Husserl fenomenolojisinin temel kavramları

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
1.10.2016

Emmanuel Levinas’ın yazdığı ‘Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi’, Husserl fenomenolojisinin temel kavramlarıyla tanışmak ve Heidegger’in bu fenomenolojiye getirdiği yenilikleri anlamak için iyi bir rehber. Kitap, Levinas felsefesinin kurucu unsurları hakkında ipuçları vermesi açısından da önemli.


Husserl fenomenolojisinin temel kavramları

Son yüzyıl felsefi anlayışları arasında en etkili olmuş ve etkileri beşeri bilimlerin farklı alanlarına dereceli olarak dağılmış yaklaşımlar arasında belki de en önemlisi Alman Yahudi filozof Edmund Husserl’in öncülük ettiği fenomenolojik gelenektir. Martin Heidegger, Emmanuel Levinas, Jean-Paul Sartre, Jean-François Lyotard, Paul Ricoeur, Jacques Derrida, Gabriel Marcel, Henri Corbin, Karl Jaspers, Maurice Merleau-Ponty vb. birçok filozofun katkıda bulunduğu fenomenolojik gelenek sadece felsefi bakımdan değil sosyolojiden iktisat, tarih ve antropolojiye beşeri bilimlerin hemen her sahasında mutlaka dikkat alınması gereken bir yaklaşımdır.

20. yüzyıl fenomenolojik geleneği içinde Emmanuel Levinas önemli bir yerde durur. Levinas’ın Fransız vatandaşı olduğu dönemde Fransa’da hakim entelektüel yaklaşımlar Sartre’ın temsil ettiği fenomenoloji ve varoluşçuluk, psikanaliz, yapısalcılık ve Marksizm’dir. Levinas, Jean Paul Sartre tarafından çıkarılan Les Temps Moderns dergisinde, etik sorumluluğun estetik alana uygulanması konulu yazılar yazar hep. Levinas’ın özellikle 1930 tarihinde doktora tezi olarak yazdığı Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi eseri Sartre’ı derinden etkiler, Sartre’ın bu eserin sayfalarında sürekli kendi düşüncelerini fark ettiği anlatılır.

Heidegger’le hesaplaşma

Levinas fenomenolojik yaklaşımı Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde Husserl ve Heidegger ile birlikte çalışırken benimsemiş görünür. Fenomenoloji bu anlamda Emmanuel Levinas’ın kendi felsefi yaklaşımını ve metafiziğini geliştirirken başvurduğu ilk kaynaktır da. Levinas, en yalın şekilde ifade etmek gerekirse Husserl ve Heidegger’in fenomenolojik yaklaşımlarından yola çıkarak ötekilik felsefesi olarak adlandırılabilecek olan etik bir felsefi yaklaşım geliştirmiştir. 1950’ler sonrası Fransa’sında Kartezyen felsefenin eleştirisini içeren bir yönelimi de ihtiva eden yaklaşımıyla Levinas, ontoloji yerine etik’i “ilk felsefe” olarak konumlar. Hiç şüphesiz Levinas’ı etik’i “ilk felsefe” addetmeye götüren süreç ustası Martin Heidegger’le girdiği zorlu hesaplaşmadır. Bu hesaplaşmanın sebebi ise pek tabii ki Heidegger’in 1933’te Almanya’da Nazizm’in iktidara gelişi sonrası “rektör” olmasıyla ve rektörlükteki tutumlarıyla ilgilidir. Levinas için etik, başkasıyla ilişki söz konusu olduğunda, varlıktan soyunmanın, varlığın ötesine geçmenin yani özne olmanın, biricik imkânı olduğunu söyleyebiliriz.

Yeri gelmişken vurgulayalım: Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi, bu hesaplaşmadan çok önce kaleme alınmış bir eser. Ricoeur’un anlatımıyla Fransa’daki fenomenoloji çalışmalarının temel kaynağını oluşturan ve Emmanuel Levinas’ın yazdığı Husserl Fenomenolojisinde Görü Teorisi, hem Husserl fenomenolojisinin temel kavramlarıyla tanışmak ve Heidegger’in bu fenomenolojiye getirdiği yenilikleri anlamak için iyi bir rehber hem de Levinas’ın kendi felsefesinin kurucu unsurları hakkında ipuçları vermesi açısından önemli.

Kapitalizm ve makinesel kölelik

Deleuze-Guattari’nin İtalyan takipçilerinden Lazzarato, kapitalizmde “üretim” ve “öznellik üretimi”nin eklemlenmesini, Deleuze ve Guattari’yi izleyerek, “toplumsal tabi kılma” ve “makinesel kölelik” dispozitiflerinin işleyişiyle açıklıyor. Lazzarato’ya göre toplumsal tabiiyet sayesinde öznellikle donatılırız ve bir kimlik, bir cinsiyet, bir meslek, bir milliyet tahsis edilir bize. Tabiiyet, bireyselleşmiş özneleri, onların bilinçlerini, temsil ve davranışlarını üretir. Kapitalizmde üretim ve öznellik üretimi arasındaki ilişkiyi dikkate almayan günümüz eleştirel teorileri, daha da ileri giderek bu bağı yok sayan Alain Badiou, Jacques Rancière’in teorileri neden yeni politik özneleşmelerimizi kavramaktan yoksundur? Lazzarato kitap boyunca, Marx, Nietzsche, Foucault, Kinikler ve Deleuze ile Guattari’den bol bol yararlanıyor.

Göstergeler ve Makineler, Maurizio Lazzarato, çev. Ferda Nur Demirci, Otonom, 2016

Freud, nasıl Freud oldu?

Psikanalizin yanı sıra edebiyat ve yayıncılık alanındaki çalışmalarıyla tanınan Adam Phillips psikanalizin kurucu babası Sigmund Freud’un sıra dışı bir biyografisini sunuyor okura. Kişinin hayat hikâyesini temel alan bir tedavi yöntemi olan psikanalizin kurucusu olan Freud’un, doğumundan 50 yaşına kadarki hayat hikâyesi, Freud’un nasıl Freud olduğunun hikâyesi aynı zamanda. Böylece Freud’dan sonra onu kendi bakış açısından değerlendireceksek, onun ya da herhangi bir başkasının yaşamına dair bilgimize ve aslında onun yaşamını bilme arzumuza- biraz ironi katmalıyız. Çünkü Freud’un sorguladığı ve bize farklı okumayı öğrettiği tam da yaşamlarımız ve başkalarının yaşamlarıyla ilgili kendi kendimize anlattığımız hikâyelerdir.

Freud Olmak, Adam Phillips, çev. Şahika Tokel, YKY, 2016