Hepimiz Robin Hood'uz

Prof. Dr. Bayram Özer/ Ondokuz Mayıs Üniversitesi
5.09.2025

Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdasındaki müftü efendi çıkarcıdır. Nabizade Nazım'ın Zehra'sında müezzin, vicdan yerine ikiyüzlülüğü temsil eder. Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ündeki köy imamı hurafeci, halkı kandıran biridir. Yaşar Kemal'in İnce Memed'inde köy imamı ağanın adamıdır, dinî kullanarak zulme ortak olur. Kemal Tahir'in Devlet Ana'sında din adamları çoğunlukla ulema sınıfının çıkar koruyucusudur… Peki neden?


Hepimiz Robin Hood'uz

Prof. Dr. Bayram Özer/ Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Ne zaman etrafıma dikkatlice baksam, gözümün önüne hep aynı manzara geliyor.

Hepimiz kendimizce bir Robin Hood'a dönüşmüşüz.

Ancak bu öyle tesadüfen olmadı. Çünkü yıllarca okul kitaplarında, televizyon dizilerinde, çizgi filmlerde, reklam panolarında ve hatta haber bültenlerinde bile bize aynı hikâye anlatıldı.

Zenginden alıp fakire veren kahraman...

Ormanlarda gezen, iyi kalpli bir kanun kaçağı.

Zalim yöneticilere karşı direnen bir halk kahramanı.

Bir halkın vicdanı, mazlumun dostu, zalimin korkusu.

Amaç iyiyse, yöntem sorgulanmaz mı?

Hırsızlık gibi suç olan bir eylem, adalet duygusuyla gerekçelendirilir; dolayısıyla bağışlanır, hatta alkışlanır.

Hikaye amaç iyiyse, yöntem sorgulanmaz diye özetlenebilir.

Hikayede farklı kahramanlar var. Biri de küçük John isimli papaz karakteri. Ama papaz kaçak olmakla birlikte sempatik bir kaçaktır. Sisteme karşı çıkmakta ve halkın yanında durmaktadır.

Benzer şekilde Türk hikaye ve romanlarındaki din adamlarına bakalım. Şu karakterlerle karşılaşırız hep:

Tembel.

İki yüzlü.

Cahilliği ve yobazlığı hem teşvik eder ve hem de öyledir.

Ayrıca çıkarcı ve sahtekardır çoğu zaman.

Mesela;

Recaizade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdasındaki müftü efendi çıkarcıdır.

Nabizade Nazım'ın Zehra'sında müezzin, vicdan yerine ikiyüzlülüğü temsil eder.

Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ündeki köy imamı hurafeci, halkı kandıran biridir.

Yaşar Kemal'in İnce Memed'inde köy imamı ağanın adamıdır, dinî kullanarak zulme ortak olur.

Kemal Tahir'in Devlet Ana'sında din adamları çoğunlukla ulema sınıfının çıkar koruyucusudur.

Vesselam ...

Neyse Robin Hood'a dönelim biz.

Robin Hood da ana mesaj hep fakire ve yardım etmek ve halkın yanında olmak üzerine kurgulanmış.

Hırsızlıktan hiç bahsedilmiyor.

Fakire nasıl yardım edildiği dikkatlerden gizleniyor.

Robin Hood fakire yardım etmek için ne yapıyor?

Zenginden çalıyor.

Yani hırsızlık yapıyor.

O zaman şöyle mi anlamalıyız?

Amaç iyi veya iyi görünen bir şey olursa yöntemin önemi yok.

Bize verilen örtük mesaj şöyle bir şey oluyor o zaman: İyilik uğruna işlenen kötülük, bağışlanabilir bir şeydir.

Ya da meşhur deyişle: Amaca götüren her yol mübahtır.

İki yanlış bir doğru etmez

Oysa bizim kültürümüzde, bizim manevi geleneğimizde bu anlayış meşru kabul edilmez.

Çünkü biz biliriz ki, iki yanlış bir doğru etmez. Kötülükle iyilik yapılamaz. Yanlışı yanlışla düzeltmek, nihayetinde yeni bir yanlış doğurur.

Bizde adalet, sadece sonucun değil, yöntemin de hakkaniyetli olmasıyla anlam kazanır.

Ama yıllar içinde bu kültürel ilke arka planda kalırken, Robin Hood'un gölgesi hayatımıza sinmeye başladı.

İlkokulda sınıf kitaplıklarında yer aldı.

Ortaokulda, lisede hikâye kitaplarında okundu.

Televizyonda animasyon serileri izlendi.

Sinemada, reklamlarda, haber bültenlerinde tekrar tekrar karşımıza çıktı.

Hatta Ramazan ayında bir vakıf ya da bir hayırsever, ihtiyacı olan birine yardım ettiğinde, haber başlıkları şöyle olurdu: "Bu yılın Robin Hood'u ortaya çıktı."

İşte bu hikayelerle büyüyen çocuklar artık yetişkin.

Bugün artık Sherwood Ormanı'nda gezen Robin Hood'lar değil, modern dünyanın "yaratıcı" Robin Hood'ları var aramızda.

Maaşını yetersiz bulan öğretmen, derse küserek tepkisini gösteriyor.

Bursunu az bulan öğrenci, kamu malını görmezden geliyor.

Vergisini fazla bulan esnaf, fiş kesmeyerek "devleti biraz kandırmakta" bir sakınca görmüyor.

Adaletin terazisi herkesin cebinde.

Ve herkes kendi haklılığını ispatlamaya çalışırken, ahlaki ölçüler hiç umurlarında olmuyor.

Çünkü herkesin aklında aynı söz. "Ama ben haklıyım."

Peki, haklı olmak her yolu mübah kılar mı?

Bu düşünce yapısı bir rastlantı değil, bilinçli bir sürecin sonucu.

Yıllarca çocuklara anlatılan masalların, kahramanlaştırılan karakterlerin, alkışlanan kurnazlıkların bugünkü karşılığıdır bu.

Çizgi filmde Robin Hood vergi memurunu kandırınca gülüyoruz.

Reklamda sistemin açığını bulan "kurnaz vatandaş" alkışlanıyor.

Vergi dairesine borcu olan esnaf, fiş kesmek yerine bahane üretmeyi seçiyor.

Ve herkes ama herkes kendini haklı sanıyor.

Bugün Türkiye'de birçok insan, içinde yaşadığı adaletsizliklere karşılık verirken adaletsiz ve hukuksuz yöntemler kullanıyor.

Hakkını ararken hakkı çiğniyor.

Adalet isterken adaletsizlik üretiyor.

Ve tüm bunları öyle büyük bir özgüvenle yapıyor ki, sanki sabahları Sherwood Ormanı'ndan kalkıp geliyor.

Şimdi soralım

Yalnızca sonuç odaklı, yöntemi görmezden gelen bir anlayışla mı çocuklarımızı yetiştireceğiz?

Haklı kalmayı başarmak

Yoksa adaleti, yalnızca "haklı olmakla" değil, haklı kalmayı başarabilmekle mi tanımlayacağız?

Bu döngüyü kırmak istiyorsak, önce çocuklara anlattığımız hikâyeleri değiştirmeliyiz.

Yalanla savaşmayı öğretirken, kendimiz dürüst kalmayı da öğretmeliyiz.

İyiliğin sadece sonuçlarla ilgili olmadığını, sürecin de adil olması gerektiğini öğretmeliyiz.

Ve belki de çocuklarımıza önce şu basit ama derin ilkeleri anlatmalıyız.

Haklı olmak yetmez, doğru kalmak da gerekir.

Adalet, yalnızca hakkını almak değil, hakkını vererek yaşamaktır.

Yoksa hepimiz bir gün Robin Hood oluruz.

Ve o zaman, adaleti değil, kurnazlığı alkışlayan bir toplumda yaşamaya devam ederiz.

O halde çocuklara ne anlatalım?

Amaç kadar yöntem de önemlidiri anlatalım.

Adalet, sadece hakkını almak için değil hakkını vermek için de geçerlidiri anlatalım.

Doğruyu yaparken doğru kalmak gerekiri anlatalım.

Yani yerli, kültürel, adalet merkezli hikâyeler anlatalım.

Belki Robin Hood yerine:

Haksızlığa karşı sabırla duran, hırsızlık yapmadan, emeğiyle kazanan, kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmayan yerli kahraman figürleri oluşturmalı ve okutmalıyız. Bu hem değerler eğitimi hem de toplumsal ahlak açısından önemlidir.