HSYK’nın statü ve niteliği

SERHAT TUĞRAL Hukuk ve Değişim Derneği / CAHİDE SEZEN IRMAK Hukuk ve Değişim Derneği
4.01.2014

Yaklaşık 15 gündür ülke gündemini işgal eden 17 Aralık soruşturması ve bu kapsamda hükümet tarafından adli kolluk yönetmeliğinin bazı maddelerinin değiştirilmesi üzerine yaşanan yargısal süreç birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.


HSYK’nın statü ve niteliği

Hukukçuları ayağa kaldıran yargıya müdahale tartışmalarının merkezinde yer alan kurum bu sefer HSYK oldu. Hal böyle olunca, HSYK’nın ne olup ne olmadığının, yargı teşkilatı üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunun derinlemesine analiz edilmesine ihtiyaç vardır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; “bağımsız yargı, yönetilenlerin yasama ve yürütme organları karşısındaki en temel güvencesidir. Bu güvencedir ki, kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk devletinin kurumsallaşarak yaşama geçmesini sağlar.”*

Bir üst kavram olarak belirlenen bu yargı bağımsızlığının nasıl sağlanacağı konusu ise neredeyse kuvvetler ayrılığı ilkesinin doğumuyla yaşıt tartışmaların konusudur. Anayasamızda yargının bağımsız olduğu belirlenmiştir. Ancak yargı teşkilatı ve onu oluşturan hakim ve savcılar devlet örgütünün de bir üyesi olmaları hasebiyle bir takım düzenleme ve denetlemelerin de süjesi olacaktır. Ortadaki dilemma bir taraftan yargı bağımsızlığını sağlarken diğer taraftan devlet örgütü içerisinde yer alan yargı süjelerinin denetiminin, yargı yetkisinin hukuka uygun kullanımının nasıl sağlanacağıdır. Bu konuda demokratik sistemler içinde çeşitli çözümler benimsenmiştir.

“Yargısal idari kurullar kurulmadan önce bu kurulların gördüğü işlev, daha çok yürütme organları tarafından yerine getiriliyordu. Bu durum ise yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından bir takım sorunları beraberinde getiriyordu. Bu tür bağımsız yargısal idari kurulların yaygınlaşmasıyla beraber, hâkimler ve savcılar hakkında idari karar alma yetkisi, yürütme organından alınarak, HSYK benzeri yargısal idari kurullara verilmiştir. Böylece yasama ve yürütmeden bağımsız bir şekilde hareket eden yargısal idari kurullar sayesinde, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı çağdaş hukuk devleti anlayışına yaraşır bir şekilde, güvence altına alınmıştır. Bu güvenceyi sağlamaya yönelik kurumların en önemlisi şüphesiz “hâkimlik teminatı”dır. Gerçekten yargı bağımsızlığı, hâkimlerin objektif bağımsızlığı olduğu halde, hâkimlik teminatı hâkimlerin kişisel bağımsızlığıdır.

HSYK’nın hukuksal statüsü konusunda herhangi bir tereddüt yoktur. Hukuksal niteliği ise gerek öğretide, gerekse kamuoyunda tartışılmaktadır. Öyle ki, bazen kamuoyunda bu kurulun idari bir kurul değil, yargısal bir kurum olduğu yönünde algılara rastlanmaktadır. Bu nedenle, bu kurulun hukuksal niteliğinin belirlenmesinde yarar vardır.

Kişisel bağımsızlık, hâkimlere tanınan bir ayrıcalık değil, toplum için kabul edilen ve hâkimlerin görevlerini tam bir güven ve tarafsızlık içinde yapabilmelerini sağlayan ve kamunun yararını gözeten bir kurumdur. Bu kurumun amacı, hâkimlerin kişisel nüfuz ve itibarlarının yükseltilmesi ve huzurlarının sağlanmasından çok, hâkimlerin tarafsız kalabilmelerini ve özgür karar verebilmelerini sağlamak, dolayısıyla topluma, adaletin her türlü baskı ve etkiden uzak objektif olarak dağıtıldığı hususunda güven vermektir”

Görüleceği üzere HSYK gibi bir “yargısal idari kurulun” oluşturulmasındaki temel amaç yargı bağımsızlığının sağlanması ve toplumda adaletin her türlü baskıdan uzak bir şekilde dağıtıldığına yönelik güven duygusunun perçinlenmesidir.

Şu halde öncelikle yasal mevzuatımız kapsamında HSYK’nın hukuksal niteliğinin ne olduğuna kısaca göz atmakta fayda vardır. “Bağımsız yargısal idari kurullar, ülkemizde 1961 Anayasası’ndan bu yana anayasal bir organ olarak anayasalarda düzenlenmiştir. Bu yüzden HSYK’nın ülkemizdeki hukuksal statüsü konusunda herhangi bir tereddüt yoktur. Hukuksal statüsünün aksine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun hukuksal niteliği gerek öğretide, gerekse kamuoyunda tartışılmaktadır. Öyle ki, bazen kamuoyunda bu Kurul’un idari bir kurul değil, yargısal bir kurum olduğu yönünde algılara rastlanmaktadır. Bu nedenle, bu Kurul’un hukuksal niteliğinin belirlenmesinde yarar vardır. Zira bu hukuksal niteliğe göre, bu kurumla ilgili değerlendirmeler ve tartışmalar daha sağlıklı ve doğru bir şekilde yapılacaktır. HSYK kararları, bir inha ve istişare niteliğinde olmayan ve herhangi bir makam ve merciin onayı gerekmeksizin hukuksal sonuç doğuran ve uygulanması gereken işlemler olduğu için idari nitelikte kararlardır. Ayrıca bu Kurul’un yargısal nitelikte sonuç doğuran karar verme yetkisi de yoktur. Dolayısıyla bu Kurul, yargı yetkisinin kullanılması konusunda değil, yargının yönetimi ve denetimi konularında yetkili olan bir kurumdur. Bu özelliği nedeniyle de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu idari bir kurul ve kararları da şüphesiz idari nitelikte kararlardır.

Ancak bu kurulun klasik anlamda devletin veya yürütmenin teşkilatı içindeki saf bir idari kurul olmadığını da belirtmek gerekir. Zira Anayasamız bu kurulun mahkemelerin bağımsızlığı ve teminatı esaslarına göre görev yapacağını vurguladığına göre, bu Kurul, bazı yönleriyle idareden tamamen bağımsız bir idari kuruluştur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ve kararlarının niteliği birçok Anayasa Mahkemesi kararında da tartışılmıştır”

HSYK idari bir kuruldur

HSYK esas olarak yargı örgütü içerisinde yer alan hakim ve savcıların mesleğe kabul, terfi, atama gibi özlük işlerini düzenleyen bir idari kuruldur. Kurul bu veçhesiyle yargılamayı yapan hakimler üzerinde tartışılmaz bir güce ve etkiye sahiptir. Zaten bu işlerin HSYK gibi bir kurula verilmesindeki temel amaç da böylesi bir güç ile bağımsız yargının etkilenmemesi, toplum nezdinde bağımsız yargıya olan güvenin zedelenmemesidir.

Ancak güncel gelişmelere baktığımızda, kurulun bu varlık sebebine aykırı bir tutum izlediği açıkça görülmektedir. Bilindiği üzere şu an gündemi meşgul eden konu 17 Aralık operasyonu ve bunun üzerine yapılan adli kolluk yönetmeliğinin değiştirilmesi hadisesidir.

Belli maksatlarla yürütüldüğü alenen ortada olan bu operasyon üzerine adli kolluk yönetmeliği değiştirilmiş, bir soruşturma yürüten savcının bunu hem adli amirlerinden hem de kolluk teşkilatının başı olan mülki siyasi amirlerinden gizlemesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Nitekim bu soruşturmanın, yargı içerisinde yer alan bir cunta tarafından meşru hükümete yönelik bir eylem olduğu İstanbul Cumhuriyet Savcılarından birisi tarafından da açıklanmıştır.

Hal böyle iken, yapılan bu operasyonu ve algı yönetimini engellemek amacıyla meşru otorite olan hükümet tarafından çıkarılan bu yönetmelik değişikliği Danıştay’da dava konusu edilmiştir. Bu dava henüz Danıştay önünde görülmekte iken HSYK kendisine verilen görev ve yetkileri aşarak tüm hukukçuları ayağa kaldıran bir korsan bildiriye imza atmıştır.

Bildiriyi iki noktadan dolayı korsan olarak nitelendiriyoruz. Birincisi, HSYK’nın başkanı yasa gereğince adalet bakanıdır. Dolayısıyla bir kurumu temsil etme ve onun adına açıklama yetkisi doğal olarak kurumun başkanındadır. Bildiri, bu boyutuyla hukuka aykırıdır.

Bildirinin ikinci hukuka aykırılığı da bunun bir kurul kararı şeklinde kaleme alınmasıdır. HSYK’nın görev ve yetkilerini belirleyen yasada hangi konularda “kurul kararı” alacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Dolayısıyla, gündemi meşgul eden ve oldukça önemli sonuçlar doğuracak bir dava ile alakalı olarak “kurul kararı” şeklinde bir metnin kaleme alınması hukuk vicdanını yaralamıştır.

İşin en enteresan boyutu, sözde kurul kararının “Anayasamızda savcıların adli görevleri ile hâkimlerin idari görevleri yönünden teftiş, denetleme ve genelge düzenleme yetkisinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ait olduğu belirtilmiştir” cümlelerinden hemen sonra, derdest olarak görülmekte olan bir dava konusuyla alakalı olarak “işlemin alenen anayasaya ve kuvvetler ayrılığına aykırı olduğunun” belirtilmesidir. Kurul böylelikle davayı gören hakimlere yönelik olarak “idari” yetkilerinin olduğunun altını çizmiş, ve hemen peşinden de artık işlemin iptal edilmesi gerektiğini ihsas etmiştir.

Bu açıklamanın görülmekte olan davayı etkilediği kuşkusuzdur. Kurulun davayı gören Danıştay’a üye seçtiği, keza davayı gören Danıştay’ın da kurula üye seçtiği de nazara alındığında durumun etkileyici olduğu apaçık ortadadır.

Korsan bildirinin sebebi

Nitekim, yapılan bu korsan bildiri üzerine hukukçuları büyük bir tepki göstermiş, gösterilen bu tepkiye HSYK sessiz kalmıştır. Ancak, HSYK’nın bilgi paylaşım sitesi olan Yargı Kürsüsü bölümünde bir tetkik hakimi tarafından yayınlanan şu açıklama ise manidardır. Açıklamada, “dbDanıştay’ın, kararını daha kurul bildirisi yayınlamadan önce verdiği, bildirinin bir gün önce tekemmül ettiği, ancak muhalif kalan üyelere muhalefet şerhi yazmaları için ertesi güne değin süre verildiği, Danıştay kararının 26 Aralık saat 16:40’ta yayınlandığı, kurulun bildirisinin ise 20 dakika sonra yayınlandığı” belirtilmektedir.

Ancak, 1 Ocak tarihli Zaman Gazetesi İnternet sitesinde İzzettin Çiçek imzasıyla yayınlanan Danıştay’ın Adli Kolluk Kararı Hukuk Dersi Gibi başlıklı haberde ise, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yönetmeliğin Anayasa’ya aykırı olduğuna ilişkin açıklamasının Danıştay’ın kararını etkilediği yönündeki iddialar da gerekçeli karara yansıdı. HSYK ile Danıştay arasında astlık üstlük ilişkisinin bulunmadığı, söz konusu hukuki sakıncaların Danıştay tarafından da görülmesinin hukukun bir gereği olduğu hatırlatıldı cümlelerine yer verilmektedir.

Bu durum, HSYK’nın bu korsan bildirisinin zevahiri kurtarmak adına bir tetkik hakimi tarafından yapılan açıklamanın aksine, görülmekte olan bir davayı etkilediğini, Anayasanın 138. maddesinde yer alan yargıyı etkileme yasağının ağır bir ihmali olduğunu ortaya koymaktadır.

Son söz olarak muhalif kalan üyelere de bir eleştiri getirmek isteriz. Zira, zahiren bir “kurul kararı” olan bu metne muhalif olarak dahi imza konulması onun şeklen bir kurul kararı olmasına yol açmıştır. Millet adına yargılama yetkisi kullanan hakim ve savcıların bağımsızlığının teminatı olmak üzere kurulmuş olan bu kurulun üyelerinin daha sorumlu davranmaları bulundukları görevin ve taşıdıkları millet emanetinin bir gereğidir. Bu sorumluğun bir gereği olarak, bu toplantıya katılmamaları gerekirdi.

NOT: Alıntılar Doç. Dr. Murat Yanık’ın Karşılaştırmalı Hukuk ve Uluslar arası Standartlar Işığında HSYK’nın Oluşumu, Çalışma Şekli ve Kararlarının Denetimi adlı çalışmasından yapılmıştır.