Hermenötiğin tanımına ulaşmak imkansız mı?

MURAT GÜZEL/ Açık Görüş Kitaplığı
28.10.2017

Gadamer, Hirsch, İbn Hazm gibi düşünürler üzerine yaptığı çalışmalardan yakinen bildiğimiz Burhaneddin Tatar modern hermenötik yaklaşımları ele aldığı kitabında hermenötiğin belirli bir tanımına ulaşmanın imkansızlığını savlayarak bu yaklaşımların tarihini, temel kavram ve sorunlarını ele alıyor.


Hermenötiğin tanımına ulaşmak imkansız mı?

Türk düşünce hayatının son 25 yılında en ilgi çekici, yeni ve gözde konularından biridir hermenötik. Bunda elbette son dönem İslam modernistleri arasında önemli bir yer kaplayan Fazlurrahman’ın Kur’an-ı Kerim’in tefsiri konusunda geleneksel yöntemleri eleştirerek önerdiği “bütüncül metod” ve “tarihselci” yaklaşımların da önemli bir etkisi var olsa da hermenötik yaklaşımlara yönelik ilginin asıl saiki sanırım Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1980’lerin sonuna dek sosyal bilimlerde etkili olmuş pozitivist yaklaşımların o zamandan bu yana çözülüşü ve itibar kaybıdır.

Fazlurrahman’ın “bütüncül tefsir metodu” ile Hıristiyan reformistlerin, özellikle Luther, Melanchion ve Flacius gibi Protestan düşünürlerin kutsal metinleri kendi içlerinde tutarlılık ve süreklilik arz eden metinler olarak ele alıp bu metinlerdeki her bir cümle ya da pasajı metinlerin bütünselliği perspektifinden anlama ve açıklama, böylelikle yorumlama gayretleri arasında bir yakınlık elbette vardır. Bu yakınlık özellikle Fazlurrahman’ın düşüncelerine yakınlığı ile temayüz eden Ankara İlahiyat çevresinde açık bir etkiye kavuşmuş, “bütüncüllük” aksiyomatiği hermenötik ilgilerle de eş zamanlı okunmaya çalışılmıştır.

Anlayıcı sosyoloji

Diğer yandan özellikle Durkheim-Ziya Gökalp etkisiyle büyük ölçüde Fransız sosyal bilimler düşüncesinin, 1960’lardan sonra da nicelliğe ve ölçümlemeye önem veren Amerikan sosyal bilimlerinin gölgesi altında serpilen Türkiye’deki sosyal bilimler geleneğinin 1903-1905 arasında Dilthey ve Rickert’in katkısıyla Almanya’da gelişen yöntem tartışmaları (“methodenstreit”) neticesinde gelişen Max Weber’in “anlayıcı sosyoloji”siyle simgeleyebileceğimiz Alman sosyal bilimler geleneğine yabancı oluşu bilinir. 1980’lerin sonundan bugüne bu yaklaşımların etkisinin kırılması ve Alman sosyal bilimler geleneğinin Türkiye’deki etkisini artırması da hermenötik yaklaşımları yaygınlaştırmıştır.

Türkiye’de hermenötik düşüncenin itibar kazanmasında Doğan Özlem, Yasin Aktay, Erol Göka gibi sosyal bilimciler kadar etkin bir role sahip isimlerin arasında gelir Burhaneddin Tatar hoca. Gadamer, Hirsch, İbn Hazm gibi düşünürler üzerine yaptığı çalışmalardan yakinen bildiğimiz Burhaneddin Tatar modern hermenötik yaklaşımları ele aldığı kitabında hermenötiğin belirli bir tanımına ulaşmanın imkansızlığını savlayarak bu yaklaşımların tarihini, temel kavram ve sorunlarını ele alıyor. Böylelikle hermenötik yaklaşımları araştırmaya girişecek olanlar için gerçekten önemli bir rehber ve el kitabı da sunuyor. 3 Derste Hermenötik, özellikle son yirmi beş yılda Türk düşüncesinde etkinleşen sorunların, belirsizleşen konu ve yaklaşımların izlerini daha sarih bir zeminde sürmek isteyenlerin sık sık başvurabileceği bir kitap.

İnsanların anlama yetisi ve ötesi

Felsefe tarihinde genellikle nedensellik ilkesine yönelttiği eleştirilerle bilinen David Hume, Locke’un ampirizmine, Berkeley’in idealizmine dayanan felsefesiyle, başta Kant olmak üzere kendinden sonraki pek çok filozofu etkileyen ve İskoç aydınlanmasının en önemli ismi sayabileceğimiz bir filozoftur. İlk versiyonu 1748 yılından yayınlanan ve pek ilgi görmeyen İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma ise Hume’un ilk versiyonda incelediği konuların keskin ve açık bir özetini yaptığı, fikirlerin kökeninden özgür iradeye, nedensellik ilkesine dair şüphelerden, mucizelere kadar en ünlü argümanlarını formüle ettiği ustalık dönemine ait.  İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, David Hume, çev. Ferit Burak Aydar, İş Bankası, 2017

Popüler yazarlık ne zaman alçaltıcı oldu?  

Popüler kültür ve edebiyatın toplum ile ilişkisi uzunca bir süredir tartışılıyor. Frankfurt Okulu’nun önemli isimlerinden Leo Löwenthal eserinde “Edebiyat sanat mıdır yoksa meta mı? Her ikisi birden olabilir mi? Kitle iletişim araçları insanları pasifliğe mi itiyor? Geçmişten günümüze “yüksek” ve “sıradan” sanat/edebiyat tanımları nasıl değişti? Yazarların artık varlıklı “hamiler” yerine halka, kitapçılara ve yayınevlerine bağımlı olmasının edebi eserler üzerinde ne gibi bir etkisi oldu? “Popüler yazar” tabiri ne zaman alçaltıcı bir anlamda kullanılmaya başladı? “Çoksatan” kitapların nitelikleri bize kitlelerin edebi beğenisi hakkında ne söylüyor?” gibi sorulara cevap arıyor. 
Edebiyat, Popüler Kültür ve Toplum, Leo Löwenthal, çev. Beybin Kejanlıoğlu, Metis, 2017

@uzakkoku