Hükümetin pozitif enerjisi ve Kürt sorunu

Prof. Dr. MEDAİM YANIK
12.01.2013

Çözüm için Türkiye devletinin yenilgi, çaresizlik veya içine kapanma sürecinde değil, büyüme ve güçlenme sürecinde olması gerekir. Türkiye son yıllarda AK Parti iktidarı ile bu pozitif psikolojiyi yakalamıştır. Bu sebeple de Kürt sorununun çözümü artık mümkündür.


Hükümetin pozitif enerjisi ve Kürt sorunu

Çünkü Kürt Sorunu dediğimiz şeyin çözümünün Türkiye’yi hem içeride hem de uluslararası sistemde büyütüp güçlendireceğine hemen herkes hemfikir. Bu ruh hali, hükümetin “Kürt Açılımı” dediğimiz şeyi yapabilmesini mümkün kıldı. Aynı pozitif psikoloji ve kendine güven hali, bugün Abdullah Öcalan’la açıktan müzakere yapabilmeyi de mümkün kılmıştır.

Kürt sorununda müzakere yapmak, özellikle de Abdullah Öcalan’la açıktan ve siyasetin sahiplendiği müzakereler yapmak siyaseten risklidir.

Bunu şu ana kadar AK Parti dışında hiç bir hükümet ve Başbakan Erdoğan dışında hiç bir lider, gereğine inansa bile, bu riski göze alamamıştır. Kürt sorununda silahlı mücadele yanında müzakereyi de devreye sokabilmenin zorlukları şunlardır: İlk olarak onbinlerce ölüm ve şehit aileleri vardır. Derin güçler veya milliyetçilik üzerinden bir örgütlenme ile müzakerecilerin “hain”, “zayıf” veya “dış güçlerin adamı” şeklinde damgalanması olasıdır. İkinci olarak, son 30 yılda devlet yetkilileri halka PKK’nın kökünü kazıyarak, “mutlak bir zafer kazanılacağını” söylemişlerdir. Kürt sorunu dediğimiz şeyde PKK’nın bileğini bükmek mümkün olsa bile, mutlak bir zafer imkanı yoktur. Müzakere süreçleri de bu mutlak zaferin yanında, başka çözümler de aramak anlamına gelir. Ayrıca, Abdullah Öcalan Türkler nezdinde insan dışılaştırılmıştır. İnsan dışı kabul edilen bir kişi ile müzakere yapmak risklidir. İşte tüm bu riskleri alabilmek, hükümet ve Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi büyütme ve güçlendirme ile ilgili pozitif psikolojisi ve özgüveni sayesindedir.

Riskleri göze alabilmek

Bana kalırsa hükümetin Kürt sorununun çözümü için müzakereleri de kullanmasının riskleri göğüslenebilecek düzeydedir. Bu tezimin birkaç gerekçesi var. Birincisi, bu hükümetin ve lideri Erdoğan’ın meşruiyeti var. Başbakan Erdoğan’ın “bu toprakların çocuğu olduğuna”, yani “yerli” olduğuna şüphe yok. Geniş halk kesimleri, belirli kesimlerin üreteceği “hain söylemine” itibar etmezler. Halkın büyük çoğunluğu Erdoğan’ın Türkiye’yi güçlendirmek ve büyütmek istediğine gönülden inanıyor. Halkın ekseriyeti, müzakere sürecinde oluşacak bazı durumları, duygusal olarak kabullenmekte zorlansa bile, “bizimkiler doğru olanı yapar” diye düşünür. “Zayıf” damgasının da Başbakan Erdoğan üzerine yapışması olası değildir. Erdoğan’ın şahin ve kudretli hali halk nezdinde biliniyor. Müzakerelerin risklerinin büyük olmadığının ikinci gerekçesi ise, hükümetin son dönemde PKK ile yürüttüğü silahlı mücadele de baskın taraf olduğu algısıdır. Son bir yıl, hem devletin hem de PKK’nın “bilek bükme stratejisi” uyguladığı dönem oldu. İki taraf ta bilek bükerek müzakere masasına oturmak istediler. Bu yılın mutlak kazananı olmasa bile, “devlet PKK’nın bileğini büktü algısı” oluştu. Yani hükümet yenilmişlik hali ile değil, güçlü hal ile müzakere masasına oturuyor. Ayrıca hükümetin sadece müzakereden ibaret bir politikası da yok. İki taraf da bilek bükme mücadelesine devam edeceklerdir. Ek olarak masa da açıktan kurulmuş oldu.

Abdullah Öcalan ile yapılacak müzakerelerin risklerinin büyük olmadığının üçüncü gerekçesi ise, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrardır. Ülkede işlerin yolunda gittiğine yönelik pozitif bir psikoloji vardır. “Hükümet diğer sorunları çözdüğü gibi, terör sorununu da çözmek istiyor algısı” daha baskın gelecektir.

Ek olarak, açıktan müzakerelerin başlaması, sorunun çözülebileceği anlamına gelmiyor. Sadece çözüm için bir ileri aşamaya girdiğimizi gösteriyor. Hem İrlanda hem de İspanya’nın Bask Sorunu’nda da önce istihbarat örgütleri üzerinden olan görüşmeler, bir dönem sonra siyasetçilerin sorumluluk alıp, açıktan müzakerelerin yapıldığı döneme geçildi. Bu tür müzakereler genellikle defalarca kesilme ve bir dönem sonra yeniden başlama özelliğine sahiptir ve yıllarca sürebilir. Muhtemelen başlanan müzakere de çözüm üretmekten ziyade, çözüm sürecinin önemli bir adımı olacaktır.

[email protected]