Hüseyin Rahmi’nin şık Şatırzâde’si, ıstılâh-ı âhar ile instaboylar

Neslihan Vural / Yazar
15.09.2018

Hüseyin Rahmi, döneminin değişen toplumunun bir fotoğrafını çeker Şık’ta. Biz de bugünün fotoğrafını çekmeye kalksak, kadınlar kadar erkeklerdeki değişim de göze çarpar herhalde. Eskiden bir erkek, mahremiyetin korucusu olarak, kavvam olarak, yeri geldiğinde külhanbeyi, kabadayı, olarak nitelenirken, bugün tüm bunlardan sıyrılarak nötrleşen bir insana dönüşüyor.


Hüseyin Rahmi’nin şık Şatırzâde’si, ıstılâh-ı âhar ile instaboylar

Sosyal medya ve bu medyanın oluşturduğu tiplemeler, her şeyi, herkesi kuşatmış durumda. Bugün sanal dünya eleştirisini her ne kadar kadınlar ve genç kızlar üzerinden yapsak da, henüz fazlaca dillendiremediğimiz bir sosyal medya güruhu var: İnstaboy’lar. Yeni gelin evlerinden, sunum tekniklerinden, gezdiği mekanları storylerine kusan cafe kızlarından, moda ikonluğunu kendilerine görev edinen kadınlardan bahsediyoruz da nedense başta instagram olmak üzere çeşitli sosyal medya mecralarında bulunan beylerden pek dem vurmuyoruz, ilginç.

Pekâlâ genelde instaboy olarak adlandırılan sosyal medyanın erkek kullanıcılarına bakarak bir prototip oluşturacak olsak, karşımıza nasıl özellikler çıkacak? Kimdir bu instagram erkekleri? Cevabı yine bir sosyal medya sözlüğünde ararsak işte karşımıza çıkanlar:

1. Müzekker, gaib, müfred. Manası “saçma sapan pozlar veren bir gaib er” her zamanda ve mekanda. (Evrensel instaboy tiplemesi)

2. Direksiyon başında, odakta hız göstergesi radyoda arabesk çalması şarttır. (Mahallemizin instaboy tiplemesi)

3. Kedisi veya köpeği vardır. Gözlük sahibidir. Kaslı veya şekil şukul bedeni vardır. Üstsüz poz vermekten çekinmez. Elleri temiz bakımlı ve kremlidir. Şayet bacakları düzgün değilse hep bir üst beden ağırlıklı foto atar. Kendine oldukça benzer bir de kız arkadaşı vardır. Genel olarak arabalarında son ses şarkı çalarken şarkıya eşlik ederler. (Müreffeh instaboy tiplemesi)

Bu tanımlardan hareketle farklı toplumsal sınıflara ait olsalar da hemen her kesimde benzer özelliklerdeki beyleri görmek mümkün. Genel olarak bakımlı, modaya ve fiziksel görünüşüne önem veren bu beyler, vücutlarının ön planda olduğu fotoğrafları yoğun bir şekilde paylaşmaktalar. Kaslı vücutlar, “cool” pozlar, ya spor yaparken karşımıza çıkıyor ya da spor araba başlarında. Bir instagramerkeği olmak için illa zengin ve spor arabaya sahip olmaya gerek yok tabi. Elde tutulan kurutulmuş çiçekler ve bol şiirsel paylaşımlar da bu işlevi görmekte. Ama kaslı bir vücut, nerdeyse aynı tip saç kesimi ve gür bir sakal şart.

Ne zaman tanıştık?

Peki ne zaman tanıştık bu instaboylarla, ne zaman girdiler hayatımıza? Cevap “Ahh hep sosyal medya aplikasyonları yüzünden” sitemlerinin daha uzağında. Zira Tanzimat sonrası Osmanlı’da instaboyların atalarını görmek mümkün. İsimleri instaboy değil de Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bir tiplemesi olarak “şık”. Bu şıkların toplum içinde fazlalığını dönemin edebi metinlerinden de anlayabiliyoruz. Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey’i, Recaizade’nin Bihruz Bey’i ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şöhret Şatırzâde’si başlıca örneklerinden sayılabilir. Pekâlâ geçmişten günümüze, dededen toruna neler değişmiş, neler aynı kalmış? Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şık adlı eseri üzerinden bir bakalım.

Dönemin yanlış Batılılaşmasını ele alan eserde, başkahraman Şöhret Şatırzâde’nin Batılı bir elit gibi görünmeye çabalarken düştüğü gülünç ve aslında acınası durumlar anlatılıyor. Toplumda son derce artan bu şık tiplemesini ise Hüseyin Rahmi, korse kullanan, pudra süren, düzgen ve rastık gibi malzemelerle kadınlara ait uygulamaları kullananlar olarak vasıflandırıyor. Ancak bugünün aksine o dönemin erkeklerinin “şık” olması pek de hoş karşılanan bir durum değil. Zira yazar “Doğa tarihi okumuş, işlemiş olanlar bilirler ki kadın ve erkek birbirlerinin sadece vücut yapısı olarak değil, başka birçok bakımdan da büyük farklılıkla ayrılırlar. Kadınların fıtratlarındaki zarafet, vücutlarındaki kadınlara özgü letafet, nezaket neden son derece göz alıcıdır? Kendileri için yaratılan erkeklerin bakışlarını ve isteklerini kendilerine çekmek için değil mi? Doğa her iki cinse de kendine has olmak üzere ayrı ayrı güzellikler vermiştir. Güzel bir kadının vücudunun görünüşü değil, bazen zihinde canlanması bile bir erkeğin sinirlerine nasıl gerginlik verirse, bir erkeğin daha iri ve tüylü olanı bir kadın üzerinde aynı tesiri yapar. Zevk sahibi bir erkeğin bıyıklı bir kadından hoşlanmaması gibi, zevk sahibi bir kadın da bir erkeğin düzgünle ve rastıkla görünüşünü değiştirmeye çalışmasından hoşlanmaz.” İfadelerine yer veriyor.

‘Çakma’nın atası

Bugün durumun değiştiğini söylemek mümkün mü? Her geçen gün artan bakımlı, sportif erkek modeli, güzellik algımızın değiştiğinin mi bir göstergesi yoksa bu tiplemeler arttığı için, bir göz alışkanlığı mı söz konusu? Bugün makyaj videosu çeken erkek youtuberlar, kendi vücutlarını adeta bir meta gibi sosyal medya görseli haline dönüştüren fenomenler, sürekli “couple” pozlarıyla instagirl’lere eşlik eden instaboylar ve yoğun “şiirsel” anlatımı, fotoğraf konseptleriyle muhafazakar erkekler… Görünen o ki artık kadınlar, Hüseyin Rahmi’nin bahsettiğinin aksine, bakımlı, alımlı, tüysüz, erkeklerden memnun. Bakımına önem veren erkelerin rakamsal artışları bunu gösteriyor.İnstaboyların takipçi sayılarındaki artan ivme sosyal bir veri olarak karşımızda duruyor.

Şatırzâde’nin, günümüz sosyal medya erkekleri ile benzer başka bir özelliğine gelelim: Moda. Yazarın ifadeleriyle “şıkın” moda hevesi ile düştüğü durum şöyle: “İşte Şatırzâde modayla yakından ilgilenir. Fakat maddi bakımından meşhur terzilerin dükkanlarına gidemediğinden sokak aralarında, ıssız yerlerde çalışan sümsük terzilerin başına dert açar. Çünkü bir pantolona kesme dikme karşılığı hem üç çeyrek mecidiyeden fazla vermez hem de pantolonu giydikten sonra ünlü Mir terzisinin ustalığını göremediği için zavallı terziye söylemediğini bırakmaz.Sonra da kumaşını ziyan ettiği gerekçesiyle verdiği ücretten yüz para kesmeye kalkar… Mesela bu yıl dar elbise moda olsun, bizim Şatırzâde kıyafetini öyle bir daraltır kişıkların kıyafeti onunkinin yanında bol kalır. Yakalıkların genişletildiğini görse ertesi gün kulaklarının ucuna değecek genişlikte bir yakalık diktirir, takar. İşte her süsü böyle benzetmedir yahut benzetmeyi de aşarak moda olan şeyin en fazlasını yaparak herkese karşı gülünç duruma düşer.” Benzer durumu bugün de görmek mümkün. İster erkek ister kadın olsun, bir şeyin “moda” olarak ortaya çıkışı ile onun tüm kesimler tarafından tüketilmesi, “eski sezon” sınıfına düşmesi arasında oldukça kısa bir süre var. Şatırzâde’nin mahalle terzisi, bugünün “çakma/fake” sektörünün önceki işlevi olsa gerek. Bu “çakma” ürünler de malum herkeste durduğu gibi durmuyor. Çoğu zaman bir hayır kurumu dağıtmış izlenimi veren aynılık. Ucuz olsun, adi olsun, çakma olsun ama ille modaya uygun olsun. Peki insanlar bu modaya uygunlukla kendilerini nasıl görüyorlar? Güzel mi? Zengin mi? Modaya uyan biri mi?

Hüseyin Rahmi döneninin şıkları için kendilerini nasıl gördüklerini de anlatıyor:“İnsanlar meraklı olduğundan sokakta Şatırzâde’yi görenler aklından zoru olup olmadığını anlamak için dikkatle yüzüne baktıklarında zavallı Şatırzâde: “İşte bugünkü kıyafet ve süsüm insanlar üzerinde etkisini gösterdi, herkes kıyafetime ve güzelliğime hayran oluyor.” Diyerek sevinir, zıplayarak yürür…

...Bu moda ne kadar acayip bir adettir! Onu uygulayan kadınların ekserisi güzel olmaktan ziyade çirkin oluyorlar. İki kadına yakışsa, seksen kadına sevimsiz, garip bir şekil ve sima veriyor.”

Aidiyet telaşı mı şıklık mı?

Peki aynı durumu bugün için geçerli mi? Bizim dönemin “şıkları” kendilerini nasıl görüyorlar? Aynı renk ve modelde, tespih tanelerine benzer boncuklardan yapılmış, lastikli bileklikleri saatlerinin yanına takan, paçaları kısa pantolon giyerek ayak bileklerini gösteren, pantolonlarının kalıpları bir hayli daralan, çorapsız babetvari ayakkabı giyen beyler de moda rüzgarına kapılan bir çok hanım gibi kendini “şık” mı buluyor yoksa bu bir aidiyet telaşı mı? Farklılıkların ve farklıların ötekileştirildiği, sevilmediği şu dünyada “Evet, ben de sizden biriyim” demenin başka bir yöntemi mi? Bugün aynı tarz giyim kuşamı, binlerce lira harcayan bir ünlüyle birlikte mahalle gençlerinde, berber çırağında görmek mümkünlüğü, dünya markalarının ürünlerinin piyasa sürülmesi ile aynı anda çakmalarının pazarda yer bulmaları, bu sorunun cevabı için önemli gibi gözüküyor. Yazarımız, sayfalar ilerledikçe yönünü modadan “şıkların” güzelliği ve güzellik merakı üzerine çeviriyor: “Şatırzâde süse ve düzene meraklıdır ancak yüzü oldukça çirkindir. Zaten çirkinler süse güzellerden ziyade meraklı olur. Yüz güzelliğinden mahrum olan bazı kimseler vardır ki süslendikçe çirkinleşir, işte Şöhret de bunlardandır. Fakat bu hali günde birkaç kere saçlarını tarayıp tuvaletini modaya göre düzeltmesine hiç engel olmaz.”

Bugün zannediyorum ki güzellik, yakışıklılık algısı üzerinde tekrar konuşmaya ihtiyaç var. Genel olarak insanlar tarafından kabul gören bir “güzelliğe” veya “eli yüzü düzgünlüğe” kanaat getirmeyenler oldukça fazla. Bu satırları okuduğumda aklıma, bir instaboy olan Samet Liçina geldi. Hani şu erkek Barbie bebek Ken’e benzemek için sürekli ameliyat olan Samet. Ameliyat dizisine girmeden önceki fotoğraflara baktığımızda çirkin değil, toplum tarafından “yakışıklı” denilecek bir sınıfa dahil Samet. Ama görünen o ki o kendisini pek de yakışıklı bulmuyor. Veya başka bir varoluşsal sancının içinde. Ancak “Yüzümde lüks bir spor araba yatıyor ama olsun… Aynaya bakmaya doyamıyorum!” ifadeleriyle, Şöhret Şatırzâde’nin sesini günümüzde yankılatıyor gibi.

Hüseyin Rahmi, eserinde şıkların giyim kuşamına kadar, onların sözde entelektüelliklerine de eleştiri getiriyor. Türkçe ifadelerinin arasına yabancı kelimeler katmaktan başka, bu tiplerin ne Batı’dan ne de Doğu’dan haberleri olmayan kimseler olduğunu söylüyor. Ve şunları ilave ediyor: “Şıklar her telden çalmak, her fenden dem vurmak isterler. Her yönden biraz daha bilgi sunmak iddiası bazen bunları böyle işitilmedik acayip hareketlere yöneltir. Ediplik, şairlik gibi meziyetler sonradan edinilmiş olmaktan çok, Tanrı vergisidir. Ama çalışıp kazanarak da o vergiyi geliştirmek gerekir. Şıklarınsa bu yolda bir Tanrı vergisinden yoksun yaratıldıkları kıyafetlerinin tuhaflıklarından bellidir. Şairane duyguyu bir yana bırakalım, bir parçacık estetik zevki olan bir kimse kendini öyle moda karikatürü biçimine koymakta bir zevk ve şeref aramaz.”

Şehr-i aşk, vakt-i hüzün

Tanıdık değil mi? Sosyal medya kullanıcılarıyla hergün farklı bir aktivitede, farklı bir sanat köşesinde karşılaşmak mümkün. Bir muhafazakar instaboy’un profilinde onu hem hat ile meşgul olurken, ışık hüzmelerinin masasına vurduğu loş odasında görebilir, storylerinde bir enstrüman icrasını izleyebilir, ertesi gün bir resim sergisi, müze gezisi ile birlikte aynı anda Kürk Mantolu Madonna kıvamındaki birçok edebi eseri okuyuşuna şahit olabilirsiniz. Bu şahitlik ekseriyetle görsel malzemeler ve altındaki eşitli açıklamalar üzerinden olmaktadır. Gidilen yer, mekan, müze, her neyse uygun ışık, filtre, objelerle bir anlatıma dönüştürülmeye çalışılır. Hemen her konseptli fotoğrafların altında ise bir büyük şairin, düşünürün sözü, mısrası yer almaktadır. Özellikle kadim kelimeler bolca sayfalarını süslemektedir. Derûn, mübtela, şafak, zamâne veya bol izafet terkipli şehr-i aşk, vakt-i hüzün, ah mine’laşk’lı dizeler sayfaların olmazsa olmaz derkenarlarıdır. En çok paylaşılan şairler ise, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Nazım Hikmet…Eğer instaboyumuz “sakalı şiirle karışık, yüreği Allah ile barışık” kabilinden muhafazakar bir bey değilse, Franz Kafka, Frida Kahlo, Atilla İlhan da paylaşımlarına sıklıkla eşlik edecektir.

Hüseyin Rahmi, döneminin değişen toplumunun bir fotoğrafını çekiyor. Biz de bugünün fotoğrafını çekmeye kalksak, kadınlar kadar erkeklerdeki değişim de göze çarpar herhalde. Eskiden bir erkek, mahremiyetin korucusu olarak, kavvam olarak, yeri geldiğinde külhanbeyi, kabadayı, olarak nitelenirken, bugün niteliklerinden sıyrılarak nötrleşen bir insana dönüşüyor. Yaratıcının verdiklerini “güzel” bulmama hadsizliği ise kadın olsun erkek olsun, bizi akıl almaz tecrübelere sürüklüyor. Daha da sürükleyecek gibi. Ta ki yüzümüzü değiştirmekten ruhumuzu değiştirmeye yönelinceye kadar.

[email protected]