Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
13.08.2022

Bir iktidar kavgasının sonucu olarak değerlendirilen 680 yılındaki Kerbelâ olayı esasen insanlığın karşılaştığı en büyük dramlardan biridir. Habil'i öldüren Kabil, Hz. İbrahim'i ateşe atanlar, İsa'nın çarmıha gerilmesine neden olanlar ne kadar büyük bir acı ve günaha sebep olduysa Hz. Hüseyin'i şehit edenler de büyük bir suç ve günah işlemiştir.


Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Bağdat'ın 100 km güneybatısındaki Kerbelâ kentinde Hz. Hüseyin (RA) ve ailesinin şehit edilmesi İslam tarihindeki en büyük acıyı ifade eden bir olay olmuştur. "Kerb" (keder ve üzüntü) ile "belâ" kelimesinin birleşmesinden oluşan Kerbelâ, büyük bir üzüntünün adı olarak zihinlerde yer almaktadır. Kerbelâ başta Hz. Hüseyin olmak üzere Ehl-i Beyt şehitlerini barındıran bir toprak olduğu için sevgi ve hüznün bir arada yaşandığı yer olarak çeşitli şiirler ve mersiyeler yanında edebî, felsefî, tasavvûfî ve tarihî kitaplara da konu olmuştur. Ölüm insan hayatının bitiş noktası olarak, ilk insandan itibaren vardır. İnsanlar özellikle sevdiklerini kaybettikten sonra derin bir üzüntü duyarlar, acılarını dile getirirken ağıtlar yakarlar. Divân edebiyatımıza mersiyeler olarak geçen bu şiirler dikkate alındığında, Hz. Hüseyin'i konu edinen mersiyeler, diğer şahıslar için yazılanların toplamından fazladır. Büyük şâirler Hz. Peygamber (SAV) için Naat, Hz. Hüseyin için mersiyeler yazmayı, bir geleneği sürdürmek olarak kabûl ettiğinden bu alan genişlemeye devam etmektedir. Ortadoğu'da yaşayan insanlar geçmişe büyük bağlılık göstererek gündelik yaşamlarını şekillendirirler. İnşâ edecekleri gelecek tasavvuru, geçmiş üzerinedir. Övünecekleri zaman hep geçmişe bakarlar, geçmişten örnekler verirler. Bugün yaşadıkları üzüntüleri, dünden başlayarak dert edinirler. Ortadoğu'nun mevcut çatışma noktalarının kökeninde tarih vardır. 7. Yüzyıldan 21. Yüzyıla kadar gelen uzun asırlarda, Ortadoğu tarihinde büyük olaylara şahit olunmuştur. Kerbelâ faciası, Haçlı saldırıları, Moğol istilası gibi yıkıcı olaylar İslam'ı sarsmış olsa da, Müslümanlar yeniden ayağa kalkmayı başarmıştır.

Ortadoğu unutmaz

Ortadoğu ülkelerinde sıkça kullanılan bir deyim vardır: "Tarih tekerrürden ibarettir". Vatan şâirimiz merhûm Mehmed Akif Ersoy "Kıssadan Hisse" şiirinin sonunda şöyle der:

"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Ortadoğu'nun yakın tarihi, maalesef ki tekerrürden ibarettir. Tarihten ders almayanlar geçmişte yapılan hataları tekrarlar ve acılar içinde kıvranmaya mecbûr kalırlar. Ortadoğu'nun hafızası çok uzun, çok büyük ve çok keskindir. Ortadoğu'da hiçbir şey unutulmaz, hiçbir şey affedilmez. Her şey hatırlanır ve her şeyin hesabı sorulur. Ortadoğu'da tarih ileri doğru akarken geçmiş unutulmaz. Burada ortaya çıkan bazı olaylar unutulacak gibi değildir.

Acıya giden süreç

Hz. Peygamber (SAV) sonrasında Hz. Ebubekir (RA) ve Hz. Ömer'in (RA) halife seçilmesi sırasında kayda değer bir anlaşmazlık ortaya çıkmadı. Hz. Osman devrinde başlayan iktidar kavgası sonraki devirleri de etkiledi. Çeşitli makâm ve mevkilere halifenin akrabalarını tayin etmesini gerekçe gösteren kabileci güdümdeki odaklar 656'da Hz. Osman'ı (RA) şehit etti. Ardından halife olan Hz. Ali (RA) toplumsal düzeni bozan ve hilâfetini kabûl etmeyenlere karşı Cemel Vakası olarak bilinen savaşı kazandı. Hz. Ali toplumsal barışı sağlamak amacıyla Hz. Osman'ın tayin ettiği kişilerin yerine, kendi kadrosundan olan yeni görevliler tayin etmeye başladı. Suriye'de 20 yıldan beri valilik yapan Muaviye halifeyi tanımadığını ilân etti. Onun esas amacı görevden alınmasını kabûl etmemesiydi. Bu bağlamda, Muaviye yeğeni olan Hz. Osman'ın şahadetinden de Hz. Ali'yi sorumlu tutarak, Sıffin Savaşını başlattı. 110 gün süren uzun savaşta çok sayıda kardeş kanı döküldü. Savaş Hz. Ali lehinde seyrederken, Muaviye taraftarı Amr b. As mızrakların ucuna Kuran sayfaları takarak barış istedi. Bu teklifi kabul eden Hz. Ali soruna Müslüman'ca çözüm bulmak amacıyla tarafların tayin ettikleri hâkemlerin vereceği ortak kararı kabul edeceğini beyan etti. Buna göre Muaviye tarafı Amr b. As'ı, Hz. Ali ise Musa el-Eş'âri'yi hâkem tayin etti. Hz. Ali'nin taraftarı bir grup ise hâkem meselesini kabûl etmediklerini beyan ederek iki tarafı da suçlayan bir pozisyona geçtiler. Bu grup daha sonra Hariciler olarak adlandırıldı. Hakemlerin görüşmelerinin sonucu halka açık olarak cereyan etti. Ancak aralarında kesin bir anlaşma sağlanamadı. Bundan sonra taraflar arasındaki sorun daha büyük çatışmalara yol açtı. Hariciler Muaviye ile savaşı bırakıp Hz. Ali taraftarlarına saldırdı. Bu sırada 661'de Hz. Ali suikasta uğrayarak şehit edildi.

Hz. Ali şehit olunca, Iraklılardan yaklaşık 40 bin kişi Hz. Hasan'a halife olarak biat etti. Mısır ve Şam Muaviye'ye bağlı kalırken; Horasan, Irak, Mekke, Medine, Hicaz ve Yemen Hz. Hasan'ın yanında yer aldı. Müslümanlar içinde kardeşkanı dökülmesin diye Hz. Hasan Muaviye lehinde halifelikten çekildi. Çekilme şartları içinde kendisi ve kardeşi Hz. Hüseyin'e can güvenliği garantisi yanında, hilafet makâmının saltanata dönüştürülmemesi de vardı. Muaviye bu şartları kabul etmesine rağmen Medine'de inzivaya çekilen Hz. Hasan'ın 669'da zehirletilerek şehit edilmesinin sorumlularından biri olarak suçlanmaya başladı. Buna rağmen, Muaviye bu elim hadiseden sonra oğlu Yezid'i veliahd ilan ederek herkesi ona biat etmeye çağırdı. 680'de babası ölünce yerine geçen Yezid kendisine biat etmeyenlere karşı amansız bir mücadele başlattı.

Hz. Hüseyin kendi çocukları, kardeşleri ve ailenin tüm bireylerini alarak Medine'den daha güvenli bulduğu Mekke'ye gitti. Kûfe halkı da yüz elli kadar mektup gönderip onu kendi şehirlerine davet etti. Kûfe'deki durumu öğrenmek ve gerekli hazırlıkları yapmak için oraya amcasının oğlu Müslim'i gönderdi. Ancak yeni Kûfe valisi Müslim'i şehit ettirdi. Bu olaydan sonra, Mekke'den Kûfe 'ye doğru yola çıkan Hz. Hüseyin'in liderliğindeki Ehl-i Beyt ve diğer Müslümanlar sarsıldı. Kûfe valisi Hz. Hüseyin'in ortadan kaldırmak için Rey valisi Ömer b. Sa'd'a emir verdi. O da Hz. Hüseyin'e aldığı emri iletip Yezid'e biat etmemesi durumunda mola verdiği Kerbelâ su kaynaklarına ulaşmasına engel olacak şekilde kendisini abluka altında tutacağı tehdidini yaptı.

Sultaya karşı savaştı

Hz. Hüseyin kendi çevresini binlerce askerle abluka altına alan Yezid'in komutanı ile yüz yüze görüşerek, Yezid'e biat gibi kendisine dayatılan tüm şartları reddetti. Ancak kendisiyle birlikte olanların serbest bırakılarak İslam hudutları içinde bir yere gitmelerine müsaade edilmesini talep etti. Bu durumu Kûfe valisi Ubeydullah'a iletenler olumlu cevap alamayınca, tarihin şahit olduğu en büyük katliamlardan biri cereyan etti. 6 bin civarındaki askeri kuvvetiyle saldıran vicdansız izansız katiller güruhu, Hz. Hüseyin'in çocukları ve kardeşlerini attıkları oklarla şehit etti. Hz. Hüseyin'in kucağında kundaktaki oğlu Ali Asgar da bu şekilde şehit edildi. Buna rağmen Hz. Hüseyin Hakk ve hakikât yolundan dönmeyeceğine dair bir deve üzerinden yaptığı konuşmada, Yezid'in saltanatını kabûl etmediğini ilân etti. Yiğitçe seslendiği meydanda şehit olana kadar Hakk ve hakikat adına dik durdu. (10 Muharrem 61/10 Ekim 680). Hz. Hüseyin ve diğer şehitlerin başları vücutlarından ayrılarak Şam'a gönderildi. Geride kalan şehitlerin bedenleri Gadiriyye sakinleri tarafından Hâir denen mevkide defnedildi. Sebep olanlardan bir kısmının bile gözyaşı döküp büyük pişmanlık duyduğu bu hazîn Kerbelâ olayı bütün Müslümanların gönlünde derin yaralar açtı. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi Ehl-i Beyt sevgisini daha da büyüttü. Hz. Peygamber'in torunu olması yanında, baskı ve hukûksuzlara karşı durması, karşı durduğu gücün kendi kuvvetlerinden kat be kat -70 ila 100 kat- büyük olmasına rağmen mertçe tutumu, küçük çocuk ve kadınların bile acımasızca susuz bırakılıp, oklarla ve kılıçlarla katledilmesi tarihin kaydettiği en büyük dramlardan birisidir. Hz. Hüseyin'in hak (Hakk), adalet, meşruiyet ve mazlûmların hakkını korumak adına verdiği ilkeli mücadele Hz. Hüseyin ve mensûbu olduğu Ehl-i Beyt sevgisini en yüksek noktalara taşıdı. O günden bugüne, İslam dünyasını derinden etkileyen bu olay tüm Müslüman toplumların kültür, edebiyat ve sanat dallarına etki yaptığı gibi tasavvûf ve kelâm anlayışlarına da tesir etmiştir. Kerbelâ İslâm tarihinin en kederli olayıdır. Hz. Muhammed'in torunu ve Hz. Ali, Hz. Hasan'dan sonra Şiîlerin Üçüncü İmam olarak kabûl ettikleri Hz. Hüseyn'in katl edilmesi, İslam dünyasında da büyük üzüntülere yol açtı. Ancak hem sünnî hem de şiî inanç sahipleri Ehl-i Beyt'e yapılan bu saldırıyı onaylamadı. Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt sevgisi çığ gibi büyüdü. Abbasilerin ilk devirlerinden itibaren Kerbelâ'da Hz. Hüseyin'in mübarek bedeninin defnedildiği türbesine büyük önem verildi. Selçuklu Sultanı Melikşah burayı ve Necefi 1086 yılında ziyaret ederek hürmetini ifade etti. İlhânlı hükümdarı Gazan Han 1303'de türbeyi ziyaret ederek kıymetli hediyeler bıraktı. Timur 1393'de burayı ziyaret etti. 1401'de Bağdat'ı işgal eden Timur Kerbelâ'ya dokunmadı. Şah İsmail 1508'de Bağdat'ı ele geçirdikten sonra, türbeye 12 adet altın kandil hediye etti. Kanûni Sultan Süleyman Bağdat'ı fethettikten sonra Kerbelâ'yı ziyaret etmiştir. Hüseyniye su kanalını tamir edip bölgedeki çorak alanları yemyeşil bahçelere döndürmüştür. III. Murad 1583'de Türbeyi yeniden inşa ettirmiştir. 1857'de Bağdat telgraf hattı çekilirken Kerbelâ da şebekeye dâhil edilmiştir. Mithat Paşa Bağdat valiliği sırasında Kerbelâ'da önemli imar faaliyetleri yapmış ve çarşısını genişletmiştir. II. Abdülhamid'te Kerbelâ ve Hz. Hüseyin anısına büyük önem vermiştir.

Zâlime karşı Hakk'tan yana

Bir iktidar kavgasının sonucu olarak değerlendirilen 680 yılındaki Kerbelâ olayı esasen insanlığın karşılaştığı en büyük dramlardan biridir. Habil'in Kabil tarafından öldürülmesi, Hz. İbrahim'i ateşe atanlar ne kadar büyük bir günah işlediyse, Hz. İsa'nın çarmıha gönderilmeye cüret edilmesi ne kadar büyük bir acıysa Hz. Hüseyin'in de şehit edilmesi de büyük bir günah ve büyük bir acıdır.

Ortadoğu'da işlenen suçlar bitmelidir. Bunun bitmesi için Che Guevera'nın mücadelesini alkışlayanlar, Hz. Hüseyin'in yiğitçe sürdürdüğü Hakk ve hukûk mücadelesini de iyi anlamalıdır. Peygamberlerini öldürmekle büyük günah işlediklerini Yahûdilere karşı ifade edenler, Hz. Hüseyin'in şahadetini de aynı şekilde değerlendirip, öz muhasebelerini yapmalıdırlar. Acıyı bal eylemek yetmez, dünyadaki haksızlıklara karşı yiğitçe Hüseynî bir duruş sergilemek tarihi tekerrür ettirmeyecektir.

@suleymankzltprk