Hilal ve Hira

Prof. Dr. Ömer Adil Atasoy/ Hukukçu, Akademisyen
11.09.2025

Gençler katıldıkları mecralarda kendilerine sunulan denetimsiz oyun ve görsellerden ve bu mecralarda sergilenen ortam ve yaşam tarzından etkilenmektedirler. Sosyal medyada serbestçe boy gösteren ve "Fenomen" denilen kişiler, gençler için adeta bir "kanaat önderi" durumuna gelmiş bulunuyor.


Hilal ve Hira

Prof. Dr. Ömer Adil Atasoy/ Hukukçu, Akademisyen

"Hilal" ve "Hira", Türkiye toplumunda Milli ve İslami duygularımızı harekete geçiren ve özel çağrışımlar yapan iki güzel kelime. Bu anlamlı iki kelimenin göze çarpar bir biçimde öne çıktığı iki müessif olay; basın, görsel ve sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansımış bulunuyor.

Ülkemizde bir hafta gibi kısa bir zaman aralığında birbirine çok benzeyen iki müessif olay yaşandı. Bu iki farklı olayda kaybettiğimiz kurbanların benzerlikleri ilgi çekecek kadar çok fazla. Müessif olaya karışan kurbanların cinsiyetleri, yaşları, isimleri, medya aracılığı ile dolaylı olarak öğrendiğimiz aile yapıları, yaşam tarzları arkadaş çevreleri önemli benzerlikler gösteriyor.

Boğaziçi Üniversitesindeki bir öğrenci kafeteryasında servis elemanı olarak çalışan "Hilal" kızımız henüz 15 yaşında. Bir işi olup olmadığını bilemediğimiz "Hira" ise 16 yaşında. Her ikisi de hayatlarının en güzel çağında, geleceğe hazırlanan genç yaştaki kızlarımız. Yaşlarının bir birine çok yakın olması, benzer toplumsal şartlarda ve eğitim seviyesinde olduklarını bize gösteriyor.

Gelecek için bir niyet ve arzu

Her iki genç yavrumuzun benzer yönlerinden biri de isimleri. Aileleri birine "Hilal", diğerine ise "Hira" ismini vermişler. Belli ki her iki kızımızın da aileleri, mütedeyyin bir aile yapısı gösteriyorlar. Göz bebekleri kızlarına seçerek verdikleri isimler, kendileri bakımından, sembolik olarak gelecek için bir niyet ve arzuyu ifade ediyor. Sevgili evlatlarının, Milli ve İslami değer ve inançların hayat bulup yeniden yükselmesini arzu ettikleri bir ortamda yaşamalarını temenni ettiklerini ortaya koyuyor. Çocuklarının aile içinde ve okulda alacakları eğitimle önem verdikleri Milli, İnsani değerleri öğrenmeleri ve içselleştirilmesi suretiyle, davranışlarının güncel hayatta umulan ve beklenen güzel ahlaki davranışlar şekline dönüşmesi, gelecekte iyi ve yararlı insanlar olmaları beklentisi içinde bulunduklarını her Ana-Baba gibi düşünebiliriz.

Her iki kurban kızımız da İstanbul gibi çok karmaşık, çeşitli ve farklı yaşam biçimlerinin serbestçe sergilenip yaşandığı bir mega büyükşehir ortamında yaşayıp büyüdükleri ve genç kız haline geldikleri söylenebilir.

Zamanımız bakımından, çok etkin bir etkileşim aracı olan ve sınır tanımayan görsel medya, sinema ve çeşitli mecralarda yayınlanma imkanı bulan diziler, sanatsal ve kültürel etkinlik ve kontrol edilemeyen sosyal medya aracılığı ile sergilenen marjinal davranış ve yaşam biçimlerinin etkilerine maruz kaldıkları ret edilemez bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Katıldıkları mecralarda kendilerine sunulan denetimsiz oyun ve görsellerden ve bu mecralarda sergilenen ortam ve yaşam tarzından etkilenmektedirler. Sosyal medyada serbestçe boy gösteren ve "Fenomen" denilen kişiler, gençler için adeta bir "kanaat önderi" durumuna gelmiş bulunuyor. Yetişme çağındaki gençlerimiz bu tür kişilerin yaşam tarzı ve yönlendirmelerinin etkisi altında kalabilmektedirler.

"Genel Ahlakın Korunması" hükümleri untuldu

Topluma yönelik sanatsal ve kültürel gösterilerde ve her türklü etkinlikte ve özellikle sosyal medya ortamlarında Anayasamız ve Kanunlarımızda "Genel Ahlakın Korunması" na dair konulmuş hükümlerin uygulanması adeta unutulmuş durumda. Bireysel özgürlükler kampanyaları, kişinin dokunulmazlığı ve bireysel haklar ve yaşam tarzı özgürlüğüne saygı gibi öne çıkan birkısım anlayışlar hoşgörü ve toplumun korunması sınırlarını aşan bir boyut kazanmış bulunuyor.

Bugün için ailelerin, müşterek ev hayatı ve günlük yaşam ortamı dışında aile bireyleri ve ergenlik yaşına gelmiş kız ve erkek çocukları üzerindeki terbiye ve gözetim yetki ve etkileri büyük ölçüde kalkmış, kaybedilmiş gibidir.

Sosyal medya bağımlılığı ve gereğince denetlenemeyen medyanın çocuklarımız üzerindeki olumsuz etkilerinin giderilmesine çok acil ihtiyaç duyulduğu görülmektedir. Çocuklarımızın çeşitli medya ve kontrol edilemez ortamlar aracılığı ile edindikleri arkadaş çevresinin yönlendirici etkileri; bazan bir baskı unsuru olarak ortaya çıkan grup davranışlarına, ortamlarına ve ritüellerine katılma zorunluluğu bir başkalaşımı, metamorfozu, istenmeyen bir değişimi doğurmakta ve çocuklarımızın genel kabul gören toplumsal ve ailevi değerlerden uzaklaşmasını çok daha kolay hale getirmektedir.

Gençler arasındaki arkadaşlık ilişkilerinde birinci derecede ortaya çıkan duygusal yakınlaşma, genç kız ve erkek arasındaki flört ilişkisinin yanlış anlaşılması sonucu ortaya çıkan erken cinsellik, geleneksel erkeklik davranışının bozulması şeklinde ortaya çıkan kıskançlık ve zorbalık ile bireysel özgürlük arasında ortaya çıkan çatışma ve anlaşmazlıklar, ergen gencin dengesi bozulmuş ruh hali ile birleşince şiddete dönüşebiliyor. Şiddet, ergen gencin cinsiyetine göre daha çok muhatabına, bazan da kendisine ve çevresine zarar vermeye, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabiliyor.

Yazımızı sonlandırırken, Anayasamızın farklı birçok maddesinde özel durumlarla ilgili olarak "Genel Ahlaka Aykırılık" durumu, "Temel Hakların Sınırlandırılması" bakımından haklı ve geçerli bir sebep sayıldığı gibi; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. Bölümünde "Genel Ahlaka Karşı Suçlar" başlığı altında düzenlenmiş bulunuyor.

Ceza Kanunumuzun yürülüğe girmesinden bu yana geçen süre içinde teknoloji, toplumsal yaşam ve toplumun ve bireyin korunması konusundaki ihtiyaçlar önemli ölçüde değişmiş bulunmaktadır. Ülkemizde 2026 Yılı "Aile Yılı" olarak ilan edilmiş bulunuyor. Ailenin her bakımdan korunması ve geliştirilmesi önem arzetmektedir. Özellikle ve öncelikle bu "Özel Yılda", aile ortamında yetişen geleceğimizin teminatı çocuklarımızın, gözümüzün önünde değerlerine yabancılaşmadan ve bir başkalaşıma uğramadan; sağlıklı, kendilerine, ailesine ve topluma yararlı bireyler olarak hayata kazandırılmaları birinci öncelik taşımaktadır.