasızlık olabilir miydi? Ya da olsaydı nasıl bir tepki gösterilirdi?

Seçim ile muhafazakar iktidardan alamadıkları öçlerini mazlum göçmenlerden almaya çalışıyorlar. O otobüsteki Suriyeli mazlumlara olan düşmanlıkları ve kinleri esasında toplumdaki başörtülüleredir. İktidarda bulunan muhafazakarlığa ve başörtüsünedir öfkeleri.

Ezcümle, iktidar için bize oy verebilirler beklentisi ile Müslüman topluma ve İslam dinine karşı açıktan düşmanlık etme cesareti ve fikri olmayanlar bunu "Arap düşmanlığı" üzerinden yapıyorlar: Şeytani bir tutum olan faşizmi de kendilerine siper etmişler. Oysa biliyoruz ki birlikte yaşama pınarını zehirleyen de faşizmdir.

[email protected]