Hz. Yusuf ve Mısır: Ehliyet, üretim ve tasarruf

18.12.2021

Hz. Yusuf'un ekonomide bize işaret ettiği yalın ve işlevsel model budur: İşi ehline vermek, üretim yapmak, tasarruf etmek ve geleceği titiz bir şekilde planlamak. Bu modelde karmaşık hesaplar yok, sermayenin her şeyi belirleyen etkisi de yok. Uygulanması mümkün olan bir sistem ve aynı zamanda da işlevsel. Mümkün ve adil.


Hz. Yusuf ve Mısır: Ehliyet, üretim ve tasarruf

Akademik istatistiklere göre bugün dünyanın en iyi üniversitelerine bu pozisyonu kazandıran esas çalışma alanı ekonomidir. Dünyadaki üniversiteler arasında sıralamaya girenlerin tamamındaki en prestijli bölümdür ekonomi aynı zamanda. Yine bugün dünyanın en prestijli ödüllerinden olan ve asıl kurucusu Alfred Nobel'in 1895 tarihli vasiyeti üzerine belirlenen alanları olan orijinal beşlisinden biri olmadığı halde 1960'larda dahil edilip verilmeye başlanan tek ödül de ekonomi dalındaki ödüldür. İlk Nobel ekonomi ödülü 1969 yılında verilmiştir. O günden buyana 50'den fazla ödülün ağırlıklı olarak verildiği alan ise makroekonomi alanındaki katkılar nedeniyledir ki bu sayı diğer tüm alanlardan daha fazladır. Ekonomi Ödülü sahiplerinin en fazla bağlı oldukları kurum ise Chicago Üniversitesi'dir ve bu üniversitenin Ekonomi Fakültesi dünyanın en prestijli bölümüdür.

Paradigma kurucular

Dünyanın bugün sahip olduğu temel ekonomik ve siyasi paradigmanın kurucu filozofları hiç kuşkusuz fikir ve tezleriyle tüm dünyayı etkileyen iktisatçılardır. Adam Smith, Karl Marx, John Keynes, Milton Friedman, Thomas Malthus, Friedrich Hayek vd. hepimizin belki de en çok tanıdığı kişilerdir.

Asıl branşı ekonomi olmayan pek çok akademisyen ve yazar bahse konu kişileri bilir ve tanır çünkü bunlar aynı zamanda başka disiplinlerin de (söz gelimi sosyolojinin de) kurucu babaları sayılırlar.

Bugüne kadar bu alanda yüzbinlerce tez üretildi, istatistikler yorumlandı, akademik çalışmalar yapıldı ve grafikler hazırlandı. İleri matematik bilgisi gerektiren hesaplamalardan tutun piyasanın gizli eline kadar her konuda devasa bir literatürün olduğunu bilmeyen yoktur.

Gelişmiş ve gelişmekte olan bütün dünya ülkelerindeki en parlak gençler ekonomi ortak paydasında buluşan bölümleri tercih ediyorlar. Bütün dünyanın en çok takip edilen aktörleri büyük ekonomik başarıları elde edenlerdir. Fenomenler, idoller ve örnek şahsiyetler yüklü miktarda para kazanan iş insanlarıdır. Varsıllar, toplumda en üst statüye sahip olan kişilerdir. Ne onların eksik eğitim formasyonları ne de soya dayalı olmayan asaletleri bir sorun teşkil ediyor.

Sorun belli ya çözüm?

Hülasa bugün dünyada ekonomiye dair teorik ve pratik bilgi bakımından, toplumsal işleyişteki belirleyicilik bakımından ve hepsinden önemlisi de üst yapıyı belirleme işlevi bakımından hiçbir sorun yok. Tam da teoride söylendiği gibi işliyor sistem ama bir türlü var olan sorun alanları da daralmıyor. Şu an cari olan ekonomi modellerinin tamamı mevcut sorunların hepsini biliyor ve dile getiriyor ama hiçbirisi de bu sorunları çözecek bir yol haritası belirleyemiyor. Neo liberalizmin açmazlarını biliyoruz, kapitalizmin vahşetinin farkındayız komünizmin derebeyliğini görüyoruz.

Ama bütün bunlara rağmen ekonominin en temel sorunlarına çözüm bulma konusunda hiçbir ilerleme kaydedilemiyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, emeğin karşılığının verilmemesi, işsizlik, sermayenin sadece zenginler arasında dolaşan bir devlet olması, yüksek katma değerli üretimin gerçekleşmemesi gibi çok temel sorunların tamamından kurtulabilmiş tek bir toplum/ülke dahi yoktur. Gelişmiş ülkelerde fazla üretimden kaynaklanan tüketim israfı ve çılgınlığı sorunları var az gelişmiş ülkelerde ise fakirlik sorunu. Gelişmemiş ülkelerde açlık sorunu var gelişmiş ülkelerde sermayenin egemenliği.

Bunca bilgi ve çabaya rağmen bu konular sahiden de çözülebilir sorunlar değil mi acaba?

Hikmetli ve müşfik bir el

Doğrusu ben işin derin teorik çerçevesine vakıf değilim ama bu konu her gündeme geldiğinde ilk aklıma Hz Yusuf'un hikayesi gelir. Bir taraftan pervasız bir israf bir yandan kuraklık ve fakirlik. Bir yandan zalimce bir yönetim öte yandan ezilen bir kitle, yönetimden anlaşılanın sadece tahakküm olduğu bir dünyada gününü gün edenlere hizmet yolunda telef olanların adı bile bilinmezken bir gün hikmetli ve müşfik bir el değdi yönetime ve tüm ülke dikensiz bir gül bahçesine döndü.

Ama günümüz dünyasında ne var ki bu biricik örneğe dönüp bakan bile yok. Oysa Kuranı Kerim'de bize anlatılan her peygamberin kutlu yolunun bir hikmeti ve hükmü vardır.

Öncekilerin kıssaları olarak anlatılan sadece öyküler değildirler. Bu dünyada karşılaşacağımız sorunların çözümü için metodoloji üreteceğimiz ilahi buyruklardır.

Nitekim peygamberler tarihini anlatan kitaplar, her geleneksel Müslümanın evinde, Kuran-ı Kerim ile aynı rafta hep bulunurdu. Mesela Şanlıurfa'daki köy odalarının sağ tarafındaki nişin içinde Kuran-ı Kerim sol taraftakinin içinde ise Peygamberler Tarihi vardır. Her bir hikayenin özel bir anlamı olurdu: Hz. Davut'un hikayesi adaleti, Hz. Süleyman'ınki egemenlik ve kalkınmayı, Hz. Musa'nınki mucizeleri, Hz. Yunus'unki günah ve tövbeyi, Hz Eyüp'ünki sabrı, Hz. İbrahim'inki sehavet ve dostluğu, Hz. İdris'inki ölçü ve tartıyı, Hz. İsa'nınki yalnızlık ve hüznü Hz. Şuayip'inki belagat ve hitabeti gönüllere işlerdi.

Her bir peygamber kıssasından Kuran-ı Kerim'in insanlığa öğrettiği bir metodoloji var, her birisinin insanlığa öğrettiği bir değer vardır ve bundan dolayı da o tarih ve hikayeler inananlar için çok büyük bir bilgi pınarıdır. Kuran-ı Kerim peygamberler tarihi üzerinden insanlığa karşılaşacakları sorunları anlamak ve çözmek için bir metodoloji sunar. Bu gerçek bilindiği içindir ki eskiler çocuklarına ilk önce peygamberler tarihini okuturlardı.

Gelelim Hz. Yusuf'un hikayesine, malum Hz. Yusuf, babası onu daha çok sevildiğinden kardeşleri tarafından kıskanılır ve bir yolculuk esnasında kör bir kuyuya atılır. Atıldığı kuyudan bir tüccar tarafından çıkarılıp Mısır'a götürülür ve pazarda köle olarak satılır. Mısır'ın önde gelen adamlarından birisi tarafından köle olarak alınan Yusuf evin hanımının dikkatini çeker. Güzelliği ve iffetiyle bilinen kadın ondan çok etkilenir ve onunla birlikte olmayı teklif eder ve teklifi ret edilince de ona iftira edip hapse attırır.

Hikaye ibretlik olaylarla dolu ve uzun, sonunda kralın içine düşmüş olduğu sıkıntıdan kurtulmasının yolunu bildiği söylenince onun emri ile hapisten çıkarılır ve maliye bakanı olur.

Çok büyük bir kıtlığın ve sefaletin görüldüğü ülkede idareyi devralan Yusuf önce işin ehli insanlardan bir ekip kurar. Üretim kapasitesini arttıracak adımlar atar. Üretilen malların muhafaza edilmesi için devasa depolar inşa eder. İsrafı önler ve kanunlara riayet edilmesini kesinlikle sağlar. Dikkatli bir planlama ile yaşanan buhranı atlatır ve sonunda mutlu ve müreffeh bir ülke inşa eder.

İşte onun ekonomide bize işaret ettiği yalın ve işlevsel model budur: işi ehline vermek, üretim yapmak, tasarruf etmek ve geleceği titiz bir şekilde planlamak.

Bu modelde karmaşık hesaplar yok, sermayenin her şeyi belirleyen etkisi de yok. Uygulanması mümkün olan bir sistem ve aynı zamanda da işlevsel. Mümkün ve adil. Hikmetli ve hükümlü bir yol haritasıdır onun bize gösterdiği.

Kelebek etkisi

Evet farkındayım bugün paranın dahi sanallaştığı bir sistem var ve son derece küresel ölçekte karmaşık bir işleyişe sahip. Yukarda andığım temel ilkelerin bütün bu karmaşıklığı düzene koyacağını düşünmek işin doğasına uygun bir bilgi gibi görünmüyor muhtemelen. Hatta bu karmaşık sistemin ürettiği küresel ölçekteki sorunların çözümü için bu kadar basit öneri mi olur diye düşünenler de vardır belki.

Sosyolojideki kelebek etkisi teorisini bilenler vardır, tropikal bölgelerdeki bir kelebeğin kanadının neden olduğu minik bir hava sirkülasyonu okyanusta büyük bir hortumu tetikleyebilir. Bir kelebeğin kanat çırpması bütün dünyayı dolaşan bir fırtınaya neden olabilir. Kaldı ki bizim toplumumuzda da bu konuyu özetleyen bir deyiş vardır; "Bir mıh bir nal, bir nal bir at, bir at bir komutan, bir komutan bir ordu, bir ordu bir devlet" demektir.

Son olarak, ben ticaretten, ekonomiden ve piyasadan anlamam. Ama ticari olarak büyük başarılar elde etmiş olan dünya çapındaki kişilerin biyografilerini okuduğumuzda ve başarılarının sırrını çözmeye kalkıştığımızda işin sırrının üretim ve tasarruf olduğunu görüyoruz. Kendisi ile birlikte siyaset yaptığım ve nezaketine, bilgisine, çalışkanlığına ve de iyi niyetine bizzat şahit olduğum yeni Maliye ve Hazine bakanımız Sayın Nureddin Nebati'nin bu kıssadan çıkaracağı hisselerin olduğunu kendisine hatırlatmak isterim. Zor bir görev, ağır bir yük bindi omuzuna. Zor olanın kolaylaşması, ağır olanın hafiflemesi sadece teknik çalışmalarla sağlanamayacağını ayrıca söylemeye hacet yok sanırım.

[email protected]

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi